BURCU CANSU | @burcu_cansu
burcucansu@birgun.net

FOTOĞRAFLAR: BURCU CANSU - İSMAİL ARI

IŞİD'in bombalı saldırısı sonucu 100 yurttaşın öldürüldüğü 10 Ekim Ankara katliamının ilk duruşması Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Yargılamanın ilk aşaması 11 Kasım Cuma gününe kadar sürecek.

Duruşmayı katliamda yaşamını kaybedenlerin ailelerinin yanı sıra KESK, DİSK, TMMOB ve TTB başkanları, emek ve demokrasi güçleri de izliyor. Ankara Adliyesi'ne Birleşik HAZİRAN Hareketi, ÖDP MYK üyesi Ozan Sürer ve CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, HDP İzmir Milletvekili Müslüm Doğan, HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar, HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu’nun aralarında bulunduğu cok sayıda milletvekili geldi. 10 Ekim katliamında üyelerini kaybeden CHP Malatya İl Örgütü üyeleri de duruşmada hazır bulundu.

Yargılama, Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılıyor. Duruşma, aralarındaki paravanın kaldırılmasıyla birleştirilen Ankara 10. ve 11. Ağır Ceza Mahkemelerinin salonunda görülüyor.

- CANLI BLOG-

Duruşma öncesi sabah erken saatlerden itibaren Ankara Adliyesi ve yakınındaki Kızılay bölgesinde yoğun önlemler alındı. Adliye binasına girmek isteyen tüm yurttaşlar ayrıntılı bir şekilde arandıktan sonra içeriye alındı. Duruşma öncesi yapılan basın açıklamasında birlik vurgusu yapılarak adalet arayışı üzerinde duruldu.

Jandarma salonda

Sanıklar duruşma salonunda getirilmeden önce çok sayıda jandarma salona alındı. Sanıkların girişi sırasında aileler gözyaşlarını tutamazken bir kadın “Katiller, tetikçisiniz hepiniz” diye bağırdı.

Salondaki yoğun güvenlik önlemlerine de mağdur yakınları, ‘’Yüzümüze bakabiliyorlar mı baksınlar. Bugün o güvenlik önlemini alsaydınız ne onlar orada ne de biz burada olacaktık’’ sözleriyle tepki gösterdi.

Bu arada ailelerin ve yaralıların avukatları da jandarma barikatı nedeniyle sanıkları göremedikleri için itiraz etti. Bunun üzerine jandarmalar sandalyeye oturtuldu. Duruşmaya başlayabilmek için salonda düzen sağlanması için uzun süre uğraşıldı.

Görüntülü ifade

Antep’te tutuklu bulunan sanıklar Abdülhamit Boz, Talha Güneşli ve Abdülmüttalip Demir’in ifadelerini almak amacıyla görüntülü sistem oluşturulmak için yapılan hazırlıkların uzun sürmesi salonda bulunanların tepkisine yol açtı. ‘’Hazırlık yeni mi aklınıza geldi?" tepkileri arasında hazırlıklar sürdürüldü.

Duruşmayı izleyen bir mağdur “Daha iki salon arasındaki dengeyi sağlayamayan zihniyet bize adaleti nasıl sağlayacak” diye itiraz etti. Mahkeme başkanı Salfet Giray, “Bu fiziki koşullar bizim tercihimiz değil” diye yanıt verdi.

Salonda gerginlik

Salonda görevli bir polis memurunun ailelere ‘’Şov yapıyorlar’’ demesi üzerine gerginlik yaşandı. ‘’Katiller dışarı" sloganları sürerken polis memuru salondan çıkarıldı. Mağdur avukatları, polisin isminin tutanağa geçirilmesi için ısrarcı oldu.

‘’Seyirci sizsiniz’’

Gecikme üzerine seslendirilen tepkilere Mahkeme Başkanı, ‘’Bir şekilde başlayacağız’’ karşılığını verince bir mağdur yakını "Savsaklayacağınız buradan belli, ne demek böyle başlarız" diye itiraz etti. Başkan’ın "Seyirciler herşeye müdahale ederse…’’ sözü üzerine katılımcılar, ‘’Biz seyirci değiliz, seyirci sizsiniz’’ diye bağırdı.

- Kimlik yoklaması ile yargılamaya başlandı.

- Davanın sanıkları: "İlhami Balı, Deniz Büyükçelebi, Edremit Türe, Yakup Şahin, Hakan Şahin, İbrahim Halil Alçay, Resul Demir, Hacı Ali Durmaz, Hüseyin Tunç, Abdülmubtalip Demir, Talha Güneş, Metin Akaltın, Savaş Yıldız, Burak Ormanoğlu, Suphi Alpfidan, Hasan Hüseyin Uğur, Bayram Yıldız, Kenan Kutval, Ahmet Güneş, Abdulhamit Boz, Cebrail Kaya, Ömer Deniz Dündar, Muhammet Zana Alkan, Walentina Slobodjanjuk (Kazakistan vatandaşı), Mustafa Delibaşlar, Mehmedin Baraç, Nihat Ürkmez, Nusret Yılmaz, Kasım Dere, Yakup Selağzı, Erman Ekici, Yakup Karaoğlu, Yakup Yıldırım, Esin Altıntuğ, Hatice Akaltın ve Mehmet Kadir Cebael."

