Bu haftanın vizyon filmlerinden Abluka’nın yönetmeni Emin Alper: Trajedilerde karakterler, yaptıkları her hareketin sorumluluğunu üstlenmek zorundadır ve trajedilerde finaller genellikle karakterlerin vicdanının bir tür yansımasıdır

Trajedilerde yaptıklarının sonuçlarına katlanırsın

CANAN AYDIN cananaydin@birgun.net

Bu yıl Venedik Film Festivali’nden jüri özel ödülüyle dönen Emin Alper’in ikinci uzun metrajlı filmi ‘Abluka’ haftanın vizyona giren filmlerinden. Soyut bir zamanda geçen ‘Abluka’ Türkiye’nin her daim dimdik ayakta duran polis devleti tarafından nasıl kuşatılmış olduğunu resmediyor. Abluka’yı konuşmak için bir araya geldiğimiz Emin Alper “Filmde karamsar bir bakış vardı ama bu kadar çabuk, bu kadar ani bir şekilde filmdeki dünyanın içine düşeceğimizi tahmin etmiyordum” diyor. Alper, tüm bu kuşatılmışlık ve ablukayla baş etmenin yolunu ise inadına doğru bildiğimiz şeyleri söyleyip, doğru bildiğimiz şeyler için mücadele etmekten geçtiğini söylüyor.

>> Filmde kuşatılmış mahalle atmosferi çok etkileyici. O mahalleyle tanışmanız nasıl oldu?
Senaryoyu yazarken kafamdaki mahalleler Küçükarmutlu, Rumelihisarüstü’ydü. Üniversitede okuduğum 90’larda Küçükarmutlu’ya komşu, Hisarüstü’nde yaşıyordum. Sahile inerken Küçük Armutlu’yla temasımız olurdu. O dönem solculuk yıllarımızda Gazi Mahallesi’ne gitmişliğimiz de var. Dolayısıyla solcuların hâkim olduğu İstanbul’un gecekondu mahallelerine aşinaydım.

>> O dönemlerde bir abluka tanıklığınız oldu mu?
Her ne kadar somut bir tanıklığım olmasa da Gazi olaylarından hemen sonra arkadaşlarla Gazi Mahallesi’ne gitmiştik. Orada yaşananlar hafızamda çok canlı. Mahallede 3-4 gün süren olaylar, polis ablukası, sonrasında polisin yerini askere bırakması. Askerlerin köşe başlarını tuttuğu kontrol noktaları hafızamda canlı. Ve tabii ki gazetelerde okuduklarımız, televizyonlarda gördüklerimiz.

>> Filmin çekildiği Şahintepe Mahallesi film için biçilmiş kaftan. Çünkü İstanbul’da kentsel dönüşümün de etkisiyle gecekondu mahallesi bulmak zor.
Yıllar sonra İstanbul’a bu gözle baktığımda çok değiştiğini fark ettim. Gecekondu mahallelerinin çoğunun yerinde yeller esiyor; TOKİ’ler yapılmış, bazıları yıkılmış, o gecekonduların üstüne üç-dört katlı binalar çıkılmış. Bu mahallelerin beklemediğim ölçüde otomobillerle dolu olduğunu gördüm. Aradığım tarzda bir gecekondu mahallesi uzun süre bulamadım. Sanat yönetmenimiz İsmail (Durmaz) Şahintepe Mahallesi’ni ve bölgeyi görünce hemen filmi orada çekmeye karar verdik.

trajedilerde-yaptiklarinin-sonuclarina-katlanirsin-86157-1.
>> Nasıl bir ihtiyaçtan doğdu ‘Abluka’?
Hayal gücümüz politikaya damgasını net bir şekilde vurmuş. Yaşadığımız yıllar, deneyimler, içinde bulunduğum politik ortamlar. Dolayısıyla bir şeyler düşünmeye başladığınızda politikada kendiliğinden içeri giriyor. Hem Tepenin Ardında hem Abluka’da bir karakter, bir fikir, bir tipoloji vs bulup oradan ilerledim. Mesela Abluka için ilk bulduğum fikir, yerden bulduğu çöpleri koklayarak bomba yapım malzemesi ve bir muhbir olan Kadir. Oradan da hikâye kendiliğinden gelişti.

