Nitelikli eğitimin ulaşılamaz bir ayrıcalığa dönüştüğü, taşımalı eğitimin alternatifinin tarikat yurtları olduğu bu karanlığa karşı, her gün yeni bir toplumsal direniş boy veriyor. Her çocuğun evinden yürüyerek ulaşabileceği, kendini güvende hissedeceği okullar bir ütopya değil haktır

Taşımalı eğitim değil taşımalı eziyet

NECLA DOĞAN/EĞİTİMCİ

İktidar itibardan tasarruf edemiyor, ama tasarruf etmek gerektiğinde ne yazık ki ilk olarak aklına eğitim bütçesinden kesinti yapmak geliyor. “Kaynakları verimli kullanma” gerekçesiyle(!) kamusal eğitim gittikçe bir yoksunluklar alanına dönüştürülüyor. Bunun en önemli örneklerinden biri de “taşımalı eğitim” adı verilen, ama aileler ve çocuklar için “taşımalı eziyet”e dönüşen uygulama.

Taşımalı eğitimin ortaya çıkış nedeni, nüfusun oldukça az ve dağınık olduğu bölgelerde -eğer bir yatılı bölge okulu da yoksa- öğrenim çağındaki çocukların merkezi bir okula taşınarak eğitim-öğretim görmelerini sağlamaktır. Dolayısıyla bir zorunluluk halini ifade eder ve yaşadığı coğrafi koşullar nedeniyle dezavantajlı öğrencilerin eğitim hakkına ulaşmasını amaçlar. Oysa bugün geldiğimiz noktada taşımalı eğitim bu amacın çok ötesine geçerek, büyükşehirlere bağlı merkez ilçelerdeki köylerde bile genel bir uygulamaya dönüşmüş ve keyfi bir hal almıştır. Kısacası taşımalı eğitim artık öğrenci yararını gözeten bir uygulamadan çok, devletin kırsal bölgelere okul açma ve öğretmen atama yükümlülüklerini ortadan kaldıran bir modele dönüşmüştür.

EĞİTİME ULAŞMAK BU KADAR ZOR OLMAMALI

Taşımalı eğitimin yaygınlaşmasıyla birlikte 20 bine yakın köy okulu kapatılmış, yatılı bölge okullarına yatırımlar azaltılmıştır. Bunun en önemli sonucu; her gün 1,5 milyonu aşkın öğrencinin sabahın çok erken saatlerinde uyanarak kilometrelerce köy ve dağ yolunu kat etmesi ve en temel yurttaşlık hakkına, yani eğitime ancak bu şekilde ulaşabiliyor olmasıdır. Eğitime ulaşmanın bu kadar zor ve meşakkatli olması, çocukların psikolojik, fizyolojik ve güvenlik açısından sorunlar yaşamasına neden olmakta; aynı zamanda fırsat ve olanak eşitliğini ortadan kaldırmaktadır.
6-7 yaş grubu da dahil olmak üzere öğrencilerin uzun bir yolculuk sonucunda okula ulaşabilmesi başta yeterli uyku, beslenme ve tuvalet gibi en temel fizyolojik ihtiyaçların yeterli düzeyde karşılanamaması anlamına gelmektedir. Servise yetişebilmek için erkenden kalkmak zorunda kalan çocukların, okulsonrası dinlenebilecekleri, oyun oynayabilecekleri zamanın bir kısmı da yolda geçmektedir. Birçok kez medyaya yansıdığı üzere, taşımalı eğitim yapılan okullardaki yemek ihalelerinde sıkıntılar yaşanmakta; gün boyu evlerinden uzakta olan öğrenciler çoğu zaman temel beslenme ihtiyaçlarını bile karşılayamamaktadırlar.
Taşımalı eğitim servisleri maliyetleri düşürmek için kapasitesinin üzerinde yolcu almakta; birçok öğrenci güvenli olmayan koşullarda ve ayakta yolculuk yapmaktadır. Olumsuz yol ve hava koşulları nedeniyle gerçekleşen kazalarda ölen ya da yararlanan çocuklarımız, ancak üçüncü sayfa haberlerine konu olmakta, MEB’in gündemine girememektedir. Diğer yandan taşımalı eğitimde öğrenciler devam ettikleri okula yeterli düzeyde aidiyet duygusu geliştirememekte, diğer öğrenci ve öğretmenlerle ilişkisi sınırlı düzeyde kalmaktadır. Aynı şekilde veliler de okulla sağlıklı ve yeterli bir ilişki kuramamaktadır.

HER KÖYE, HER MAHALLEYE BİR OKUL ÜTOPYA DEĞİL HAKTIR

Elbette taşımalı eğitimin diğer bir sonucu da okulsuz bırakılan köylerin cehaletle baş başa kalmasıdır. Köylerden başlayarak aydınlanmayı hedef alan; üretimi, bilimi, sanatı, edebiyatı, sporu okul aracılığıyla köyün hayatına dahil eden bir eğitim düşüncesinin yerini, uzun süredir köylünün kaderine terk edilmesi ve gericiliğin örgütlenmesi aldı. Öğretmenler ve okullar köyün bir parçası olmaktan çıkıp köyden uzaklaştıkça, bu boşluğu imamlar ve tarikatlar doldurdu.
Ancak çocuklarımızın geleceğinin yok sayıldığı, nitelikli eğitimin ulaşılamaz bir ayrıcalığa dönüştüğü, taşımalı eğitimin alternatifinin tarikat yurtları olduğu bu karanlığa karşı, her gün yeni bir toplumsal direniş boy veriyor. Bu sesi yükseltmek, haklarımızı talep etmekten vazgeçmemek gerekiyor. Bu ülkenin eşit yurttaşları olarak her çocuğun evinden yürüyerek ulaşabileceği, kendini güvende hissedeceği okullar bir ütopya değil haktır.