Hemen her doğa olayı bize felaket yaşatıyor. Karda, yağmurda, depremde, yangında... Bu felaketlerin her birinde sorumluluk insanlarındır, ülkeyi yöneten politikacılarındır. 6 Şubat depremlerinde de durum aynı.

Toplu katliam, suçlu deprem mi?
Fotoğraf: DepoPhotos

Prof. Dr. Uğurhan Akyüz - İnşaat Mühendisliği Bölümü/ODTÜ 

6 Şubat 2023 tarihinde Maraş’ta iki büyük deprem yaşadık. 11 ilimizin yanı sıra Suriye de bu depremlerden etkilendi. Resmi rakamla 59259 vatandaşımız hayatını kaybetti. Cumhurbaşkanı ilk günden bu olayı asrın felaketi olarak isimlendirdi. Asrın felaketi olduğu doğru, ortada toplu bir katliam var, peki bu katliamın sorumlusu deprem mi? Depremler tıpkı yağmur gibi, kar gibi, volkan patlaması gibi doğa olaylarıdır. Depremlerin hangi gün, saat kaçta, nerede olacağı bilinmemekle birlikte hangi bölgede ne büyüklükte bir deprem olacağı deprem tehlike haritalarında belirtilmektedir. Maraş’ta deprem olması beklenmedik bir doğa olayı değildir. 

Evet, asrın felaketini yaşadık, hemen hemen her doğa olayı bize felaket yaşatıyor. Yağmur yağıyor sellerde onlarca ev yıkılıyor, vatandaşlarımız hayatlarını kaybediyor. Kar yağıyor çığlar can alıyor, yollar kapanıyor, hastalar hastanelere ulaşamıyor. Deprem oluyor, binlerce yapı yıkılıyor, insanlar hayatlarını kaybediyorlar. Bu felaketlerin her birinde sorumluluk insanlarındır, ülkeyi yöneten politikacılarındır. Sel sonrası aynı yere aynı şekilde yapı yapılmasına izin verme sonunda bir sonraki selde aynı şekilde yapılan yapıların aynı şekilde yıkılmasından yağmur sorumlu değildir, izni verenler sorumludur. 

1999 Marmara depremleri ülkemizde depreme karşı yeni adımların atılmasına olanak sağlamıştı. Deprem vergileriyle, özellikle Japonya’dan gelen yardımlarla İstanbul Avrupa yakasındaki tüm yapılar tek tek incelenmiş, riskleri tespit edilmiş, yıkılması gerekenler, güçlendirilebilecekler, hasar oluşabilecek ama can kaybına sebep olmayacak yapılar belirlenerek gruplanmıştı. 2003 yılında Bingöl’de yaşanan deprem sonrası okullarımız yıkılmasın kampanyaları ile Doğu ve Güney Doğu Anadolu’daki (2023 Maraş depremlerinin yaşandığı illerdekiler de dahil olmak üzere) okullar taranarak risk durumları tespit edilmiş, yıkılması gerekenler, güçlendirilebilecek olanlar, can kaybına sebep olmayacaklar tespit edilmişti. Yıkılması gerekenler kontrollü bir şekilde yıkılmalıyken, güçlendirilmesi gerekenler can kaybını önleyecek şekilde güçlendirilmeliyken 2005 yılında politika değişikliği olmuş ve deprem vergilerinin depremden korunma için harcanmasından vazgeçilmiştir. Halbuki 2005 yılında bu politika değişikliği olmasa ülkemiz bugün depremlere karşı bu kadar aciz olmayacaktı. 

1999 Marmara depremleri sonrası İnşaat Mühendisleri Odası meslek içi eğitim programları düzenlemeye başlamıştı. İMO her yıl birçok ilde meslek içi eğitim kursları düzenliyordu, depreme karşı yapı tasarımında nelere dikkat edilmeli, nasıl proje yapılmalı, inşaat nasıl kontrol edilmeli vb konularda. Bu eğitimleri bu konularda araştırmalar yapmış akademisyenler veriyordu. Üç, dört günlük eğitim sonrası bir sınav ile değerlendirme yapılıyordu. İMO üyelerinin bu eğitimlere katılarak yıl içinde belli bir puan almasını zorunlu kılıyordu. Zorunluluğa uymayı garanti eden de İMO’nun hazırlanan statik projeleri onaylama yetkisi olmasıydı. 2013 yılında yine bir politika değişikliği ile İMO’nun elinden bu yetki alınarak o zamanki adıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ve Belediyelere devredildi. İMO’nun elinden bu yetkinin alınmasının sebebi iktidarın kendisine muhalif gördüğü odaların mali kaynağını kesmekti. 

1999 Marmara depremleri sonrası atılan güzel adımlar iktidarın politika değişikliklerine gitmesiyle yarım kaldı ve sonuç bir felaket oldu. 2023 Maraş depremleri sonrası dersimizi alır ve doğru adımları atar mıyız? Maalesef sanmıyorum. Bugün çok daha büyük tehlikelerle karşı karşıyayız. Sayıları yüzlerce İnşaat Mühendisliği bölümlerinden her yıl binlerce inşaat mühendisi tam yetkiyle mezun oluyor. Okuldan yeni mezun olmuş, hiçbir tecrübesi olmayan bu mühendislerin her türlü projeye imza atma yetkileri vardır. Deprem riski olan Amerika’da, Japonya’da böyle bir yetki yoktur. Onlar bizden çok daha kötü bir eğitim verdikleri için mi? Hayır tehlike çok büyük olduğu için. Tüm meslekler kutsaldır, tüm meslekler ahlakıyla icra edilmek zorundadır. Ancak bazı meslekler tüm toplumu etkileyebilecek sorumluluk taşır, maden mühendisleri, inşaat mühendisleri gibi... Bu mesleklerde bilgisizce atılacak bir adım on binlerce hayatın kaybedilmesine, milyonlarca insanın hayat boyu psikolojisini etkilemeye, milyarlarca lira ekonomik kayba sebep olur. Meslek içi eğitimler devam etmeli, tıpkı Amerika’daki ve Japonya’daki gibi belli bir süre tecrübe kazanımı ve sınav sonrası proje imza yetkisi olmalıdır. 

Bir diğer büyük tehlike ise bilgisayar programlarıdır. Günümüzde yapıların üç boyutlu modelleri oluşturularak tasarımları bilgisayar yardımıyla yapılmaktadır. Ülkemizde insan hayatından sonraki en ucuz şey bilgi olduğu için lisanslı bilgisayar programlarına para ödemek istenmez. Ya lisanslı yazılımların kırık versiyonları kullanılarak ya da çok ucuza programlarla tasarım yapılmaya çalışılır. Devlet bu programların güvenilirliğini hiç sorgulamaz. Son yıllarda yapılan akademik çalışmalarda bu programların bazılarında ciddi hatalar olduğu ve tasarımların yanlış olduğu görülmüştür. Birçok yapı daha inşaat aşamasındayken çatlamaya, deforme olmaya başlamaktadır. Kritik öneme sahip sanayi tesisleri de dahil olmak üzere inşa aşamasındayken güçlendirme yapılması ihtiyacı doğmaktadır. 

Bu şuna benzemektedir, bir bayiye gidip sıfır bir araba almak istersiniz, ödemeyi yaparsınız ve size tekerleri patlak, kapıları çarpık, direksiyon hidroliği çalışmayan sıfır araba teslim ederler. Böyle bir arabayı almayacağınıza göre, oturacağınız yapıların can güvenliğine sahip olduğunu tespit ettirmek de size kalır. Zira ülkemizdeki politikalar sizi koruyamaz.