Tekâlifi Milliye ve Erdoğan’ın kampanyası

Zeki Sarıhan

Bazı insanlar vardır. Bir şeyi yeni öğrendiklerinde başkalarının bunu bilmediklerini zannederek bilgiçlik satarlar. Cumhurbaşkanı 3 Nisan 2010 akşamı televizyonlardan yaptığı konuşmada böyle bir gaf yaptı. Açtığı yardım kampanyasının biçimini eleştirenlere ders vermek için Mustafa Kemal’in yayımladığı Tekâlif-i Milliye(Millî Yükümlülük) emirlerini örnek verdi.

Erdoğan veya konuşmayı hazırlayıp önüne koyan kişiye göre, Atatürk Tekâlif-i Milliye’yi “Kurtuluş Savaşı’nın başında” ilan etmiş. Kurtuluş Savaşı ne zaman başlamıştır? Bunu 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Anlaşmasının hemen ertesinde kurtuluş çarelerinin arandığı dönemde başladığını varsaymak gerekir. Bazıları bunu Atatürk’ün Samsun’a çıkış tarihi olan 19 Mayıs 1919’da başlatır. Tekâlif-i Milliye Emirlerinin ilk altısı Sakarya Savaşı’nın başlamasına 16 gün kala 7 Ağustos 1921 günü yayımlanmıştır. Ertesi gün de 7-10 numaralı emirleri yürürlüğe konmuştur. Bu tarih Kurtuluş Savaşının başı değil, ortasıdır. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışından 2 yıl 3 ay, Büyük Millet Meclisinin açılışından 1 yıl, 3 ay, 14 gün sonrasıdır. Sakarya Savaşı, Kurtuluş Savaşı açısından stratejik geri çekilmenin yerini stratejik hazırlık dönemine bıraktığı bir tarihtir ve Tekâlifi Milliye Emirleri bu hazırlığın ifadesinden başka bir şey değildir. Bu emirlerin yayımlanmasından aafere kadar 1 yıl 24 günlük bir süre geçecektir ki bu, emirlerin “Kurtuluş Savaşı’nın başında” değil, ortasına denk gelecek bir tarihten sonra ilan edildiğini gösterir. Seferberliğin bu kadar gecikmesi halkın savaş sonrası yorgunluğuyla ilgilidir.

Kurtuluş Savaşı hakkında az çok bilgisi olanlar bu gerçekleri de bilirler. Yeni öğrenenler ise başkalarının bunu bilmediğini sanırlar…

ARALARINDAKİ FARKLAR

Saray’ın Kurtuluş Savaşı dersine çalışmadığını gösteren bu hatırlatmadan sonra Tekâlifi Milliye Emirleriyle Cumhurbaşkanının açtığı yardım kampanyasının benzemeyen yanları üzerinde de durmak gerekir.

Mustafa Kemal’e bu yetkiyi onu başkomutan olarak seçen Meclis vermiştir. Bugünkü Meclisin ise yardım kampanyasından haberi bile olmamıştır. Yurt savunması konusunda Meclis’te o zamanki millî birlikle bugün bizzat cumhurbaşkanının kendisinin yarattığı ötekileştirme ve ayrışmayı karşılaştırmak ibret vericidir.

Şunu da ekleyelim ki, Başkomutan Tekâlifi Milliye Emirlerini yayımlayıp milletin elindeki bütün maddi araçların bir kısmına cephe ihtiyacı için el koyarken başka bir kuruluşun yardım toplamasını yasaklamış değildir. Hem İstanbul’da, hem Anadolu’da Hilal-i Ahmer faaliyet halindedir. Kadın kuruluşları işgallere karşı savaşan Antep, Urfa Maraş gibi halkların savaşçılarına yardım yetiştirmek için arı gibi çalışmaktadırlar. Himaye-i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu) da kimsesiz çocuklar için yardım topluyordu.

Kurtuluş Savaşı’nın Meclisi veya Başkomutanı daha önce çeşitli yardım kampanyaları açıp bunların hesabını vermemiş olsaydı, millet Tekâlifi Milliye emirlerine gönül rahatlığı ile uymazdı.

Gene de o kadar geniş bir kaynak toplama programında görevini kötüye kullananlar olmuş, bunlar İstiklal Mahkemeleri tarafından mahkûm edilmiştir. Bugünkü kampanyada yapılabilecek yolsuzlukların hesabını soracak bir mekanizma ise yoktur.

Özetle, salgın bir hastalıkla topyekûn mücadele için bütçeden başka ve onun yetmediği yerde kullanılmak üzere milletten maddi özveri istemek yanlış değildir. Bunu bir partinin taraftarlarına dayandırmak milletin belediyeler gibi öteki kurumlarına yasaklamak yanlıştır. Bu kampanya ile gereken para fazlasıyla toplanacak da olsa bunun millette açacağı psikolojik ve siyasi yara çok önemlidir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi için yapılan seçimlerin hukuksuz bir biçimde iptal edilmesi üzerine İstanbul halkının nasıl galeyana geldiği unutulmasın…