21 salonda gösterime giren ‘Put Şeylere’ filminde zaman ve drama kavramlarını sorgulayan ve kabul gören kuralların dışına çıkan yönetmen Onur Ünlü ile Put Şeylere’yi konuştuk

Temel sorunumuz  orta sınıf konformizmi

DERYA AYDOĞAN deryaaydogan6@gmail.com

Put Şeylere’ filminin yönetmeni Onur Ünlü, “Sinema orta sınıfa göbeğinden bağlı bir sanat. Onun doğrularıyla hareket ediyor. Sinema orta sınıf için biçilmiş bir kaftan. Orta sınıf her şeyde çuvalladığı gibi bunda da çuvallıyor” diyor.

►Bildiğimiz temel hikâye anlatımın dışında bir film Put Şeylere.
Bu film, sinema ve dramaturji üzerine düşündükten sonra oluşturduğum bir şey. Elimizdeki dramaturji bundan yüzyıllarca önce şekillendirildi ve bir şey yazıldı. Drama sanatı aşağı yukarı budur diye. Bu giriş-gelişme-sonuç mevzusu değişmedi. Hâlâ kullanıyoruz. Halbuki Aristo’nun ‘geosantrik’ dünya görüşü Copernicus ile yıkıldı. Copernicus ‘Evrenin merkezi dünya değil güneştir’ dedi. Bunun böyle olması tanrıyı boşa düşürdü. Daha sonra Newton bunu toparlar gibi oldu fakat Einstein işi biraz daha değiştirdi. Einstein’ın söylediği şeylerin üzerine de Kuantum geldi ve o da belli bir şeyler söyledi. Fizikte bunlar olurken; bu değişimler tanrı ile insan arasındaki ilişkiyi de kökünden etkiledi. Benim için en değerli şey trajik çatışma. Trajik çatışmalar trajik kahramanın içinde bulduğu bir şeydir. Nietzsche’nin kurduğu şekilde Apollon ve Dionysos zıtlığıdır ve insanın tanrı karşısında kalakalması, ona meydan okuması, meydan okuduğun an trajik andır. Trajik an iki tarafın ortasında kalakalmaktır, ne yapsan olmamaktır.

temel-sorunumuz-orta-sinif-konformizmi-534559-1.

► Bilinen fizik kurallarının tersi ispat ediliyorsa, dramanın kuralları niye değişmesin diye yola çıkan bir film o zaman bu film?
Söylemek istediğim şu bir yaratıcı var; fizik bilimi var ve fizik biliminin önerileri doğrultusunda tanrı ile insan arasındaki ilişkiler değişiyor. Enerjinin korunumu yasasının temel ilkelerinden birisi olan ‘yoktan bir şey var olmaz, var olan bir şey yok olmaz.’ Ve ikincisi ise ‘ aynı anda iki şey aynı şey iki ayrı yerde olmaz fizik kurallarının tersinin ispatlandığı bir zamanda yaşıyoruz. Özellikle Cern’de yapılan deneylerde elektronların ve anti elektronların aynı anda ortaya çıkıp sebepsizce yok olduğu gözlemlendi. Daha önceki deneylerde bir elektronun aynı anda yörüngede olduğu gözlendi. Bunlar çok ciddi ve kafa karıştırıcı şeyler. Bundan dolayı dinden çıkan, dine giren fizikçiler, Nobel ödüllü bilim insanları oldu. ‘Tanrı vardı bu da bunun ispatıdır’ diyen Nobel ödüllü fizikçiler var. Buna itirazlar var. Önemli olan bu değil, önemli olan insanların algısının nasıl alaşağı olup durduğu nasıl değiştiği. Ben ‘Bütün bunlar olurken bu 2400 senenin sonunda temel dramaturji ile ilgili bazı değişikliklere dair ihtiyaç olmadı mı?’ diye bir soru soruyorum. Yaptığım film, bu sorunun çeşitli şekillerde yanıtları ve bu sorduğum sorunun etrafında geliştirmeye çalıştığım bir şeyler var. Filmin zihinsel altyapısı bu diyebilirim.

temel-sorunumuz-orta-sinif-konformizmi-534560-1.