- Bazı sanıklar, "anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs etmek" suçundan bir kez ve "100 kişiyi öldürmek" suçundan toplam 100 kez olmak üzere toplam 101 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yanında terör örgütünün faaliyeti kapsamında 391 kişiyi öldürmeye teşebbüs etmek, terör örgütünün faaliyeti kapsamında ruhsatsız silah ve patlayıcı madde bulundurmak suçlarından da toplam 7 bin 631 yıldan 11 bin 750 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyor. Bazı sanıklar için ise "silahlı terör örgütü DEAŞ üyesi olmak" suçundan 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.

- Sanık avukatı Orhan Şahin'in kimlik bildirimi sırasında "Cemaatçileri dahi savunmayan avukatlar yokken siz kimi savunacaksınız' denildi.

- Bir başka sanık avukatı ise "CMK tarafından atandım. Biz de yapmak istemiyoruz. Daha faydalı olacak bir avukat atanmalıdır" dedi. Bu sözleri salon alkışladı.

- CMK'den atanan bir diğer avukat da, "Kişisel olarak da vicdanımı kanatıyor. Bir meslektaşımızı kaybettik patlamada. Usül her şeyden önce gelmez. CMK görevini reddetme hakkkı vardır ama hangi örgüt olmadığını bilmeden kabul ediyorsunuz. Usül yanlışsa değiştirilir. Usül yanlış ve değiştirilsin" dedi.


11 avukat davadan çekildi

- Avukatlardan Cüneyt Ayhan, Gamze Deniz Yıldız, Mehmet Sinna Akbaka, Mehmet Cengiz Oğuz, Fatih Yaman'ın da aralarında bulunduğu 11 avukat CMK görevini reddederek davadan çekildiklerini ifade ettiler. Böylelikle davaya katılan 15 sanık avukatından 11'i davadan çekilmiş oldular. Davadan çekilmek isteyen avukatların beyanlarından sonra salonun alkışı üzerine mahkeme başkanı "alkışlamayın" uyarısında bulundu.

- Müşteki avukatların yoklaması yapılıyor.


İlk sanık avukatı savunması

Sanık avukatı Orhan Şahin, "Siz polisin adını istiyorsunuz; bense bana sataşan kişinin adını istiyorum" dedi.

Baro'ya yazı yazıldı

Sanıklara müdafi görevlendirilmesi için Ankara Barosu'na yazı yazıldı.

Müdahilliklere itiraz

Av. Huseyin Tunç, "Müdahilliklere karar verilmeden sorulmasını istiyoruz bazılarına itiraz edeceğiz" dedi.


Sanıkların kimlik tespitine gecildi. Geçilmeden önce mağdur avukatı Kazım Bayraktar, "Sanıklardan Yakup Şahin 14 Ekim'de yakakandı. 16 Ekim'de etkin pişmanlıktan faydalanmak için yer gösterdi ve isim verdi. Vereceği bilgilerin devam etmesi için can güvenliğinin sağlanmasına ihtiyaç var. Sanıkların ortasında oturuyor. Sanıklardan ayrı bir şekilde güvenliği alınarak tutulmalıdır" dedi.

Bunun üzerine Yakup Şahin ile diğer sanıklar arasına jandarma oturtuldu.

Tutuklu sanıklar İbrahim Halil Alçay, Resul Demir, Hüseyin Tunç, Mehmedin Barıç, Nihat Ürkmez, Hakan Şahin, Yakup Şahin, Metin Akaltın, Erman Ekici, Burak Ormanoğlu, Hacı Ali Durmaz, Yakup Karaoğlu, Suphi Alp Fidan, Yakup Yıldırım kimlik tespiti yapıldı. Antep Cezaevinden sesli görüntülü görüşme ile de Sanık Talha Güneş, Abdulmubtalip Demir, Abdülhamit Boz’un da kimlik tespiti yapıldı.

Sanıkların kimlik tespiti yapılırken salondan, “Senin de ciğerlerin benim gibi yanacak” denildi. Sanıkların çocukları olduğu öğrenildiğinde “ İnşallah sen de evlat acısı çek” , “Hangi elinle seviyorsun çocukları, katil” denildi.

Davanın 36 sanığı ve 493 şikayetçisi bulunuyor. 5 gün sürmesi planlanan davanın sorumluları arasında gösterilen üç isim yargılama başlamadan polis operasyonları sırasında ölürken, aralarında ‘’IŞİD’in sınır emiri’’ olduğu söylenen İlhami Balı’nın da bulunduğu 16 isim firarı, 5 sanık da tutuksuz yargılanıyor.

