Orhan Veli Kanık: Canımız. Bana şiiri sevdiren insan. Sadece bana mı? Pek çok insan, şiiri onunla sevmedi mi bu memlekette? Yarın, Orhan Veli Kanık, 101 yaşına basacak. Yılın 103. gününde, bahar gelmişken, onu anmamak olmaz.

Tarifsiz kederler, kifayetsiz kelimeler, gemiler ve sevdalar üzerine…

MURAT MERİÇ

O çok bildik şarkıyla başlayayım; lise yıllarımın sevinci, bana her dem, o dönem başımda uçuşan “sevda”yı hatırlatan, İzmit sokaklarını arşınlarken, babamın hediyesi walkman’imde büyük bir coşkuyla dinlediğim, “beni duyacaklar” endişesi hissetmeden bağıra bağıra söylediğim şarkı: “Gün olur, alır başımı giderim, / Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda / Şu ada senin, bu ada benim, / Yelkovan kuşlarının peşi sıra.Zülfü Livaneli’nin “dönüş” albümü Ada’nın açılış şarkısı, dumanlı zamanları gedikli zamanlara bağlayan güzellik. Roll’un 2004 mahsulü 93’üncü sayısı, “Ah ile vah ile ‘80’ler” başlıklı bir dosya içeriyordu ve 1984 tarihli bu albümü şöyle tarif etmiştik: “Zülfü Livaneli için İsveç’ten Türkiye’ye, sazdan caza dönüş. Orhan Veli, Sait Faik, Aragon ve Eluard’dan umut dolu, cesur nağmeler… ‘Ada’ albümü, 12 Eylül karanlığına tutulmuş ilk kibrit alevi, tıpkı plağın iç kapağındaki fiyakalı Orhan Veli portresindeki gibi…” Plak kapağındaki meşhur portrenin Ara Güler işi olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

Orhan Veli Kanık: Canımız. Bana şiiri sevdiren insan. Sadece bana mı? Pek çok insan, şiiri onunla sevmedi mi bu memlekette? Şiir diye bildiğimiz “şiyir”lerin aslında ne fena şeyler olduğunu bize gösteren, kafamızı duvarlara vuran, gündelik konuşma diliyle şiir yazılabileceğini ispatlayan insan. Bugün başımızdakilerin en büyük eksiği, Orhan Veli sevmemeleri bence. Onu okusalardı dünyaya bambaşka bakarlardı!

Orhan Veli, şiiri altüst etti. Saraydan kurtulmuş şiiri halkla buluşturması yetmedi, vezni ve kafiyeyi yok saydı. Fransız simgecilerinden Fransız gerçeküstücülerine uzanan etkileşim serüveni, Oktay Rifat ve Melih Cevdet’le başlattığı yürüyüşün sonunda Garip’le taçlandı. Sevilen şiir, bütün ölçüsüzlüğüne rağmen, müzisyenlerin tercihi oldu ve Orhan Veli şiirleri çok kez bestelendi. Sadece şiirleri mi? Çevirileri de! Charles Cross’nun 1800’lerin sonunda yazdığı Çirozname, Orhan Veli çevirisiyle 1946’da yayımlandı; Şenay, bu şiiri, Şerif Yüzbaşıoğlu bestesiyle 1980’de yorumladı: “ben bu hikâyeyi düzdüm - basit mi basit / kudursun bazı adamlar - ciddi mi ciddi / ve gülsün diye çocuklar - küçük mü küçük” Yıllar sonra, Zülfü Livaneli, “Uzun Boylu Cüceler” adlı şarkısında bu şiire selam çakacak: “Bu şarkıyı söyledim / Çocuklar gülsün diye / Cüceler kızsın diye…

