İktidar 10 gün içinde elindeki tüm silahları masaya sürdü. Sonuç alabileceğini gördüğü an ise aynı tempoyla yoluna devam edecek. Sürekli sandığı gösteren muhalefet anlayışı bu gidişatı engelleyemez. Sorunun yanıtı toplumsal muhalefetin vereceği reaksiyonda.

Tribünlerden sahalara doğru

Politika Servisi

İktidar girdiği girdabın farkında ve geçen haftayı da tüm ülkeyi kendi yanına çekmek için harcadı. Bir önceki haftadan kalan Gergerlioğlu ve HDP’yi kapatma davasına İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı olarak çıkmayı ve Merkez Bankası Başkanı’nı görevden almayı ekledi. Arada ufak tefek atamalar, ihaleler, parti içi düzenlemeler neredeyse görünmez oldu. Bu arada geçen hafta başının emniyet koridorlarına kadar ilerlemiş gündemi olan “andımız” meselesi ise unutuldu gitti.

Erdoğan, attığı adımlarla tam anlamıyla siyasete bir kez daha “ayar çekme” girişiminde bulundu. Bir önceki Türkiye’nin kurumlarına, yargı kararlarına hatta uluslararası imzalara uymayacağını göstererek ülke siyasetini kalın çizgilerle çevrelemeyi başardı.


Erdoğan-Bahçeli ikilisi kurdukları düzenekle seçime kadar ülkeyi yönetmeyi çok istiyorlar. AYM, Meclis hatta muhalefet partilerini ayak bağı olarak görüyorlar. Devleti bölüştüler. Emniyet müdürlükleri MHP’nin, valilikler AKP’nin bakanlıklar da cemaatlerin. Ortak dil de tutturdular. Artık Bahçeli, “acil, elzem, mutlaka yapılmalı” diye cümleler kurduğunda iki gün içinde karşılığını alırken Erdoğan’ın kaşının kalkmasıyla MHP de sınırlarını hemen hatırlayıveriyor.

SAHADA OYUN BAŞLADI MUHALEFET HALA TRİBÜNDE

Biden’in ABD başkanı olarak seçilmesi, Batının karşıt pozisyonunu değiştirmemesi, içeride ekonomik krizin derinleşerek devam etmesi gibi nedenlerden dolayı Cumhur İttifakı iyice cendere içine girdi. Olağan hamlelerle ve açıklamalarla bu sürecin altından kalkamayacağını biliyor. Kelimenin tam anlamıyla gözünü karartmış durumda. Bu sürecin normal koşullarda gerçekleşecek bir seçimle biteceğini düşünmek iyimserlikle açıklanamayacak kadar safdillik olur.

Erdoğan ve Bahçeli hangi koşullarda Türkiye’yi seçime götüreceklerini net şekilde gösterdiler. Üstelik bu yaşanılanlar muhtemeldir ki birinci perde. Daha ülkeyi aksiyonu bol ikinci perde bekliyor. Burada düğüm muhalefetin ülkeyi hangi koşullarda seçime götürmek istediği ve bunun için ne yapacağında düğümleniyor.

DÜKKANINI YAKAN ESNAFA BEKLE DEMEK: Ekonomik kriz o kadar derinleşti ki esnaf artık tepkisini masa sandalye yakarak gösteriyor. Bu koşullarda onların karşısına geçip dert dinlemek ilk seçimde “bize oy verin” demek hiçbir şey ifade etmiyor. Yarın evi ya da dükkanı haciz edilecek insana adres olarak iki yıl sonra yapılacak seçim gösteriliyor.

ÖLMEZSENİZ GERİ GELECEK: Uluslararası bir anlaşma bir kalemde silindi. İktidar benzer birçok konu ile ilgili aynı uygulamayı devreye sokabilir. Bu duruma “alışın” da denilebilir. Buna da iki yıl sonraki seçim adres mi gösterilecek. Kadınlara iki yıl boyunca erkek şiddetinden kaçın tafsiyesi mi yapılacak.

HANGİ KURUM VE YASA GÜVENCEDE KALIR: 20 ay içinde dört kez değişen Merkez Bankası Başkanı, gece yarısı görevden alınan bakanlar, AYM başkanına açık tehditler, Boğaziçili öğrencilere şeriat mahkemesindeymiş ki sorulan sorular düşünüldüğünde güvenilecek hangi kurum ya da yasanın
yurttaşları iktidarın hışmından koruyabileceğini söylenebilir.

SIRASIYLA BÖLECEK: Üstelik iktidarın attığı adımlar sadece muhalefetin hareket alanını kısıtlamıyor aynı zamanda zihnini de bulandırıyor. İktidar, İstanbul Sözleşmesi’nden HDP’nin kapatılması meselesine kadar Millet İttifakı’nda da kafa karışıklığı yaratma potansiyeli olan başlıkları gündeme sürme becerisine sahip.

***

En az onlar kadar gözü karartıp mücadeleye devam edilmeli

Ülkenin karanlık gidişatını engelleme yükü sadece Meclis’teki muhalefet partilerine bırakılamaz. Muhalefet hem anlayış hem de ortaya koydukları enerjiyle buna hazır olmadıklarını da gösterdi. Süreci belirleyecek ve gidişatı tersine çevirecek ve Meclis’te yer alan partilere de cesaret verecek olan şey toplumsal muhalefetin öznelerinin özgüvenle, cüretle sahne almalarıyla mümkün olacaktır. Ülkenin kaderiyle kendi kaderini ve geleceğini aynı gören bir anlayışla, gerici ve faşist politikalara karşı ancak laik, demokratik ve özgür bir cumhuriyet mücadelesiyle karşılık verilebilir.