Mağdurların kimlik tespitine geçildi.


Kimlik tespiti esnasında aileler sanıklara karşı, "Usandi bu heyet ama daha dinleyecekler bizi. Biz çok öldük.

Bizim muhattaplarımız bu tetikçiler değil asıl yaptıranlardan hesap soracağız" dedi.


Kimlik tespitleri tamamlandı ve duruşmaya 1 saat ara verildi.


Bir saatlik aranın ardından duruşma tekrardan başlıyor.

Güvenlik önlemleriyle beraber sanıklar duruşma salonuna getirilmeye başlandı.

Duruşmaa, ara öncesi kimliği tespit edilmeyen müştekilerin kimlik tespiti ile başlıyor.


Pişmanlık yasasından faydalanan sanıklardan Yakup Şahin, "Ben pişmanlık yasası bilmiyorum. Böyle bir talebim bulunmadı" dedi.

İddianamenin özetinin okunmasına başlandı.


İddianamenin özetinin okunması sona erdi.

İddianamenin okunmasının ardından Av. İlke Işık, "Bütün bunlar olurken devlet ne yapmış, iddianamede neden patlamadan sonra gaz sıkan polisler yok" diye mahkemeye bir soru yöneltti ve ekledi:

"İddianameye ilişkin dört başıklta itirazımız olacak. İddianameyi özetlerken "tekrar var" dediniz. Katliamı aydınlatmaya dönük olmayan iadesini istememize rağmen iade etmediğiniz iddianame ile yargılama başlayacak.

Kaybettiğimiz bütün dostlarımızı o güzel insanları saygıyla anıyor ve güzel anıları önünde saygıyla eğilerek, hukuk mücadelemizi sürdüreceğiz. 10 Ekim Katliamı'nın 13'üncü ayında başladı duruşma. 8 ay soruşturma sürdü. İlk duruşmayı yapıyoruz.

10 Ekim günü ülkenin dört bir yanından Barış Mitingi için on binlerce insan geldi. İki boma patladı. 100 ölü ve 500'e yakın yaralı ve bir daha eskisi gibi olamayacak binlerce insan kaldı. O gün çok korkunç şeylere tanıklık ettik. Pek çoğumuz birebir biçimde o gün yaşnanlara tanıklık etti. Yaşamımızı katliamın izleri ile sürdürüyoruz.

Mitinge gelen on binlerin Antep'te katliam hazırlığı yapıldığından haberi yoktu. Burada olmayanlar firari olanlar hakkında bir dolu soruşturma varmış, bunu da bilmiyorduk.

Suruç Katliamı'ndan sonra 62 istihbarat varmış. Emniyet birimlerine gidiyormuş bunu da bilmiyorduk. Ne istihbaratların gereği yapıldı, ne de bildirildi. Tanıklıklarımızı anlatmak zorundayız.

Bugün burada olan herkes 10.04 te oradaydı.

Orası savaş alanına döndüğünde, insnalar ne yapar düşünün. O korkunç savaş ortamına rağmen pankartlar sedye yapıldı. Taksilerle yaralılar hastaneye yetiştirilmeye çalışıldı."

Bu sırada mahkeme salonundan "Ambulanstan önce polis geldi ve gaz sıktı" sesleri yükseldi. Akabinde konuşmasına devam eden Işık, şu soruları sordu:

"İddianamede bahsedilmiyor, Katliamın sorumlusu kim? Canlı bombaları bulanlar, yelekleri bağlayanlar, 9 Ekim'de evinden çıkaranlar mı sorumlu?

400 vekil verin bu sorun çözülsün diyen mi diyeceğiz?

Savaş politikaları ile ülkeyi IŞID üstü haline getriilenleri ne yapacağız?

Antep'te 5 katliamın örgütlenmesi için bu kadar yol verenleri ne yapacağız?

Bu istihbaratları bilmesine rağmen önlem almayanları, patlamadan sonra gaz sıkanları ne yapacağız?

Elimizdeki tablo çok somut. 10 Ekim Katliamı davası içinde bulunduğu politik ortamdan ayrı ele almamız mümkün değil. İki seçim öncesi ülkenin geleceğini belirledi.


Bu sırada Av. Işık'ın konuşması esnasında salonda gerginlik çıktı. Ailelerden ağlayanlar oldu. Sanık avukatının sözleri üzerine gerginlik çıktı. Mehtap Sakinci Coşgun, "Provakasyona gelmeyelim" uyarısında bulundu.

Gerginliğin sebebi, sanık avukatının, "Hükümete neden bu kadar yükleniyorsunuz?" sözü oldu.

Bunun üzerine mahkeme başkanı "Bu şekilde olamaz" dedi.