Livaneli’nin bestelediği tek Orhan Veli şiiri, “Gün Olur” değil. Yine Ada’da, en bilinen şiirlerden “İstanbul’u Dinliyorum”la karşılaşıyoruz. İstanbul bir âlem: Alaturkacısından hip-hop’çusuna herkesin ayrı bir İstanbul’u var. Orhan Veli’nin de. Hepsi kendine has. Bu şiirde anlattıkları, Livaneli dışında Cem Karaca’nın da ilgisine mazhar olmuş ve Karaca, erken döneminde, Apaşlar eşliğinde yaptığı bir plakta bu şiiri yorumlamış. Rock cenahında bestelenmiş ilk Orhan Veli şiirlerinden ama öncesi de var: Orhan Veli’nin babası Veli Kanık, aynı zamanda bir besteci. Cumhuriyet’in ilk yıllarında bestelediği “Yaşamak Zevki” gibi pastoral marşları var. Bestelediği şiirlerden biri, Orhan Veli’nin suya sabuna dokunan şiirlerinden “Pireli Şiir”: “Bu ne acaip bilmece! / Ne gündüz biter, ne gece. / Kime söyleriz derdimizi; / Ne hekim anlar ne hoca. /…/ Bu düzen böyle mi gidecek? / Pireler filleri yutacak; / Yedi nüfuslu haneye / Üç buçuk tayın yetecek?” Şiirin üst başlığı, “Bozuk Düzen” ve bunu besteleyen tek kişi Veli Kanık değil. Ruhi Su ve Timur Selçuk da bu şiirle alakadar olmuş, farklı bestelerle külliyatlarına katmış. İkincisi, Metin Erksan’ın 1977 tarihli Kadın Hamlet filminde, Fatma Girik tarafından söylenmiş. Tuhaf bir sansür hikâyesi de var ama bugün onu es geçelim, tadımızı kaçırmayalım.

BAKAKALIRIM GİDEN GEMİNİN ARDINDAN
Karşı’da yer alan şiirlerden “Hürriyete Doğru”, Timur Selçuk tarafından bestelenen bir başka şiir. Dahası da var üstelik! Aynı şiiri, 80’li yıllarda, Ezginin Günlüğü besteledi. Topluluk tarafından seslendirilen bir başka Orhan Veli şiiri, yakın zamanda Yüksek Sadakat tarafından da yorumlanan “Ayrılış”: “Bakakalırım giden geminin ardından; / Atamam kendimi denize, dünya güzel; / Serde erkeklik var, ağlıyamam.Yeni Türkü, hemen hemen aynı dönemlerde, “Dalgacı Mahmut”u alıyordu repertuvarına… Aynı kitaptaki “Bedava”, Cem Karaca ve Özdemir Erdoğan tarafından farklı bestelerle seslendirilmişti.

“Gün Olur”, sadece Ada’yı değil, Orhan Veli’nin yayımlanan son kitabı Karşı’yı da açan şiir. Deniz ve gemi, Orhan Veli şiirlerinde önemli yer tutuyor. Tek tek anmayayım, Selmi Andak tarafından bestelenen, Murathan Mungan’ın oyunlaştırdığı Bir Garip Orhan Veli’de Müşfik Kenter tarafından seslendirilen “Gemilerim”i alayım buraya: “Elifbamın yapraklarında / Gemilerim, yelkenli gemilerim. / Giderler yamyamların memleketlerine / Gemilerim, yan yata yata; / Gemilerim, kurşunkalemiyle çizilmiş; / Gemilerim, kırmızı bayraklı.” Müşfik Kenter, bu oyunu 1981 sonrasında oynadı ve Orhan Veli’yi pek çok insanla buluşturdu. Defalarca izlediğim için kendimi şanslı hissederim. Plağını bulamadım ama kaseti dinlemekten eskidi. Bir küçük anekdot: Müşfik Kenter, Rumelikavağı’ndaki Süper Yenigün Balık Lokantası’nın müdavimiymiş. O kapıdan girdiği anda, her seferinde, bütün kadehler “Bir Garip Orhan Veli” için kalkarmış.