►Yeni şeyler olacağını mı kabul etmeye başlıyor muyuz peki?
Bazı şeyleri yeni görüyoruz. Fakat bizdeki temel sorun; orta sınıf konformizmi. Sinema orta sınıfa göbeğinden bağlı bir sanat. Onun doğruları ile hareket ediyor. Sinema orta sınıf için biçilmiş bir kaftan. Orta sınıf risk almayı sevmez. Yeni bir şey ile karşılaşınca bocalanıyorlar, çünkü yeni bir şey ile karşılaşmak risklidir bunun için risk almak gerekiyor. İşler sinema dünyasında böyle tıkırında gidiyor. Ödül alabilecek filmlerin neler olduğu belli, nelerin formlandığı formlanabileceği belli, hangi film kime nasıl yaklaşır hepsi belli… Sadece burda da değil genel olarak dünyada bu böyle. Söylediğim şey var olan şeyi tamamen değiştirecek demiyorum sadece bir öneride bulunuyorum. Orta sınıf her şeyde çuvalladığı gibi bunda da çuvallıyor. Ve bu yaklaşımla bu insanlar dünyanın büyük bir kısmını oluşturuyor.

► Kim bu orta sınıf kim?
Sen, ben, biz… Okumuş, yarı okumuş, tam okumuş… Tuhaf olarak şöyle bir şey var; aşağıdan gelen orta sınıf olmayan sınıf orta sınıfa öyküleniyor. Yukarısı diye kabul ettiğimiz sınıfı orta sınıftan giden kişiler oluşturuyor. Orta sınıf dediğimiz dünya görüşü bu mesleğin %90’ına hakim. Üretilen ahlak bu çerçevede üretiliyor. İnsan ilişkiler bu çerçevede. Dünya sağcı bir gezegen. Burada da sorun aynı. Aynı konformizminden, o duruma yabancılaşmamaktan, sağcılıktan kurtulmak için belirli bir alanın dışına çıkıp belirli bir çaba sarfedip bireysel olarak belirli bir özgürleşme yaşaman lazım ki bundan kurtulabil. Bunun her anlamda maliyeti var. Onun için ortada oluşmuş bir kürenin içinde bir küre daha var. Her şey burada yürüyor.

temel-sorunumuz-orta-sinif-konformizmi-534561-1.

► Başlayan devem eden ve biten bir hikaye hepimiz için daha anlaşılır daha dahil olunabilir olduğunu öğrendik.
Sinema; resime ve edebiyata göre çok daha kolay takip edilen, herkesin daha rahat konuştuğu bir şeydir. Bir filmin üzerine atıp tutulduğu kadar bir roman üzerine atılıp tutulduğunu görmedim. Ama sinema, tıpkı futbol ve siyaset gibi önüne gelenin konuştuğu bir sektör. Acayip bir gürültü kirliliği oluşuyor bu durumda. Dolayısıyla bu konuda benim söylediğim şeyler ya da benzer şeyler söyleyen insanlar boğuluyor gidiyor, yok oluyor. Bir devrim yaptığımı iddia etmiyorum. Sadece bir şey fark ettim ve gördüğüm şeyin sinemada karşılığı ne olabilir onun peşine düştüm. Bu kadar basit. İnsanların alınmasına, gücenmesine, hakarete uğramış gibi hissetmesine gerek yok filmi izlediğinde. Kimileri sevmeyecek bu filmi ama bence çocukları seyredecektir.

►Filmi seyrettikten sonra şöyle bir şeye kapıldım, size ne sorabilirim diye düşündüğümde bir şey bulamadım. Ve bir süre tanıdım kendime çünkü Put Şeylere yorum yapabilmek için biraz İbn-i Haldun'un felsefesini bilmek, Shekespeare'yi okumak, Kemal Tahir'i tanımak gerekiyor. Acaba orta sınıf dediklerinizle bir yüzleşme filmi bu? 'Yorum yapmak için önce bunları bilmeniz gerekiyor’ gibi bir şey çıkar mı burdan?
İki türlü bir şey var burada. Birincisi evet bunları biraz bilmek gerekiyor. Fakat seyirci masumdur. Seyirci aslında bir yandan bir şey bilmek zorunda değil. Bazen bilse daha iyi olur. Şunu nasıl bilmezsin diye seyirciyi suçlamıyorum aslında. Karakterlerden gelen ve filmin kendisinden gelen bir duygu durumu var. Seyircinin bu duygu durumu ile daha fazla ilgilenmesini isterim. Hissedilen neşe midir, iç sıkıntısı mıdır? Bir anlık kendine yabancılaşmak mıdır ? O her neyse seyircinin bunu yaşamasını daha çok isterim. Çünkü seyirci ile ortak referans çerçevemiz asla olamaz. Örtüşemez. Çünkü kimse İbn-i Haldun’u bilmek zorunda değil. Seyirci ya duruyor, düşünüyor burada bir şey olabilir diye ya da ‘bu ne ya?’ diyor. ‘Bu ne ya?’ diyen seyirci ile zaten benim işim olmuyor. Onlar giderek ayrılıyor, kopuyorlar. Onlar için söyleyebileceğim başka filmler var. Basitçe bu.

temel-sorunumuz-orta-sinif-konformizmi-534562-1.