Müşteki avukatı İlke Işık'ın davayı değerlendirdi


Mahkeme başkanı, Av. Işık'a tekrardan söz verdi. Işık, "10 Ekim Katliamı'nın, hangi siyasal ortamda gerçekleştiğinden bahsediyordum" diyerek sözlerine kaldığı yerden şu şekilde devam etti:

"Bu katliam sonrası ülkenin siyasal atmosferini değiştirdi. Siyasal iktidardan ayrı düşünülemez. İddianame bütün somut verileri görmezden geldi. Tam 62 istihbarat var ancak gereği yapılmıyor. 13 aydır konuşmak için bekliyoruz.

Bütün sorumlulukları ile gidilmeli. 7 Haziran sonrası başka katliamlarla da karşılaştık. En vahimi düğündeki katliamdır.

İddianamede düğünde patlama olacağı belirtilmesine rağmen yine önlem alınmadı. 100 kişi hayatını kaybediyor, 500'e yakın yaralı var ama tek bir sorumu istifa etmiyor. Kimse hakkında soruşturma açılmıyor, istihbaratları gizleyenler terfi ettriliyor.

Sorumlular yargılanacak deniyorsa, sorumlulardan ve sorumluluklardan bahsetmek zorundayız. 13 ay sonra gelen yargılamada taleplerimizi söylemek ve bunları söylemek zorundayız. 7 haziran öncesi HDP mitingine saldırı oldu 20 Haziran'da Suruç'ta bombalı saldırı oldu.

Burhan Kuzu, 7 Haziran sonrasında, "Evet seçim bitti Millet kararını verdi.Ya istikrar ya kaos dedim;Millet kaosu seçti hayırlı olsun..." dedi. 'Savaşa inat barış hemen şimdi' mitingi için ülkenin en büyük emek ve demokrasi güçleri miting yapmak istedi. Katliam oldu. (Avukat Işık, Burhan Kuzu'nun sözünü söyledikten sonra sanık avukatları alkışladı.)

Tablo 10 Ekim sonrası daha da ağırlaştı. Demokrasinin ayaklar altına alındığı bir dönemden geçiyoruz."

-İlke Işık, katliamların birbiri ile bağlantılı olduğuna dikkat çekerek yaşanan katliamları tek tek sayıyor ve yaşamını kaybedenlerle ilgili bilgi veriyor.-

Diyarbakır Katliamı dosyası Ankara'ya geldi. Orada da bombacı da arandığı halde, canlı bomba olacağına ilişkin ailesinin ihbarına rağmen, bir gece önce geri bırakıldı. Suruç ile ilgili hâlâ bir dava yok, etkin soruşturma yok. Bu dosya ile 'Suruç'u çözdük' demelerine rağmen suruç ile ilgili dosya yok.

Cezaevinden firar eden IŞİD üyeleri var, Adalet Bakanı Bozdağ, 'Açık cezaevinden ayrılma firar sayılmaz' demişti. Etkili soruşturma yürütülmüyor.

Yanlış politikalar sonucu memleket IŞİD üssü haline getirildi. Bu sanıklar ve bu sanık gibiler, ülkede rahatça gezdiler, örgütlendiler.

Kimse de siz kimsiniz demedi. Çünkü kim oldukları biliniyordu.

IŞİD örgütlenmesi engellenmemiştir, ciddi operasyon yapılmamıştır. Haklarında soruşturma olmasına rağmen aranmadılar, gözaltına alınmadılar. Böylelikle katliamlar sağlandı.

Antep örgütlenmesi, Ankara Katliamı'nı Antep örgütlenmesinin gerçekleştirdiğini bu iddianamede söylüyor.

5 katliam gerçekleştriyor, 1.5 yılda. Antep Emniyeti nasıl işlem yapmaz? Yakalandıkları halde firari sanıklar nasıl tahliye edilir?

Bu yüzden, "10 Ekim Katliamı, 36 sanıkla çözülebilecek, sadece bunların yargılanması ile çözüelebilecek değildir!" diyoruz.

Bütün sorumluların üzerine cesaretle gidilmelidir.

Katliam sonrası 100 insanın hayatını kaybettiği katliam sonrası ülkeyi yönetenlerin acılıyız demesi geregirken, böyle olmadı.

Dönemin başbakanı, "Anket yaptırdık oylarımız arttı" dedi. "İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?" sorusu üzerine 3 bakan sırıttı.

-Fotoğraf mahkeme başkanına gösterildi.-

Sonra, katliam gerçekeleştikten sonra o alana gaz sıkıldı, gaz bombaları ile pankart sedye yapılmışken, gaz sıkıldı.

Oraya sağlıkçı değil, çevik kuvvet geldi, gaz sıktı çevik kuvvet insanlara saldırdı.

Orada o gün yaşananları size o gün oaradaki hekimler anlatacak.

Doğru düzgün olay yeri incelemesi yapılmadı, ertesi gün trafiğe açıldı. Bir gün önce insanlar ölmüşken daha parçalar toplanmamışken trafik açıldı. Cenaze defininde sorunlar çıktı. Mehmet Yurtman cezaevinde yattı. 10 Ekim anmasına katıldığı için memuriyetten atılanlar oldu.