>> Tepenin Ardında daha çok düşmanı dışarıda ararken kendi içindekini görmeyen daha soyut bir düşmandan söz ederken ‘Abluka’da ise düşmanlar daha belirgin, daha altı çizilmiş ve onunla mücadele ediyoruz.
‘Tepenin Ardında’ bir tür kolektif olarak düşman örgütleme hikâyesi vardı. Burada daha bireysel düzlemde kim dost, kim düşman diye sorduruyoruz hem Ahmet’e hem de Kadir’e. Ahmet mesela köpeklerin dost mu düşman mı olduğuna, Kadir de önce Meral ve Ali’nin dost mu düşman mı olduğuna karar veremiyor. Ve bu kararsızlıklar paranoyaya, deliliğe doğru karakteri de sürüklüyor. Dolayısıyla ‘Tepenin Ardında’ kolektif olarak üretilen düşmanlığın kolektif bir şekilde nasıl bir felakete sürüklediğini anlatırken; Abluka bu tip düşman korkusu ve paranoyası bireyleri tek tek felakete nasıl sürüklüyor, biraz bunun izini sürüyor.

>> Filmin son sahnesine ve başladığı ana baktığımızda, örgüt ve devletle mücadele açısından film biraz ortada mı duruyor?
Filmin lafını büyük ölçüde dolaylı söylemesinden kaynaklı olan bir şey. Örgüt hayalet örgüt. Yani örgütün ne yaptığını, ne ettiğini bilmiyoruz. Sadece karakterin gözünden görüyoruz. Devleti ise daha belirgin görüyoruz; hem Hamza karakteri üzerinden, hem silahıyla, tankıyla tüfeğiyle... Vahap karakteri de öyle o da devleti temsil ediyor. Örgüt bence ‘Tepenin Ardında’ki Yörükler gibi bir figür.

>> Ahmet, Veli, Kadir karakterlerini kurgularken etkilendiğiniz birileri var mı yoksa bütünüyle hayal ürünü mü?
Muhakkak. Baştan politik bir laf söyleyeceğim diye tasarlayıp onun içini doldurmayı tercih etseydim muhtemelen daha çok zorlanırdım. Ancak hareket noktası olaylar ve karakterler olunca kendinden zaten canlı oluyor. Ama karakterlerin yapaylaşma ihtimalinin olduğu her kertede tanıdığım, bildiğim insanları aklıma getiriyorum.

trajedilerde-yaptiklarinin-sonuclarina-katlanirsin-86158-1.
>> Ahmet karakterini tasvir etmek bayağı zor mesela.
Filmde Ahmet karakteri en soyut karakterlerden biri. Sadece öğrencilik yıllarımda gecekondu mahallelerinden tanıdığım içekapanık, hiç konuşmayan insanları kafamda canlandırmaya çalıştım diyebilirim.

>> Filmin finaline baktığımız da Kadir o yaşananları hak etti mi?
O sahnenin gerçek mi hayal mi olduğu yoruma açık. Kadir’in dünyası da olabilir, bir tür kendini cezalandırması da.
Filmin sonu tipik bir trajedi sonu. Çünkü trajedilerde karakterler kötü karakterler değillerdir ama yaptıkları hareketin sorumluluğunu üstlenmek zorundadırlar ve trajedilerde finaller genellikle karakterlerin vicdanının bir tür yansıması. Her ne kadar tam anlamıyla bilinçli olmasa da Kadir de bir iş yapıyor ve bunun sorumluluğunu üstlenmek durumunda. Bu bir tür adaletin nihayi tecellisine işaret eder. Benim için de bu öyle bir son. Kadir bilinçli ya da bilinçsiz safını seçmiş, devletin tarafında çalışıyor ve çok daha kötüsü kardeşinin yaşadıklarının sorumlusu…


>> Köpek ve silah iki filmin önemli unsurları…
Köpekler niye giriyor bilmiyorum, çok sevdiğimden olabilir! Ama silah erkeklik fikriyle, şiddetle çok yakından ilişkili. Filmlerde şiddetle ilişkili olduğu için silah doğrudan giriyor.

