‘Ten ve kül kokusundan başka nedir ki hayat?’

MEHMET ÖZÇATALOĞLU

Şiir en güzel çocuğudur edebiyatın. En azıyla en özünü söyler. Alıp götürür. Bazen coşturur şelaleler gibi, dizginlenemez bir akarsudur. Bazen alır oturtur, yıkar geçer. Kalbe yazılan, akla kazınandır. Işıl ışıl parlar sözcükler. Mum gibi yanıp etrafını aydınlatmaz, güneş gibi doğar okurunun gözünde. Umut olur, direnç olur, kavga olur… Tüm bu sözünü ettiklerim nitelikli şiir içindir ama. Ortalıkta dolanan, sosyal medyada paylaşılan her şiir bu kapsamda değildir.

Kavganın ve umudun bir şairi de Şerif Temurtaş’tır. Bir kasaba yalnızlığında örer şiirlerini. Sözcüklerini özenle dokur önündeki kâğıda. “Güz Çığlığı”nda da “Zemheriden Sonra Bahar”da da gördüm bunu. Son kitabı “Ten ve Kül”de de aynı çizgide. Ve yaşamöyküsünü yansıtır şekilde. Toplumcu şiirin elde kalan son temsilcilerinden biridir o. Şiirlerini sadece kitaplarda değil, dergilerde de görüyorum. 1986’dan bu yana Cumhuriyet dergi, imece, yarın, mühür, ekin sanat, iz, varlık, berfin bahar, Gediz, emeğin sanatı, şehir, tmolos gibi dergilerde ve daha nicelerinde şiirlerini okuduk, okuyoruz, okumaya devam edeceğiz.

“yorgundu gün/ örttüm çatısını/ ah yangınlara düşmüşüm/ yanarım/ kaç yüzyıl sürse acılarım.”

Şerif Temurtaş’ın şiirlerini okuyan, onun nasıl bir coğrafyada nasıl bir yaşam sürdüğünün izlerini yakalar. Hem de kolay bir şekilde. Çünkü neyi varsa şiirindedir onun. Ağdalı bir dil kullanmaz, tepeden bakmaz, okuruna başka bir kapı açmaya çalışmaz.

“ince yarayım şimdi ben/ içimde bir isyan bir haykırış/ sırılsıklam kavgayım/ yağmur yüklü bulutlarda.”

“Ayaz Mevsiminde” balıklı şiiri ise aynası gibidir şairin. “… hangi düşüne girsem kasabanın çıkmaz sokak/ bir hüzne/ tanık olmaktan yorgun düşmüş kaldırım taşları/ gökte pus/ dokunsam ağlayacak/ yokluğun merhametsiz/ kış da dayandı kapıya/ karanlığı parçalayan sokak lambaları/ şehrin üstünde yapayalnız/ ah ne çok yalnızım/ bin yıldır bu kasabada.”

Sanat gücünü başkaldırıdan alır. Şiir de sanatın en güçlü başkaldırısıdır. Şerif Temurtaşlar var oldukça da böyle olacaktır bu.

Ulusların tarihine bakınca da görüyoruz, hiçbir dönem şiirsiz olmamıştır. Fakat şiirler, dönemine göre değişkenlik göstermiştir. Bu değişkenlik zaman zaman yaşanılan coğrafyanın gündemine ayak uydurmuştur zaman zaman da şairin yaşamındaki dalgalanmaya. Temurtaş’ın şiirinde ise bu dalgalanma görülmez. O hep coğrafyasından söz eder. Şiirinden okursak şairi, doğdu- büyüdü hep aynı yaşam gibi!

“umudunu kaybedersen yenilirsin/ sevdiğin yerden kırılırsın.” (2016)

“gökyüzünde tek başına kalmış ay kadar/ kimsesizim şimdi evrenin büyük boşluğunda.” (2015)

“ay büyür gece dolar içeri/ şiir ararım karanlığa çare.” (2017)

“en çok yalnızken kalabalığım/ en çok kendi sürgünümde.” (2019)

Farklı yıllardan benzer dizeler. Şair aynı şair, coğrafya aynı yer, şiir aynı şiir. Yıllar geçip gitmiş, şairin şiirinden hiçbir şey götürmemiş. Hayata karşı bir direniştir bu aynı zamanda. Kavga bitmemiş. Şiire dönüşmüş. Kavgasını şiirine döken kaç şair kaldı elimizde?

Ten ve Kül, İzan Yayıncılık etiketiyle… Son söz yine şairin...

“düşleri kül olan bir çağdır yaşanan.”