Kan anonsu yapan kamu görevlisi yarglanıyor.

Bunları bilmek zorundasınız.

Bunları herkes bilmek zorunda. Acımız paylaşılmak yerine bunlar yaşatıldı. 1'inci yılda anma bile yaptırılmadı.

Bugün burada hiçbirimiz olmayabilirdik. 9 Ekim'de Antep'ten yola çıkan araç camları film kaplı iki canlı boma yeleği giyenler gelemeyebilirdi. O hücre dağıtılsaydı, o hücre evi tespit edilseydi.... bunlar yapılmadı!

Biz bilerek isteyerek yapılmadığını hatta gözyumulduğunu hatta jkast olduğunu söylüyoruz.

Ankara girişinde de gereği yapılmadı. Toplam sorumluluk dediğimiz böyle bir şey. Miting öncesi görevini yapması gereken yetkililerin de sorumsulzuğu var. Devletin mülkiye müfettişi raporunda da var bu ihmaller.

Yargılamanın son gününe kadar gerçek sorumluların yargılanması için uğraşacağız.


Avukat İlke Işık'ın konuşması bitti, Salondan alkış yükseldi. Mahkame başkanı yine alkış konusunda uyarıda bulundu ve "Cumhuryet tarihinin en büyük katliamı ile ilgili bir duruşma yürütüyoruz diyen başkan usule ilişkin davranın" dedi.


Mağdur avukatlarından Tonguç Cankurt söz aldı

Cankurt, kamu görevlileri ile ilgili somut veriler sunacağını söyledi. Dosyanın önemli bir kısmı karanlıkta bırakacağını söyledi. Antep'in bir dizi katliamı gerçekştiren IŞİD üssü olması soruşturulmadı. Yunus Durmaz faaliyetlerine, IŞID kurulmadan önce El-Kaide ile başlıyor.

Durmaz'ın tanıklığında Pakistan'dan iade edildikten onra katliamın kilit isminin Durmaz olduğunu görüyoruz. Sınır dışı edilmiş, sınır dışı edilirken yanındaki iki kişinin El Kaide bombalamasından yargılanmış, onanmış olduğunu görüyoruz.

Durmaz geri gönderildiğinde El Kaide üyeliğinden yargılananalar ile ilgili geldiği görülmesine rağmen hakkında soruşturma dahi açılmaamış. Bu dönemde tarih 2009.

2012'de IŞİD'in El Kaide olarak faaliyet yürüttüğü dönemde resmen göz yumulmuş. Teknik takipler yapıldığı, bazı derneklerde namaz kıldığı, silahlı eğitim yaıldığı tespitine varılmış. Devlet ne yaptığını görmüş, izlemiş buna rağmen bu örgütlenmeye müdahale edilmemiş.

Rahat olarak daha sonra IŞİD'e dönüşecek örgütlenme kurulmuş.

Durmaz'ın Antep'te nasıl rahat hareket edildiği, dosyadan da anlaşılıyor.

Bu delillere rağmen yargılamanın böyle başlamasının doğru olmadığını belirtmek için bunları söylemek zorundayz.

Polis soruşturmanın devamında evleri ve örgütlenmeyi takip etmeye devam etmiş ancak 2013'te de bir müdahale de bulunulmamış, adeta göz yumulmuş.

Çeşitli paravan şirketlerle mali durumlarını gizlemeye çalıştıkları anlaşılıyor.

Devlet gördüğü bir örgütlenmeye müdahale etmediği gibi yakalananların da bırakılması sağlanıyor.

Şu an firari olanların tahliye edilmesi bu katliamın yolunu açmıştır.

İlhami Balı, yakalanmıyor, nasıl ve neden yakalanmadığona dair de dosyada bir şey bulamıyoruz.

IŞİD örgütlenmesi yargı ve polisin tutumu ile görmezden gelinerek palazlanmıştır.

Bazı dernekler var önce El Kaide, sonra IŞİD'in örgütlenmesinde aktif rol oynuyor ve hala aktif.

Bu dernekler bir şekilde hala faaliyetteler sedece Antep'te de, Adıyaman'da da sürdürüyor. Antep ve Adıyaman bu istikamette ilerlerken, devlet bu örgütlenmeye göz yummuştur.

Antep örgütlenmesi ile bir dizi katliam yapıldı. Türkiye'nin pek çok yerinde aynı anda, IŞİD üyelerinin soruşturmalarının aynı şekilde sonuçsuz yapılması tesadüf değil.

İnfaz videolarında yer almalarına rağmen bırakıldılar.

Davutoğlu'nun açıklamaları önemlidir. -Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanı olduğu dönemdekiaçıklamaları hatırlatıldı.-

Takvahaber gibi IŞİD taraftarı sitelerde de tarafından da coşku ile karşılandı. Musul Konsolosluğu krizi sürecindeki açıklamaları dolarlar sınır geçişlerinin ve petrol seferlerinin sonucudur. Hiçbir girişimde bulunulmadı.

