Manganelli, varoluşun doğasını irdelediği ve ana karakterin ‘para kazanmak için yazan’ Soytarı olduğu Tirana Övgü’de, göndermelerle ilerlerken Tanrı-editörünü arayan bir ‘yazar’ aracılığıyla sorguladığı tiranlığı ti’ye alıyor.

Tiran ve soytarı birbirine muhtaç
Fotoğraf: Depo Photos

Ali BULUNMAZ

İtalyan edebiyatında klasik romana ironiyi ve tarihi dâhil eden eleştirmen, akademisyen ve yazar Giorgio Manganelli; yazma eyleminin yalan söylemek anlamına geldiğini söylüyor ve kurmacayla okura sürprizler yapılmasını savunuyordu. Dolayısıyla gerçek bir yazarın, hem hakikati iyi kavraması hem de onu yalanla bütünlemesi gerektiğini düşünüyordu. Bu sınıra yerleştirdiği mizah ve ironi da Manganelli’nin alametifarikasıydı.

Şiirden ve İtalya’nın güçlü edebî kaynaklarından beslenen Manganelli başlangıçların, devinimlerin ve gülünç sonların yanı sıra kurmacaya özenle yerleştirdiği oyunların yazarıydı. Sanrıların, hayallerin ve hülyaların anlatıcısıydı. Yarattığı karakterleri gülünç durumlara düşürürken okuru düşünmeye çağırıyor; tarih yüklü edebî ve deneysel metinlerini hep bu doğrultuda kaleme alıyor, sorgularken sorgulatıyordu.

Manganelli, varoluşun doğasını irdelediği, deneyselliği ön plana çıkardığı ve ana karakterin “para kazanmak için yazan” Soytarı olduğu Tirana Övgü’de, göndermelerle ve metaforlarla ilerlerken Tanrı-editörünü arayan bir “yazar” aracılığıyla sorguladığı tiranlığı ti’ye alıyor.

Tirana Övgü, Giorgio Manganelli, Çeviren: Burcu Yılmaz, Everest Yayınları, 2023

SOYTARI’NIN GÖZÜNDEKİ IŞIK 

 Hikâyeyi, tiranın soytarıya ve soytarının da tirana ihtiyaç duyduğu; hatta ikilinin birbirine muhtaç olduğu önermesi üzerine inşa eden Manganelli, yazar-editör ve okur-yazar çiftlerinin iç içe geçtiği metninde, Soytarı’nın eserini yayınlatmak için giriştiği ikna turlarını getiriyor karşımıza. Editörüne “zatıâliniz” diye hitap eden ve hayalini gerçekleştirmek için kalemini satmaktan geri durmayan Soytarı, Tiranını hoş tutarak düşlediği noktaya gelmek istiyor.

Editörün yaşadığı saraya ulaşmak ve kendisini kabul ettirmek için her yolu deneyen, özenli ve ağdalı bir dil kullanan Soytarı, fırsatçılığını konuştururken Tiran’a ruhunu açıyor: “Hayır efendim, fikir sahibi değilim; olmak da istemem çünkü hiçbir şey fikir sahibi olmak kadar basit, söylememe izin verin, bayağı değildir. Ah, fikir sahibi olmaya hiç ihtiyacım yok… (...) Her yerde fikir sahibi eğitmenler, yazmanlar göreceksiniz, aslında çok önemsiz olduğumu kabul etmeliyim, hiç fikrim yok, fikirleri bayağı bulduğumu söyledim ama belki de entelektüel gücümü saklamak istiyorumdur sadece.”

Korkudan doğan “sevgisiyle” ve “saygısıyla” Tiranına seslenen, onun istediği her şeyi yapmaya ve her şekle girmeye hazır olan; söz oyunlarıyla, nüktelerle ve alkışlarla onun gücünden yararlanmaya çalışan Soytarı, gözündeki ışığı ve hedefe giden yoldaki fütursuzluğunu göstermeye uğraşıyor.