Orhan Veli şiirinden yapılan besteler arabeskten klasik müziğe uzanıyor. İlhan Mimaroğlu’nun 1968’de kaydedilen bir eserinde, eşi Güngör, bir Orhan Veli şiiri okuyor. Fazıl Say’ın, İlk Şarkılar’da bestelediği şiirlerden ikisi, “Efkârlanırım” ve “İstanbul’u Dinliyorum”. Arada ayrıksı bin beste, Ahmet Kaya’nınki: Kitaplarına almadığı şiirlerinden “Macera”yı bulup çıkartmış Ahmet Kaya ve 1985 tarihli ikinci albümü Acılara Tutunmak’ta dinleyicisiyle buluşturmuş. Ölümünden sonra yayımlananlardan “Delikli Şiir”, Erdem Alkın albümü “Kevgir”e adını vermiş. Levent Yüksel’in seslendirdiği “Dedikodu”, Işığın Yansıması’ndan “Birdenbire”, Orhan Veli’nin bestelenen şiirleri arasında en popüler olanlar. Işığın Yansıması’nın makinisti Murat Özyüksel’in Bin Çiçek Yılı Sonra albümünde Teoman tarafından seslendirilen “Harbe Giden Sarı Saçlı Çocuk”, ilk kitap Garip’teki “Harbe Giden” adlı şiirden: “Harbe giden sarı saçlı çocuk! / Gene böyle güzel dön; / Dudaklarında deniz kokusu, / Kirpiklerinde tuz; / Harbe giden sarı saçlı çocuk!


Orhan Veli'nin el yazısıyla biyografisi


OTURMUŞ DA BİR TÜRKÜ TUTTURMUŞUM
“Anlatamıyorum”, Orhan Veli’nin en bilinen şiiri belki de: “Ağlasam sesimi duyar mısınız, / Mısralarımda” dizeleriyle başlayan bu şiir, Hümeyra, Banu, Alpay ve enteresandır Mine Koşan tarafından ayrı ayrı bestelerle yorumlandı. Mine Koşan’ın seslendirdiği, ilk yorum üstelik. Altan İrtel’in Charles Mingus esintili bestesi o dönemde iş yapsaydı, bugün belki de arabesk diye bir “dert”ten söz etmeyecektik. Yıllar sonra, Aşk Tesadüfleri Sever’de Müslüm Gürses’in yaptığını, çok daha öncesinde yapmıştı Mine Koşan: Arabeskle çağdaş şiiri, caz altyapısında birleştirmişti. Orhan Veli’nin yaptığı da bu aslında biraz. Şiiri, bu yüzden değişik disiplinlerde karşımıza çıkıyor. Bir başka alaturka şarkıda, yine Orhan Veli’ye rastlamamız da bundan: “İstanbul’da, Boğaziçi’nde, Bir fakir Orhan Veli’yim; / Veli’nin oğluyum, Târifsiz kederler içinde. // Urumelihisarı’na oturmuşum; Oturmuş da bir türkü tutturmuşum” Daha ziyade Ahmet Özhan yorumuyla bildiğimiz bu şarkı, pek çok sanatçı tarafından plak yapıldı. Orhan Veli, bugün, Rumelihisarı’nda yatıyor: Pembe taşlı bir mezarda.

Bir şiir çevirisiyle lafa girdim, bir başka çeviriyle ufaktan çıkayım… 18. yüz yıl şairi Jules Laforgue’un “Cıgara”sı, Orhan Veli tarafından Türkçeleştirildi ve şahane gruplarımızdan Kırıka, yakın zamanda bu şiiri ironisine yakışır bir üslupla besteledi.

Çıkayım dedim ama Orhan Veli’den söz açınca kapatmak zor. Anlatacak o kadar çok şey var ki! “Garip” şiirine, çıktığı tarihlerde, bobstil yakıştırması yapıldığından söz edebilirim örneğin. Erkeklerin, dar paçalı pantolon, uzun ceket, yumurta topuk ayakkabı üçlüsünü, briyantinli saçla tamamladıkları bir moda bu. Orhan Veli’nin bu modayla alakası yok ama: Gayet hırpani giyindiği gibi üstüne bir de saç sakal bırakıyor! Baktığınızda, öyle yakan güzelliği olan bir adam da değil Orhan Veli. Kambur üstelik. Görüntüsünden öte şiir söyleyişiyle genç kızların sevgilisi.