İddianame kamu görevlilerinin sorumluluğu olduğunu görmemizi istemese de paravan şirketlerin nasıl kurulduğu o sanıkların gelirlerin nasıl o kadar yüksek olduğu üzerinde durulmasa da sınır geçişleri ile milyonlara varan dolar elde edildi, petrol geçişi ile IŞİD propagandaya önem verirken, Türkiye'deki hiçbir patlamayı üstlenememiştir.

Müfettiş raporlarında da en ezından ihmali olduğu belirtilen devlet görevlileri denilse de Yunus Dumaz'dan çıkan belgeler... IŞİD'in bunu bir propagandaya dönüştürmediği araştırılmasa da, savcılık "IŞİD yaptı" derken devlet yetkililerinin "burayı kim yaptı" açıklaması araştırılmadı.

Geçen hafta yapılan açıklamada, "Artık Türkiye cihad kapsamına girmiştir" denildi. Savcılık "Sözde cihad" diyor, yasal cihad var mıdır?

Bu dava bu şekilde yürütülmelidir. Bu süreçte göz yuman kamu görevlilerinin, olanak sağlayan siyasi iktidarın sorumluluğu olduğunu biliyoruz. Mücadelemizi bu şekilde vereceğiz.


Müştekiler Vekili (Mağdur Aileler Avukatı) Oya Aydın söz aldı:

Soruşturma makamının tutumuna ilişkin şunları söylemek isterim. Biz bu iddianameyi kabul etmiyoruz, soruşturma gizli yürütülüdüğünden bizim size sunduğumuz bu bilgilerden faydalanamadınız. İddianame denilen senaryo biçiminde geçirilen bu bilgiler Yunus Durmaz'ın evinden alınanlar ve Yusuf Şahin'in beyanlarına göre hazırlanmıştır.

Bize hem Ankara hem de Auruç katliamını çözdüklerini söylediklerinde, 'Nasıl?' dedik. Yunus Durmaz'ı sorduğumuzda onu kaçırdık dediler. Yakalansa da kendisini patlatacaktı dediler. Belgeleri ele geçirdik dediler.

Bir sürü insana da saçma gelmiş, eylemin olası sonuçları diye hedefeledikleri AKP'ye karşı oylar düşecek...

Katliamdan sonra bu kadar beceriksizce bir şey yazılmasına mümkünat yok. Kokteyl örgüt diyenlerin, gizleme çabasıdır. Bununla başlayarak adeta katliamın mağduru başka yöne çevrilmek istenmiştir.

Mağdur biziz. 8 GB karttan kurtarılan belge var. Bilgi dökümü yok. 2 Ekim'de hazırlanmış güya. 5 Ekim'de miting için olur verildi ve tarih daha sonra açıklandı.

10 ekim günü dilekçeler yazdık. Gözyaşları içinde.

Polis telsiz kaydı getirilsin, MOBESE kaydını getirilsin, görüntüleri verelim, mitingte bulunanlar birbirini tanır, şahsı çok çabul teşhis edebiliriz, dedik.

BM Minesoto Protokuluna gönderme yaptık. Herkes katilini çok iyi tanır. Mitingte gaz ile saldırının devamı olarak adliyede olan bir savcı da kapıyı yüzümüze kapadı.

Böyle bir davada gizlilik kararı uygulayamazsınız desek de mağdur değil, fail muamelesi yapıldı.

Mahkeme heyetinin yanımızda değil karşımızda olduğunu düşünmültk iddianamede de gördük ki haklıyız.

Mitingden sonra bizi patlatmaya gelen araçlar. Konya istikametinden yollarına devam ettiler. Fransa'da katliam oldu. Ülke abluka altına alındı. Fransa'dan örnek veriyorlar. Gelirken tedirgin gelenler, gizlenmeden rahat rahat geri döndüler Antep'e.

6 gün bu iki araçla gezdiklerini gösteren kamera görüntüleri var, Hacı Ali Durmaz, abisinin kendisini katliamdan iki gün sonra bu araçile gezdirildiğini söylemiş.

Bizi mahkeme başkanları kovarken, katillerin tespitinde de ağır davranılmıştır.

Bombacı Yunus Emre Alagöz'ün ailesi DNA örneği için bir gün sonra Ankara'ya çağırıldı. Katliamı kimin yaptığı biliniyormuş. Nedense 14 üne kadar hiçbir işlem yapılmamış. MOBESE kaydı incelemesi 4-5 gün boyunca mümkün olamamış. Canlı bombaları getirenler tespit edilmiş MOBESE kaydından.

Antep'e faks çekilebilirken 14'ü akşamına kadar hiçbir şey yapılmıyor. 13'ünde tespit edilmesine rağmen.

