Günümüzde ‘yeni eklektizm’ olarak anılan bir tarzın da sözcülüğünü yapan Garrett List

Günümüzde ‘yeni eklektizm’ olarak anılan bir tarzın da sözcülüğünü yapan Garrett List, modern müziğin en önemli ve en özgün yaratıcılarından biri. Onu, özgür doğaçlama ve canlı elektronik müzik topluluğu MEV'deki öncü çalışmalarından, caz dünyasının yenilikçi adlarıyla (Anthony Braxton, Steve Lacy, Dave Holland...) yaptığı işbirliğinden, Laurie Anderson gibi performans sanatçılarıyla gerçekleştirdiği ortak projelerden tanıyoruz.

(NYC) Juilliard School'da müzik ve performans eğitimi gören Garrett List, daha öğrencilik yıllarında, bu okulda dersler veren bestecilerin yapıtlarını seslendirmek üzere Juilliard Topluluğu’nu kurdu. Lincoln Merkezi'nde "yeni ve daha yeni müzik" başlığı altında gerçekleştirilen konserlerde çalan topluluğun da kurucuları arasında yer aldı. 1975-77 yılları arasında, bir müzik ve sanat merkezi olan Kitchen'ın müzik direktörlüğünü yaptı. Bu kısa süre içinde Wynton Marsalis’ın temsil ettiği yeni gelenekçiliğe, muhafazakar eğilime alternatif oluşturan genç kuşak siyah avangardistlere Kitchen’ın kapılarını açarak onlara performans şansı, dolayısıyla kendilerini ifade, çalışmalarını tanıtma imkanı sundu.

Garrett List, Ruandalı vokalist Jean-Marie Muyango ve daha bir grup müzisyenle birlikte gerçekleştirdiği Ruanda 94 adlı albümde 1994 yılında bu Afrika ülkesinde Hutular'm Tutsi azınlığa karşı giriştiği soykıyıma kayıtsız kalan Batı'ya etik sorumluluğunu anımsatıyor. Bilindiği üzere, Ruanda'da, Hutular ve Tutsiler arasında, kökleri sömürgecilik tarihinde yatan etnik gerginlik ve düşmanlık 1994 yılında yeniden alevlenmiş, dört ay içinde bir milyona yakın Tutsi kurşunlanarak, başları gövdelerinden büyük bıçaklarla koparılarak öldürülmüş, cesetleri benzin dökülerek yakılmıştı. Tutsi kadınları öldürülmeden önce tecavüze uğramışlardı. Dahası, bütün bu vahşeti din adamları, devlet görevlileri ve hatta bakanlar desteklemiş, teşvik etmişlerdi .

Batı medyası da Ruanda'daki katliamları "düşman kabileler arasındaki çatışmalar" olarak duyurmuştu Buna göre, Afrika'nın hiç de yabancısı olmadığı vahşilik, barbarlık yeniden canlanmıştı ve bu kaçınılmaz, önlenemez trajedi karşısında Batı’nın yapabileceği bir şey yoktu. Batılı kamuoyu bu haberleri, "uygarlaşma süreci"nin dışında kalmış uzak ve karanlık bir dünyada yaşanan olaylar olarak tanımladı . Yüz yüze gelmediği ve büyük olasılıkla hiç gelmeyeceği Tutsiler'in uğradıkları zulüm Batılı insanı etkilemedi. Ölenlerin seslerine, çığlıklarına kulak vermedi.
Batılı politikacılar, hükümet sözcüleri ve diplomatlar soykırım sözcüğünü kullanmaktan özellikle kaçınıyorlardı ; çünkü, bir kez soykırımın varlığından söz edildiğinde uluslararası hukuk uyarınca müdahale etmeleri gerekecekti. Oysa, bu konuda hayli isteksizdiler. İnsan haklan ihlalleri konusunda duyarlı olduğu sık sık söylenen dönemin ABD başkanı Clinton, Somali'de yaşadığı fiyaskodan sonra Afrika'da yeni bir risk almak istemiyordu.

Garrett List'in Ruanda 94 albümü yalnızca bu soykırımın kurbanlarını anımsatmakla kalmıyor. Sözkonusu vahşet karşısında gözlerini ve kulaklarını kapatan, dilini kilitleyen Batılı insanı suçluyor da. Batılı insanın ikiyüzlüğünü teşhir ediyor. Gerçekten, Ruanda'daki soykırıma kayıtsız kalarak dolaylı suç ortaklığı yapmış olan Batının Afrika'daki kıtlık için yaptığı yardım çağrısının içtenliğinden ciddi biçimde kuşku duyulmalı, açlıktan ölen Afrikalı çocuklar için döktüğü gözyaşlarının timsah gözyaşları olup olmadığı üzerine uzun uzadıya düşünülmeli.

Ruanda 94 'te, "Eğer İnsan Bu İse" başlıklı bir bölüm var. Bu başlık, Auschwitz'in dehşetini ve Holokost'un travmasını doğrudan yaşamış, Yahudi asıllı yazar Primo Levi'nin aynı adlı kitabından alınmış. Garrett List böylelikle, Holokost ve “yirminci yüzyılın son soykırımı” arasındaki paralelliği vurgulamış.

Ruanda 94 albümündeki kompozisyonlarda Afrika'nın geleneksel ezgileri, dramatik ve melodik folkloru içice geçmiş. Bu içiçelik, Garrett List'in Ruandalı vokalist Jean-Marie Muyange ve diğer Afrikalı müzisyenlerle kurduğu sıcak diyalogun dolaysız sonucu.

Bu albüm tarih, bellek, travma üzerine bir çalışma. Bu açıdan salt Ruanda’%sBdaki soykırımla sınırlı olmadığı kabul edilmeli. 1915 Ermeni soykırımından başlayarak yirminci yüzyılın bütün toplu katliamlarını, “etnik temizlik”lerini , “nihai çözüm”lerini kapsayan, bunlara tarihsel ve etik açılardan yaklaşan bir eser. Cathy Caruth travmatik deneyimi Aktarmanın yeni bir dili gerektirdiğini belirtir. Ruanda 94 katledilenleri anmakla yetinmiyor, travmatik deneyimi aktarmak için yeni bir dil de arıyor.

Ruanda 94, Schonberg'in, Penderecki'nin, Berio ve Zorn'nun Holokost'un dehşetini, atom bombasını, kitlesel kıyımları protesto eden büyük yapıtlarıyla birlikte anılacak olağanüstü bir çalışma.