Tolstoy, yirmili yaşlarında içinde bulunduğu çağı ‘İtiraflarım’da şöyle tarifliyor; “Ahlaki bakımdan iyi bir insan olma arzumu göstermeye çalıştığım her denemede aşağılandım ve alaya alındım. Ne zaman adi ihtiraslara teslim oldum, o zaman insanlar beni övdüler. Hırs, iktidar düşkünlüğü, şehvet, kibir, öfke ve intikam, bunların hepsi saygı gören şeylerdi.”

Sanıyorum Tolstoy’un yüz yılı aşkın bir süre önce yazdığı bu çağ tanımı, şimdi de okuyan çoğu insanda “aynı bizim dönem, Tolstoy’dan devamdayız demek” hissi yaratıyordur.

İyiliğin aşağılanıp hırsın, iktidar düşkünlüğünün, öfkenin beğeni gördüğü bir çağın ağırlığını bugün yaşamak dışında hangi yollarla hissediyor olabiliriz? Benim gibi işi ya da ilgi alanı gereği çok yoğun gündem takip eden-etmek zorunda olan insanlar için bunun birçok cevabı vardır kuşkusuz. Üçüncü sayfalara postalanmış cinayet haberleri, sağda solda patlayan bomba son dakikaları, nefretlere gark olmuş siyasetçilerin zehir zemberek canlı yayınlara bağlanmaları… Saymakla bitmez.

Durduğum yerden bakıyorum ama özel olduğunu sanmıyorum çünkü burada hayli kalabalığız.

Ağırlık altında insan aranıyor. Bir güzel haber, bir tebessüm ettirici gelişme, fotoğraf, yazı…

Geçen haftadan mesela; “92 yaşındaki Norveçli kadın 87 yaşındaki sevgilisiyle tatil yapabilmek için huzurevinden firar etti.” Öyle güzel geliyor ki insana böyle haberler, kafasında canlandırdıkça. Sen çok yaşa Norveç’in sevdalı tezenesi.

Bir tane daha; “Geleneksel yılın köpeği ödülünü bu sene evin otizmli çocuğunu köpek saldırısından canı pahasına koruyan Tara isimli kedi aldı.” Yılın köpeği olmuş bir kedi, insanı tebessüm ettirmez mi? Açtım izledim görüntüyü de, Tara, sen ufacık kedi halinle kalk koca köpeği kovala. Canım benim.

Bir de yalnız bu haftaya değil, tarihin belli sayfalarına da işlenmesi muhtemel Havva Ana adıyla tanınan Rabia Bekar var. Artık çokça bilinen Yeşil Yol konusunu geçiyor ve Rabia Bekar’ın daha sonra verdiği bir röportaja davet ediyorum herkesi. Ünlü “devlet kimdir” söylevini verirken nasıl hissettiğini anlatıyor; “Bana He-Man gücü geldi o anda. Bana dedelerim güç verdi, kuvvet verdi.” Nasıl mutlu oldum bu kısmı okuyunca anlatamam. Canavar dozerlerin önünde bir kadın He-Man. Rabia hanım, bu İskeletor senin elinden katiyen kurtulamaz.

Ne anlatıyorum böyle haber detaylarıyla? Demem o ki, insan her durumda Tolstoy’un çizdiği ‘iyiliğe düşman adi hırslara dost’ bu çağın yıkımı altında nefes alacak ufak boşluklar bulabiliyor. Etrafı saran karmaşanın, gürültünün, canavarların arasından bir Norveçli huzurevi sakini, bir kedi Tara, bir Rabia Bekar çıkıyor ve elini tutup seni koruyor.

Tabii Gülten Akın’ın ‘ah’ ettiği ‘kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya’ günlerinde insanın bu vakitsizlikte ince şeyleri ayırt edecek bir göz geliştirmesi ne kadar mümkünse. Olduğu kadar.

NOT: Haftaya tatilim çok sevgili arkadaşlar. Dil kuralları açısından ‘tatildeyim’ doğru oluyor galiba ama ‘tatilim’ demek çok daha doyurucu değil mi? Bence öyle. Görüşürüz.