***

► Filmde tanrı figürü olarak karşımız çıkan karakterin hikayeye etkisi neydi?
Tanrı, inançlı birisi için bir şeydir. Ama felsefenin ögesi olarak epistemolojinin konusudur. Tanrı dediğimiz şey bir bilgi biçimidir. Bu filmde de o kadar şey konuşulurken en başta dediğim gibi trajik kahraman biraz diğer karakterlerin tanrıya vurduğumuz zaman ortaya ne çıkacağı ile ilgili bir şey olduğundan öyle bir karakter kendiliğinden gelişti. Bu işi ben biraz baştan itibaren planlayarak yapmadım. Genel olarak bilirim ne yazacağımı ondan sonra yazarım. Bu sefer karakterleri biliyordum öyle yazdım, yazarken başka karaktere geçtim. Bir fikir geldi onu yerleştirdim. Döndürmeye başladım hikayeyi. Teması yolda çıktı filmin. Hayatımın o döneminde kafamı onlara takmışım. Mesela şimdi o filmi yapsam böyle bir şey çıkmaz. Tanrıyı ortaya atmak bir sürü karakter açısında gerilimi arttıracaktı ve bu hoşuma gitti. Gerilimi yükseltmek için böyle bir şey yaptım.

► Müziklerde de uyuşturucu bir etki var. Hatta o müzik kulaktan girip insanın beyninde farklı bir dünya, farklı bir gezegen hatta farklı bir paralel evren etkisi yarattı bende, öyle okudum o sahneleri. Doğru mu?
İyi fikir, güzel okumuşsun. Evet öyle yaptım. Uyuşturucuyu hiç sevmem, nefret ederim, kullananı da sevmem. Bunu da burada söyleyim. Ama kişisel olarak hep maalesef bununla itham ediliyoruz. Uyuşturucu kullanarak bu işleri yaptığımız söyleniyor. Böyle bir şey olamaz. Sabahları 7:30 gibi kalkar, kahvaltımı yaparım öğle 13:30’ kadar yazarım. Böyle şeyler açık kafa ile yazılır. Yazarlar genelde sabahları çalışır. Uyuşturucu filan etkisiyle bunlar yapılamaz. O kafayla iki kelimeyi bir araya getiremezsin. Ama evet müziğin genel olarak hem sağaltıcı etkisi hem de coşturucu etkisi var benim üzerimde. Bu gerçekten yüksekken bir şeye çalışırken müzik bir çeşit uyuşturucu etkisi yapabiliyor. Seni olduğundan daha yüksek hale getiriyor. Bu doğru.

temel-sorunumuz-orta-sinif-konformizmi-534563-1.

► Filmde sektör üzerine de bir şeyler söyleniyor ve hikaye o yönetmen karakterin çevresindeki saplantılı ilişkilerle birbirine bağlanıyor. Merkezde yönetmen var. Neden?
Bu film biraz sinema üzerine düşünen bir film. Film yapmak ya da yapmamak, neyi yapmalıyız, neyi yapmamalıyız gibi şeyler de var. Dolayısıyla yönetmen karakter üzerinden çok fazla konuşmadan çok şey anlatabileceğini düşündüm. Erkan’nın oynadığı karakter çok fazla konuşmaz. Çok sıradan, anlık laflar eder uzun uzun konuşmaz. Bir takım ilişkilerin tam ortasında bulunması sebebi ile pozisyonu itibariyle çok şey anlatır bize. Onu o açıdan kullandım ve gevezeliği öteki karaktere verdim. Aslında şöyle bir şey var, az konuşuyor, yapıyor çünkü. Öbürü hiç susmuyor ve yapabildiği hiçbir şey yok. Lanet olası hiç durmadan konuşuyor, hiç susmuyor ve pratik olarak yaptığı hiçbir şey yok. Ama Önder'in oynadığı o karakteri seviyorum, zavallı yani. Kendime onu daha çok benzetiyorum.

►Gaspar Noe'nin Climax baya konuşulan ve tartışılan bir film. Farklı bir bakış tarzı olduğu kesin. Onunla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Climax'i henüz görmedim.. Gaspar Noe üzerine konuşacak kadar şey bilmiyorum.