Tiran’ın olağan bulduğu gücü ve yetkilerinden faydalanmak isteyen Soytarı’yı, tarihsel örneklere uygun şekilde ete kemiğe büründüren Manganelli, ikili arasındaki geçişkenlikleri de yine onun ağzından sunuyor okura: 

“Tiranlığın soytarılığa şöyle dâhil olduğunu söylemeliyim: 

Kısacası aralarında öyle bir suç ortaklığı vardır ki hangi özelliğin kime ait olduğunun nasıl ayırt edileceği kesinlikle imkânsız olsa da birine ait pek çok özelliği öbüründe bulmak kimseyi şaşırtmaz.”

MÜPHEM LABİRENTTEKİ FIRSATÇI 

Soytarı, küstahlığıyla ve abartılı sevgisiyle Tiran’a saygıda kusur etmemek için çok çabalıyor. Ona “beni korkutuyorsun ve korku da gülmenin malzemesidir daima” diye sesleniyor.

Soytarı, Tiran’a yalnızca ekonomik değil, sembolik bir antlaşmayla bağlı; “tamamen dünyeviyiz” diyor, “güç ve parasın”, “yönettiğin dünyaya bir nesne gibi sahip olan cihangirsin” ve “varoluşun tutarsız terazisinde birbirimizin yerine geçiyoruz” diyor.

Kendisini “bir hikâye anlatıcısı” diye tanımlayan Soytarı, onu dinleyen ve iç dünyasını merak ettiği Tiran’ı “kötülüğün ustası, hem nazik hem de kayıtsız biçimde kötülüğün kendisi” olarak niteliyor. Öte yandan, Tiran’la suç ortağı olduğunu da söylüyor. Manganelli, ikiliyi işbirliği hâlinde ve masumiyeti şüpheli kişiler olarak resmediyor.

Manganelli, meramını anlatırken başka romanlara, siyaset ve edebiyat tarihine, sanata ve şiire de atıfta bulunuyor. Bunlarla kotardığı hikâyede, şaka ve kelime oyunlarıyla Tiran’ı etkilemeye çalışan Soytarı, insan ruhunun yüce ve duygusal anlarını küçümseyip kahkahalar atıyor. Hükümdarının sarayı dışındakilerle alay ederken “sürüngenin bilinci değil, kahkahasıyım” diyor.

Soytarı, Tiran’a kendisini gösterip işini görmek için gevezelik ediyor, konudan konuya atlıyor. Sabırsızca yol alırken eski hükümdarlara ve krallara ilişkin ya hikâyeler uyduruyor ya da dilden dile aktarılan öyküleri anlatıyor. Başka bir deyişle Tiran’ın ve kendisinin varoluşuna dair çözümlemeler yaparken bazen teolojiye ve tarihe bazen de politikaya, felsefeye ve şiire başvuruyor.

Soytarı, hikâyeler anlatıp sözü metnine getirirken Tiran’ın iptidai belleğine sesleniyor. Böylece tiranını seçmesini bilen soytarılar tarihindeki yerini almaya çalışırken “Siz, Tiranım, doğaçlama yapmıyorsunuz, siz sadece ilerleme ve özverili cinayetler vaat eden bir diktatör değil, karanlığın kadim ve itibarlı bir gücü, ölümün ve kötülüğün teminatı dünyevi acıların ustasısınız” diyor.  

Riyakârlığın, inkârcılığın ve alçakgönüllü görünüp sahteciliğin temsilcisi olan Tiran’ın suyuna giden Soytarı da ikiyüzlülüğün ve fırsatçılığın kanlı canlı hâline dönüşürken “dehşetlinin” ve “zatıâlilerinin” inşa ettiği müphem labirentte geziniyor. 

Manganelli, tiran ve soytarı metaforuyla bir hakikati getiriyor karşımıza: Tiran da soytarı da birbirinden ayrı düşünülemez, her ikisinin varlığı da birbirini gerektirir. Tirana Övgü, bu anlamda yazarın edebiyat, tarih, felsefe ve politika ekseninde, mizahı ve ironiyi ön plana çıkardığı zengin bir metin.