***

Direnmeye, inadına var olmaya devam edeceğiz

>> Bu topraklarda hiçbir olay sadece geçmişte kalmıyor, belirli aralıklarla benzerini yaşıyoruz. Beyaz Toroslar hiç gündemden düşmedi ki; filminizde de var. Panzerler, patlamalar... Tüm bu meseleleri hâlâ konuşuyor olmak size ne hissettiriyor?
Filmin zamansız olarak kurulmasının temel sebeplerinden biri bu. 70’ler, 12 Eylül, 90’lar yer yer 2000’lerin ortalarında yaşanan çatışmalar... Herhangi bir dönem değil de aşağı yukarı her dönem böyle gibi. Dolayısıyla filmde de genel ve soyut bir zaman çizgisi olsun istedik. Evet filmde karamsar bir bakış vardı ama bu kadar çabuk, bu kadar ani bir şekilde filmdeki dünyanın içine düşeceğimizi tahmin etmiyordum. Diğer taraftan düşündüğümüzde ise, tıpkı seçim sonuçlarında olduğu gibi öfkeleniyoruz, beklemiyorduk diyoruz, bir şok yaşıyoruz ama sonra kendimize geldiğimizde “Evet niye şaşırıyoruz ki; memleket hep böyleydi. Hep böyle bir döngünün içerisinde dolanıp duruyor” diyoruz. Bu ülke tarihi için acı. 40 yıldır çözülememiş bir meselenin içerisinde dönüp duruyoruz. Sürekli aynı metotlara başvurarak, sürekli her satırında aynı sözler, aynı suçlamalar ısıtarak sunuluyor ve en kötüsü bu pirim yapıyor.

>> Çizdiğiniz bu karanlık tablodan nasıl bir çıkış yakalıyorsunuz. Siz bireysel olarak şu anki atmosferde kendinizi nasıl motive ediyorsunuz?
Açıkçası çok zor oluyor. Ama bu meseleyi bir tür inada dönüştürerek yaşamaya çalışıyoruz. Motivasyonumuz her şeye rağmen inadına. Sırf onları mutlu etmemek için, inadına doğru bildiğimiz şeyleri söyleyip, doğru bildiğimiz şeyler için mücadele etmek. Bir tür toplum olarak sessizleştirilmemizden çok korkuyorum. Tarihten bildiğimiz bir şey var ki; bir süre sonra muhalefet yeraltına çekilebilir. Silahlı örgüt olmaktan bahsetmiyorum. Düşünce dünyasından bahsediyorum. İspanya İç Savaşı’ndan sonra İspanya’da olduğu gibi. Tam anlamıyla yeraltına çekilmek ihtimali beni çok korkutuyor. Bu abluka hissini dolayısıyla derinden yaşamama neden oluyor. Ama en azından kendi bireysel dünyamızda direnmeye, inadına var olmaya devam edeceğiz. Bir tek bu motive ediyor.


***

Kadir annesini ve babasını öldürdü

trajedilerde-yaptiklarinin-sonuclarina-katlanirsin-86159-1.

>> Filmin başrolü ‘Kadir’; rakı masasında oturan, inançlı, polisle işbirliği yapan ama bundan da pek mutlu olmayan bir karakter. Kadir’in cezaevine girme sebebini neden bilmiyoruz?
Kadir sıradan bir Orta Anadolulu. Evet içkisi var ama arada sırada namaz da kılan biri. Daha çok apolitik bir karakter.
Kadir’in hapse girme hikâyesinin ise filmin hikâyesini çok ağırlaştıran bir tarafı vardı. Orada bir tercih yapmak zorunda kaldım ve film sırasında atmaya karar verdik. Bir boşluk yaratır mı, özellikle politik suçlu biri olduğu hissi çıkar mı diye endişelendim. Ama test gösterimlerinde filmin genelinden öyle bir hava çıkmayacağına güvendim.


>> O zaman adi suçlu ama önemsiz bir detay dilebilir miyiz?
Önemsiz bir detay. Hadi söyleyeyim. Kadir bir cinnet anında annesini babasını öldürmüş ve hapse girmiş bir karakter. Filmin odağını biraz daha çocukluk hikâyesi ayağına kaydırıyordu. Senaryoda önemli bir detaydı ancak filme yan bir hikâye katması filmin uzamasına, ağırlaşmasına neden olacaktı.

>> Kadir’in arabayla giderken arkadan çektiğiniz o sahnedeki yürüme temposu çok etkileyiciydi. O sahnede özellikle bir cümle kuruyor musunuz?
Yok. Size ne düşündürdü o resim?

>> Güç ve iktidarı arkasına alarak onun verdiği güvenle, istenilen görevi yapmanın gururu...
Bu dediğiniz tam da oyunculuktan çıkan bir şey. Mehmet Özgür’le yaptığımız bütün çalışmaların sonucu bu. Orada işgüzar bir karakter ve devletin gözü olma halini o yürüyüşüne yansıttı.

>> Tepenin Ardında da Mehmet Özgür’le çalıştınız. Bazı yönetmenler belli oyuncularla çalışmayı tercih ediyor bunun dünyada da örnekleri var.
Kast uyduğu sürece neden olmasın. Hem oyunculuğundan hem karakterinden emin olduğum oyuncularla çalışmanın getirdiği bir rahatlık. Öbür türlüsü belirsizlik.