Cihat Burak’ın Yakutîler’inin 53. sayfasında, “Çiçek Pasajı’nda başlayan Sait Faik’li, Orhan Veli’li nefis bir anı var.” Merak eden bulsun, okusun. Hem sonrasında, “Orhan Veli’yle Nahit Hanım’ı” konuşuruz ve Orhan Veli tarafından ona tanıtılan “Sabahattin Ali’nin Nahit Hanım’a aşkını da…” Orhan Veli, “Allah ne verdiyse” yazmış Nahit Hanım’a. Arada kızmış, hırçınlaşmış, alabildiğine kıskanmış, inceden ayar vermiş ama kibarlığı, nezaketi elden bırakmamış. Bir mektubunda, “bu kadar uzun yazarak seni yorduysam” demesi, bu nezaketin simgesi. Bu yüzden, en zor zamanlarımızda ona sarılıyoruz: “Güzel havalarda, vapurda, efkarlandığında, hovardalık yaptığında” insanın “kesinlikle yanıbaşında bulunması gereken şair”, Orhan Veli. “İstanbul İçin” adlı şiirinin “Nisan” başlıklı bölümü, tam da buraya yakışır: “İmkânsız şey / Şiir yazmak / Âşıksan eğer / Ve yazmamak / Aylardan nisansa.

Bir nisan günü neden Orhan Veli’yi andığıma gelince… Yarın, Orhan Veli Kanık, 101 yaşına basacak. Yılın 103. gününde, bahar gelmişken, onu anmamak olmaz. İyisi mi sözü bir başka sevdiğimize, Oktay Rifat’a bırakalım; Orhan Veli’nin şiirini, ölümünden sonra çıkardıkları Son Yaprak’a yazdığı yazıda bize en yakın arkadaşı anlatsın: “Sesi biraz kısık, hafiften ama içten geldiği gibi. O kadar sade, o kadar doğru. Orhan şiirlerinde hiç yalan söylemedi. Onun hayatını yazacaklar şiirlerini göz önünden ayırmasınlar. Şiirindeki sevinci de, ıstırabı da hayatında arasınlar.” Bir insanın karşında Orhan Veli şiiri kadar açık sözlü olabilirseniz, hiçbir sorun çıkmaz. Yazık ki ben dahil, bunu becerebilen çok az.

Söz çok: Daha Orhan Veli’nin asker arkadaşı Burunsuz Galip’ten, “gönlü bol rakı üstadı” Kara Halil’den, adına şiir yazdığı montaj işçisi Montör Sabri’den, Sait Faik’le İmroz Meyhanesindeki buluşmalarından, Karaköy’deki Hoşgör adlı salaş meyhanenin adını Çat Çat olarak değiştirmesinden bahis açmadım mesela. Domatesten nefret ettiğini de söylemedim. Hele hele Semih Balcıoğlu ile Refik Durbaş’ın şahane Orhan Veli’li anılarına girersek, hiç çıkamayız.
İyisi mi, lafı bağlayalım.

Orhan Veli Kanık, 10 Kasım 1950’de, Ankara’da evine dönerken bir çukura düştü ve beyin kanaması geçirdi. Hastaneye kaldırıldı ama sevenlerini “tarifsiz kederler içinde” bırakarak dört gün sonra, henüz 36 yaşında hayata veda etti. Yazıya başlarken, “Gün Olur”u andım, Livaneli bestesinden söz ettim. Livaneli’nin bestelemediği bir bölümü var şiirin; onunla sona ilerleyeyim: “Deryalar vardır, düşünemezsiniz; / Çiçekler gürültüyle açar; / Gürültüyle çıkar duman topraktan. // Hele martılar, hele martılar, / Her bir tüylerinde ayrı telâş!..” Telaşlı günler bugünler. Bir yandan acılara, diğer yandan yeni başlangıçlara gebe. “Bahardan”, diyeceğim, olmayacak; gelemeyen bahar nasıl etkiler ki insanı? Eriğin çıkmasına, dişlerimizin kamaşmasına ramak kala, iyisi mi Orhan Veli şiirlerine sığınalım. Fonda, alakasız bir Ezginin Günlüğü şarkısı çalabilir: “Sevdadandır, dedi annem. Aldırma.