Ülkenin toplumsal çıkarı önceleyen bir alternatif programa ihtiyacı var, Siyasal İslam’ın daralan hegemonyasına sıkışan milyonların da birleşik bir mücadelenin açacağı tünelden nefes almaya...

Topluma nefes olacak bir tünel gerek

AKP ile MHP’nin hazırladığı 26 maddelik ittifak teklifi, iki partinin milletvekillerinin oluşturduğu ortak komisyon tarafından TBMM Başkanı’na sunuldu. Bu şekilde başka bir parti ya da partilere ihtiyaç duyması, Erdoğan/AKP iktidarının uğradığı güç kaybının bir tezahürü. “Milli mesele” olarak sunulan savaş hamleleri de, bir yönüyle bu sağ koalisyona zemin yaratmak için kurgulanıyor.

Öte yandan, ABD ve Türkiye’nin dışişleri bakanlarının görüşmesinin ardından yapılan “ılımlı” açıklamalar, ABD yönetimiyle bir yumuşama aşamasına geçildiğini de gösteriyor. Bu gelişme, Afrin savaşıyla başlayan sürecin AKP politikalarının ABD’nin bölge planlarıyla uzlaşma noktasında nasıl bir seyir izleyebileceği konusunda da bir fikir veriyor. Bu durum aynı zamanda, muhatap ABD olduğunda siyasal İslam’ın Osmanlı tokadının bir anda el sıkışmaya uygun hale gelebileceğini göstermesi açısından da oldukça manidar. Tıpkı AKP-İsrail ilişkilerinde olduğu gibi...

Diğer yandan AKP’nin gerici taarruzları da bu süreçte hız kesmiyor. Son olarak çocuklara yönelik cinsel istismar gündemiyle yeni bir “zina” tartışması Erdoğan tarafından başlatıldı. Erdoğan’ın, AB’ye uyum sürecinde zinayı suç olmaktan çıkardıklarını ancak bunun bir hata olduğunu söyleyerek kendi deyimiyle sözde “özeleştiri” yapması, ‘tek adam’ diktatörlüğü için MHP yamasının yetmemesi nedeniyle, buna bir de Saadet yaması eklemek için atılmış bir ‘hamle ‘olarak okunmalı, tabi yedirebilirse.

Elbette bu tür hamleleri sadece politikadaki “basit taktik hamleler” olarak değerlendirmek de doğru olmaz. Benzer özellikteki tüm gündemler, iktidarın bu denli tekelleştiği bir siyasal sistemde, toplumsal yaşama dönük gerici saldırılar olarak vücut bulma potansiyelini fazlasıyla barındırıyor.

Kuşkusuz önümüzdeki süreçte AKP düzenine karşı biriken toplumsal itirazın varlığı, söz konusu momentin en belirleyici dinamiklerinden biri olacak. Bu noktada kendi önceliğini değil, toplumun önceliğini taktik tahtasının en başına yazması gereken solun varlığı her zamankinden daha yaşamsal bir gereklilik. Ülkenin toplumsal çıkarı önceleyen bir alternatif programa ihtiyacı var, Siyasal İslam’ın daralan hegemonyasına sıkışan milyonların da birleşik bir mücadelenin açacağı tünelden nefes almaya...


Girilen sert sürecin içinden umutla çıkmak, muhalefet güçlerinin ancak böylesi bir bilinç ve kararlılıkla sürdürecekleri bir birleşik direniş mücadelesiyle mümkün olacaktır.