Nerede oldukları bilindikleri için hemen yakalandılar. Olay günü faili karartmaya dönük Ozan Abdal isimli kullanıcının mitingte patlama olacağına ilişkin öngörüsüne rağmen, iki üç saatte kimliği tespit edildi 10 Ekim'de akşam 17.00'de gözaltına alındı.

Yakup Şahin 14'ünde gözaltına alınsa da 17 sine kadar ifadaesi alınmamış.

16'sında götürülmüş hücre evleri gösterilmiş, bizim karşımıza da saçma sapan bilgilerle olay çözüldü deniyor.

16'sında götürülmesininin de önemi var, 10 Ekim öncesi de burada bulunan katliamcılar o meşhur eve girip çıkmışlar. Canlı bomba yelekleri ile geziyorlar tehlikeleri denilirken, sonbaharda hepsi tişörtle geziyor.

Operasyon 16 Ekim'de başlamış. Katiller bir kez daha kaçırıldı. Halil İbrahim Durgun da dahil bir kısmı hala yakalanamadı, bir kısmının kendisini yakalattığını basından okuduk. Operasyon görüntüsü yok.

Yunus Durmaz'ın katliamdan 7 ay sonra, 20 Mayıs günü yakalanmak üzereyken kendisini patlattğı haberi ulaştı. DNA yok, bilgi belge yok. Kesin bilgi gelmeden bu kişilerin öldükleri, öldürüldikleri söylenemez. Mutlaka aydınlatılması gerekir.

Baz istasyon kayıtları çok geç istenmiş. Bu kayıt da 15 Ekim'e kadar sınırlı.

Halil İbrahim Durgun'un 14'üne kadar aynı hattan konuştuğu bilgisi baz istasyonu bilgisinden mevcut.

Sınırlı sayıda veri istemek, analiz yapmamak, dostlar alışverişte görsündür. Bolca grafik var, HTS analizi yapılmamıştır.

"Suriye'dedirler, yakalanamıyorlar" denilse de HTS kayıtları dikkatlice incelense bulunacaklar ama inceleme yapılmamış.

Kapsamlı bir araştırma yok, buradaki sanıklar ve durmaz ın evinden çıktığı söylenen belgelerden bir senaryo hazırlanmış.

Kimlik tespiti yapılmayanlar var, böyle bir soruşturma yürütülebilir mi?

Önleyici dinleme ve tapelerdir önemlidir. Dosyanın tapeleri önleyici dinlemelerine yer verilmemiştir.

Bu tapeler getirilseydi, kimlerin sorumlu olduğu ve katliam emrini kimin verdiği görülebilirdi.

İlhamı Balı'nın silah geçirirken kimlerle iş tuttuğu ortaya çıkarılmış, jandarma ile... Önleyici dinlemem tapeleri bu dosyaya getirlmelidir.

Bir numaralı sanık İlhamı Balı, basına da emniyet kaynaklarından IŞİD Türkiye sorumlusu diye geçmektedir.

2'inci Ağır Ceza'daki davada IŞİD Türkiye sorumlusu İlhamı Balı değil, Mustafa Demir'dir. Mustafa Demir, Balı'nın daha üstüdür. Bu dosya ile ilgisi nedir araştıılmamıştır.

Mahkemeniz HTS incelemesi yaptırdığında bunlar ortaya çıkacaktır.

İlhamı Balı hakkında kırmızı bülten var mıdır? Bu kadar avukatız sürekli okuduk doyayı ama anlamadık.

Kırmızı bülten Var mı yok mu?

Diyarbakır dosyasında İlhamı Balı'nın teknik takip dosyası var. 10 Haziran'a kadar Suriye'de olmadığı dosyalara yansımıştır.

MİT Müsteşarlığı yazısından da bu kişilerin teknik takipte olduğunu gördük.

Şubat ayında MİT'in gönderdiği yazıda MİT diyor ki ben Yunus Durmaz'ı takip ediyorum.

MİT Yunus Durmaz Suriye'dedir dese de 15 Temmuz'da Antep emiri olarak görev aldığı ile ilgili yazılı yazılmış emniyet tarafından.

Ardından da Suruç Katliamı oldu.

Katliam gerçekleştireck bir sanık var emniyet tespit etmiş MİT adete kaçırmak istemiş.

Suriye'de olmadığı da ortaya çıkmış.

Sanıklar, sosyal medya hesaplarından maillerinden bahsetse de bunlar araştırılmamış, en az 6-7 araç var bunlar araştırılmamış. Sanıklar 1-500 2000 TL gelirden bahsetse de üzerlerinden binlerce lira çıktı. Savcılık bu paraların ne olduğunu araştırmamış.

Bu katliamın karatıldığnı düşündüğmüz için neredeyse itham ediliyoruz, başsavcı Suruç'u ve Ankara'yı çözdük demişti.

