Fatma Nuran Avcı Tülin Tankut 1980’li yıllarda feminist kadın hareketinin içinde yer aldı. 1990’lı yıllardan itibaren ise gönüllü olarak kadın kuruluşlarında aktif çalışmalarını sürdürdü. Kadınlar üzerine makaleler, tiyatro ve sinema eleştirileri, oyunlar, öyküler, çocuk kitapları, romanlar yazdı. Tülin Tankut uzun yıllardır yayınlanan düz yazılarını Sevim Korkmaz Dinç’le birlikte ‘Serbest Düşüş” adını verdiği kitabında topladı. Kadın […]

Toplumda yaratıcı yetenekleri  yadsıyan tipik tüketiciler türedi

Fatma Nuran Avcı

Tülin Tankut 1980’li yıllarda feminist kadın hareketinin içinde yer aldı. 1990’lı yıllardan itibaren ise gönüllü olarak kadın kuruluşlarında aktif çalışmalarını sürdürdü. Kadınlar üzerine makaleler, tiyatro ve sinema eleştirileri, oyunlar, öyküler, çocuk kitapları, romanlar yazdı. Tülin Tankut uzun yıllardır yayınlanan düz yazılarını Sevim Korkmaz Dinç’le birlikte ‘Serbest Düşüş” adını verdiği kitabında topladı. Kadın Yazarları Yayınevi’nden çıkan kitap okurlarıyla buluştu.

Kadın ve çocukların sorunlarını iki bölümde başlıklar halinde nedenlerini, durum tespitini, çözüm yönlerini incelemişsiniz. Cinsel taciz, tecavüz… “Mini etek giymeseydi… Tahrik oldum.” Bu gibi savunma cümlelerini çok sık duyar olduk. Kadın bedenini destekleyici, özendirici kampanyalarla, dış görünümün çılgın, vazgeçilmez, karşı cinse sunum odaklı paketlenmiş, cilalanmış yanı artık ön planda. Bu ironik duruma nasıl gelindi?

1995’teki makalemin başlığı, ‘Dış görünümümüze özen göstermek bir zevktir ama…’ idi. Kapitalizm bildiğiniz gibi kadın bedenini metalaştırmayı başardı. Sağlık, moda, kozmetik benzeri sektörlerle dünya çapında pazar haline geldi. Kadınlar erotik nesneleşen reklam yüzleriyle televizyonda boy gösteriyor. Kadınsız tek bir görüntü yok neredeyse. Kimse de kadının cinsel nesne olarak sunuluşu, erkeği cinsel suça teşvik etmez mi, sorusunu sormuyor. Yükselen reytingler her şeyden önemli sanırım. Ekonomik koşullar ve eğitim zaten var olan sorunlarımızdı. Toplumda egemen olan beğeniyi sorgulamayan, taklitçi, yaratıcı yetenekleri yadsıyan, bireyselliğin anlamını kavrayamayan tipik tüketiciler türedi. Sonuç ortada.

► ’Cinsiyet hiyerarşisi kırılmadığı sürece anneler ve babalar, dost ve yoldaş olabilirler mi?’ şeklindeki sorunuzdan çok etkilendim. Eşitlik her anlamda uygulama sıkıntılarıyla dopdolu bir kavram. Ezen, ezilen. Üstünlük mücadelesinin en uç noktası ise şiddet. Sayıları artan utanç verici istatistiklerimiz mevcut. Bu konu yeterince mercek altında mı? Bu büyük sorunun çözümü için ciddi, gerçekçi çabalar içinde mi yöneticiler?

Argolu, küfürlü konuşan siyasilerimizi düşünmek gerekli öncelikle. Şiddetin girdiği alanlar öyle geniş ki. Dayakla ilgili atasözlerimiz, hançer, kılıç, tüfek gibi duvar süslerimiz, geleneksel davranışlarımız… Spordan çok rahatlama aracı halindeki futbol fanatizmi, trafikte yaptıklarımız, intikam duygularını tetikleyen televizyon dizileri… Çocukluktan yetişkinliğe giden süreçte görülenler, örnekler bunlar maalesef. Suç oranındaki artış katlanarak büyüyor. Ciddi bir çabanın sonucu böyle olmamalı, değil mi?

► Emekçi kadınların, günümüz iş yaşamındaki en önemli sorunu sizce nedir?

Dünyayı sarsan ekonomik kriz, işsizliği çığ gibi büyüttü. Bu durumlarda kadının işini kaybetmesi önemli sorundur. Erkeğin geleneksel yaşamdaki yeri bahanesine sığınılması da durumun trajik yanı.

► Tehdit altındaki kadın yaşamını güvence altına almak gibi önemli çıkış noktasına sahip olan Mor Çatı, faaliyetlerini gayretli şekilde yürütmeye çalışıyor. Sizce Mor Çatıların artması mı yoksa bu tür kuruluşlara ihtiyacın sonlanması mı değerli?

Aslında cinsiyetler arasındaki eşitsizliğin ve haksızlığın utanç evi değil midir burası? Mor Çatı gibi kuruluşlar, yaşam tehdidi altındaki kadınlar için elbette işlevsel. Ancak travmalarla dolu kadınların profesyonel yardımla geri kalan hayatlarını nasıl geçireceği konusunda endişeliyim. Yeniden hayata tutunmak kolay olmamalı. Sorunu temelden sonlandırmadıkça bu kuruluşlar geçici çözümden başka işe yaramayacak.

► Küresel medyanın algı yönetimini biliyoruz. Ancak sanal âlemin çocuklar üzerindeki tehlikesi çok boyutlu. Bu olumsuzluğun yeterince farkında mıyız, önlem alabiliyor muyuz ya da önlem alması gerekenler kimler?

Bilirsiniz, özgüven ile temele dayanmayan böbürlenme farklı şeylerdir. Ama artık çocuk oyunları bile, başta bilgisayar oyunları olmaktan çıkıp rekabet alanına döndü. Bugünkü kuşağı sanal âlem yetiştiriyor. Akran zorbalığı, aşırı cesaret denemeleri şaşırtıyor. Öte yandan din televizyon ekranlarına taşınarak tecimselleşti. Gerçekle ilgisi olmayan, dogmatizme yaslanan görüşler önyargıları, en çok da cinsiyetçi önyargıları destekliyor. Tüm bunların farkında olanlar kimler tam olarak bilemiyorum. Yaş sınırı anlamlı mı? Tek başına ailelerin koyduğu yasaklar, internet cafelerin sayısı, paketlerin sınırsızlığı karşısında başarısız kalınıyor. Denetimi sağlamak istiyorlar mı, bundan bile emin değilim.

► Sınavlarla, müfredatlarla sürekli değişim içinde eğitim sistemimiz. Peki tüm bu yeni yapılanmalar dünyadaki teknolojik gelişmelere uyum sağlayabilecek mi? Türkiye’de yüksek teknolojinin altyapısı ne durumda?

Ekonomisi büyük ölçüde emek yoğun yapıda, orta teknolojik ağırlıkta olan ülkemiz, dünyadaki yeni gelişmeleri takip etmek, yaşama yansıtmak anlamında hızlı ve doğru kararlar almalı. Ancak her yeni olgunun tohumları bir önceki dönemde atılır. Bu, uzun bir süreç. Benim içinse öncelikli durum şu: Kâra dayalı rekabetin ve çelişik çıkarların belirleyici olduğu toplumda yeni teknolojilerin yönsemelerinin kamuoyunca dikkatle izlenebilir olması. Yapılanların ya da yapılmayanların dürüstçe ortaya konması. Dünyaya ayak uydurmak deyim olarak kalmamalı.