► Filmlerinizde inanç kavramı çok öne çıkıyor. Her filminizde hep bir inançlı karakter var. Aynı zamanda o haksızlığa karşı çıkan bir karakter. Bugün kendine inançlı diyen insanların yarattığı inançla hiç uyuşmuyor. Bunun hakkında görüşlerinizi merak ediyorum.
Aslında benim karakterlerim bir tane inançlı ve onun üzerine giden dedektif imam karakterim var. Onun dışındakilerin tanrı ile arası hiç iyi değildir. Hep bir sorun vardır. Ben basitçe var olan şey ile şu anda adına din denen şeyle ilgilenmiyorum. Bilmiyorum. Ben bir insan olarak Muhammed peygamberin kendisini seviyorum. Onun dediği yaptığı şeyler ile ilgileniyorum biçim olarak. Onun dışında gelip giden şey ile bir ilgim yok. Herhangi bir yere kendimi oturtamam. Mezhepsel açıdan bakalım; basit bir şekilde peygamberin mezhebi her ne ise benimki de o. Şu anda ki durum biraz buruk bir durum.

► 'Fizik hakkında öğrendiğimiz şeyler değişiyor. Hâlâ Newton’daki şeyleri hayatımızda kullanmaya devam ediyoruz' demiştiniz söyleşinin başında. Dinlerle ilgili de öğrendiğimiz şeylere de aynı şekilde mi yaklaşıyoruz?
Aslında yüzyıllar önce kurgulanmış kuralların devamını sağlamak için yine aynı psikoloji ile devam ediyoruz. Basitçe söyleyeyim. 1100’lere 1200’lere kadar bir şekilde özellikle 800’lü 900’lü yıllarda ciddi bir çeviri çabası vardı Araplar’ın. Farabi ile başlayan İbn-i Sina ile devam eden ve İbn-i Rüşt ile kesintiye uğratılan bir süreç var. Şimdi o süreç devam etseydi 800 sene boyunca Müslümanlar rasyonel bir şekilde düşünmeye devam etseydi ne olurdu şu an bilemiyoruz. Orada İbn-i Rüşd’ün karşısına Gazali’yi koydular ve Gazali'nin kolunu kaldırıp onu şampiyon ettiler. Ve mevzu orada bitti. O düşünce, Yunan’dan beslenen akılcı düşünce Gazali’ye mağlup oldu. Şahsen mağlup olan fikri anlamda İbn-i Rüşd. Orada o şey kesildi. Eğer kesilmeseydi devam etseydi nereye kadar giderdi, başka bir açılım olur muydu? Ama dondu kaldı… Bunu gerçekten çok merak ediyorum. Çok kabaca İbn-i Rüşd yanma olayını bir sebep sonuç ilişkisine bağlıyordu. Oysa Gazali o yakan şeyin melekler olduğuna inanıyordu. Aradaki düzey farkı budur ve kaldığımız yer de orasıdır. Şimdi daha ne diyeyim? Ondan sonra gelen şeyleri, iyi kötü Alevi kültürü bir şey taşıdı. O batıl felsefe bir yerlere gitti. Ona da doğrudur, yanlıştır demek beni aşar. Ama oradan bir damar yürüdü. Sünni tasavvufun geldiği noktayı biliyoruz. Geldiği nokta saray ile işbirliğidir. Çok genelleyerek söylüyorum kimseyi kırmak etmek istemem ama gördüğümüz bu. Şahsi görüşüme göre hep söylüyorum nasıl bir insanın cinsel kimliğini soramazsan dinsel kimliği ile ilgili de bir şey soramazsın. Kabalık ve edepsizliktir. Dolayısıyla herkesin tek tek tanrı inancı nedir ben bunu bilemem. Benim gibi epistemolojik manada tanrı fikrini alıp onu kullanıp edip bir yerlere yerleştiririm. Çünkü zorunlu olarak felsefi düşünmenin zorunlu bir parçasıdır tanrı fikri. Dışarıda bırakılabilir, bir bilgi biçimi olarak içeri alınabilir, onunla ilişiğin kesilir kesilmez bu başka bir şeydir. Bir parçadır. Varlık nedir adlı sorunun cevaplarından birisidir.

► Shakespeare metinleri ile olan ilişkinizi nasıl?
Shakespeare metinleri hayatımın sonuna kadar bir şekilde hayatımın içinde olacak. Özellikle yazarsan ve özellikle de yeni başlıyorsan var olan bütün çatışmaların kristalize olmuş hali var. O antik yunandan beri bütün metinleri aldı, bir şekilde toparladı ve geri verdi. Biz de şimdi onlardan faydalanıyoruz çeşitli şekillerde. Çok değerli klişeler yarattı. Bütün klişeleri yaşamaya devam ediyor ve büyük ihtimalle de edecek. Bundan kaçınamayız. Edebi zevki başkadır ama teknik olarak da bir yazar için okunmak zorundayız, şansımız yok. İşimizi kolaylaştırır. Kendi buluşumuz zannettiğimiz şeyin aslında bundan 400 sene önce filan kurulduğunu görüyoruz. 'Hadi ya, bunu da mı söylemiş' diyoruz sürekli...