Fotoğraf, sanat olarak görülmezden önce tekniğin olanaklarıyla tarihin analojik bir kopyasını üreten bir araç olarak görüldü. Çünkü her fotoğrafın içeriği, tarihti. Benjamin için fotoğraf, geçmişi görmemizi sağlıyordu ve o yüzden tarihle bağdaşıklık kurulabilecek bir potansiyele sahipti. Aynı zamanda fotoğraf kültürün yeniden üretimi ve yayılması bağlamında ortaya çıkan kitle iletişiminin bir aracıydı.

Değil mi ki; fotoğraf görüntülenen anı sonsuza kadar koruyabiliyordu ve geçmişte gerçekleşen görüntünün bir anının tarihe konu olarak saklanması mümkündü, o halde tarih düşüncesi ile fotografik düşünce aynı yönde hareket ederdi.

Benjamin için tarih her zaman kültürel süreçte mevcuttu. Kültürel süreç içerisinde fotoğraf ise imgeyi ele geçirip bağlamından kopararak tarihin akışını durdurmaya çalışan bir araçtı. Kamerayı kapitalizmin yıkıcı, tüketici politik ekonomisinin bir örneği olarak gördü: “Tarih, bağdaşık ve boş zamanın değil, şimdiki zamanın oluşturduğu bir kurgulamanın nesnesidir,” dedi ve tarihi, fotografın diliyle ‘diyalektik imge’ olarak tanımladı.

...geçmişte kendisinin de düşünülmüş olduğunun bilincine varmayan her şimdiki zaman’la birlikte, bir daha geri getirilmesi olanaksız biçimde yitip gitme tehlikesiyle karşılaşan bir görüntünün varlığı söz konusudur. Geçmişi tarihsel olarak dile getirmek, o geçmişi ‘gerçekte nasıl olduysa, öyle’ bilmek değildir. Buna karşılık, bir tehlike anında parlayıverdiği konumuyla, bir anıyı ele geçirmek demektir. Tarihsel maddecilik için önemli olan, geçmişe ilişkin bir görüntüyü, tehlike anında, tarihsel özneye ansızın gözüktüğü biçimiyle korumaktır.”

Benjamin’e göre, tarihsel düşünme, düşüncelerin yalnızca hareketlerini değil, fotoğraf çekmek gibi durdurulmalarını da içermektedir.“Kültür alanında hiçbir belge yoktur ki, aynı zamanda bir barbarlık belgesi niteliğini taşımasın.” Yengilerin tarihi, kültür tarihi ve kısaca bütün bir tarih, mağluplar üzerinden okunmaktadır. Tarih gibi kültür de bir bütün değil bir enkazdır ve enkazdan ancak parçalar ve imgeler kurtarılabilir derken, toplumsal yaşamın ve kültürün kıyıda köşede kalmış ‘an’larını ışık altına alarak, onları alıntılayarak tıpkı fotoğraf gibi görünür kılmaktadır. (Walter Benjamin’in Bakış Açısından Tarih ve Fotoğraf İlişkisi, Zuhal Özel Sağlamtimur, Doç. Dr. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü)

Yıkımın ve felaketin bakış açısından yazılmış olan bu tezler, hızlandırılmış tarih-yaşamöyküsü fotoğraf kareleri misali, Benjamin’in kaygılarına, özellikle 1930’lardaki yazılarında görülen faşizmin siyaseti ve savaşı estetize etmesi ile estetik ideoloji arasındaki suç ortaklığına dair kaygılarına ışık tutmuştur. Benjamin için hatırlamanın görevi bugünle geçmişi birbirine bağlayan anların inşasıdır. Tarihsel süreklilikten koparılmış bu anlar, birer diyalektik imgedir. Bu bağlamda, tarihsellik geçmişin ebedi imgesini sunmaktadır.

Tarihsel anlamda kültürün ve sanatın yeniden üretimi, fotoğrafik olarak çoğaltılmakta, geçmiş daha anlaşılabilir ve ebedi olmaktadır. Ebedi olma düşüncesi bir teknik yeniden üretilebilirlik düşüncesidir. Benjamin teknik yeniden üretilebilirliğin ancak bilim ile sanat arasındaki tarihsel ilişkileri göz önünde bulundurarak anlaşılabileceğini öne sürer.

Alıntılama, belki de fotografinin bir başka adıdır. Benjamin hem tarih hem de fotografi için alıntılama yapısının geçerli olduğundan bahsetmektedir. Kaybolan geçmişi geri getiren fotoğraf, hem kişisel hatırayı, hem de tarihi oluşturan kolektif hafızayı alıntılayan çift yönlü bir araçtır.

Şimdi gelelim gelecek haftanın konusuna; Angelus Novus adlı esere. Sahibi, Paul Klee (1879–1940); dışavurumcu, kübik ve sürreal tarzlarda eserler vermiş bir ressam. Angelus Novus (Yeni Melek) adlı eseri çizildikten bir yıl sonra, 1921’de Almanya’da Walter Benjamin tarafından satın alınır. Benjamin’in uzun ve ıstıraplı sürgün hayatı boyunca yanından ayırmadığı bu suluboya resim, Tarih Felsefesi Üzerine Notlar’ını yazarken ilham kaynağı olur.

Haftaya devam edeceğim...

Son söz yerine gelecek haftadan alıntı; ...geçmişin karanlığı yüzünden ‘şimdi’ donakalmış ve ilerleyememektedir.

...şimdi; çok büyük oranda geçmişin-tarihin etkisinde oluşur.

...tarih ne kadar şimdiyse o kadar kendisine müdahale edilebilir.