Bu dosya karartıldığı gbi bununla bağlantılı olan Suruç dosyası da "gizlilk kararı var" denilerek karartılmıştır.

Bu katliamın karatıldığnı düşündüğümüz için neredeyse itham ediliyoruz, başsavcı Suruç'u ve Ankara'yı çözdük demişti. Bu dosya karartıldığı gbi bununla bağlantılı olan Suruç dosyası da "gizlilk kararı var" dnilerek karartılmıştır.

Kolluk karartılmadan soruşturulsun derken çok haklıydık. Katliamla soruşturulanlar katliam dosyasını hazırlayabilir mi? Gerçek suçlular açığa çıktığında biz kendi iddianamamizi yazacağız.

Mağdur avukatı Pınar Akdemir:

Soruşturmanın ne kadar eksik yürütüldüğü izah edildi.

Akdemir: öncesindeki istihbaratlar, ve sonrasında neden sorumlu olduğu ile ilgili mülkiye müfettişlerinin neden dosyanızda olmadığı ile ilgili müfettişler ön inceleme yaptılar tertip komitesindeki eylem çağrıcıları ile de görüşmeler yaparak kamu görevlilerinin ihmali olup olmadıpını aratırıyorlar.

Emniyet müdürlerinin sorumlukları soruşturma geçirmeleri uygun raporu hazırldılar.

Bu rapor sonrası valilik ve savcılık, hayır soruşturma izni verilmememsi gerektiğini düşünüyorum diyor.

Müfettişler nezdinde yapılan incelemeler, birden fazla canlı bomba ihbarı olduğu 14 Eylül'de iletildiği.... Adana-Diyarbakır patlamaları araştıtılsaydı Suruç olmayacktı derken bunu kastediyoruz. Ankara da olmayacaktı.

Birden çok canlı bomba ile eylem yapılacağı ihbarı geliyor, 10 Ekim'e kadar 62 ihbar geliyor. IŞİD yapılanmasının Suriye'den gelenlerin sınırdan geçildiği bilgisi geliyor. İhbarlar üzerine amirler hiçbir şey yapmıyor. C büro amiri bir şey yapmıyor. içişleri Bakanlığı'na bağlı müfettişler geçerli açıklama yapılmadığını belirtiyor.

Yunus Emre Alagöz'ün eylem yapacağı ailesi ile helalleştiği bilgisi de geliyor, Antep'ten 12 saat yol alıp geliyor bomba patlatıyor, ihbarın önemi yok. Bunu söyleyen de İçişleri Müfettişleri Tertip komitesine şu deniyor: "8-30,16.00 saatleri arasında miting yapılacağı bilgisi geliyor. Valilik 12.00---16.00 olarak veriyor. Valilik gerekçesi de trafik.

İlk defa miting saati değiştiildi. Her mitingde yok kontolü yapılır, aramalar olur, ilk defa bu mitingde şehir girişinde arama olmuyor. Canlı bomba olasılığı yüksek olduğundan arama yok.

Tedbiren arama kararı olmasına rağmen 24.00'da ara veriliyor. Mitingden bir gün önce.

Av. Pınar Akdemir: "Bütün mitinglerde alınan tedbir ve önlemler bu mitingde alınmadı. Yaklaşık 100 bin kişinin katılımını öngören bir miting bekliyoruz. Valilik 14 bin üzerinde katılım bekliyoruz, 2-400 polis görevlendirilmiş. Onlar da sadece 129'u gar çevresinde. patlama sonrası sayı ise verilen bilgi ile çelişkili.

Bu kişilerin teknik takipte olması, yapacakları katliamın bilinmesine ramen önlenmemesi 100 canımızı aldı.

Kritik ihbarlar var. Tunceli emniyet müdürlüğünden 17 Eylül'de IŞİD'in bir eylemi canlı bomba ile hedef alabileceği, 81 ile gönderilmesi isteniyor. Bu eylemi kimlerin yapabileceği belirtilmesine rağmen isimlerde varken bir şey yapılmıyor.

10 Ekim aydındaltılmış olsaydı düğünde insanlar ölmeyecekti. Mahkemeniz ile önlenmezse bir süt merciye de adliyenin suçluluları yargılamadığı ile ilgili sizi şikayet etmek zorunda kalacağız.

Eksik bir soruşturma var. Biz son celse soruşturmanın genişletilmesi için taleplerimizi sunacağız.

Gerçekten sorumluların yargılanması için tek sorumlular sadace bunlar değil. "

Mahkeme salonundan " Hiç değinilmeyen nokta engellilerdir" denildi.

Sağlıkla ilgili kollukun kasta dönüşen tutumu ile ilgili bilgilendirmeyi ise Av Ziynet Özçelik:

"Katliamdan sonra TTB ve ilgili uzmanlar alanda bulunan 49 hekimin tanıklığı ile belge ve bilgileri ışığında bir rapor hazırladı. Bu raporu sunacağız. TTB adına da katılma talebinde bulunacağım.

Şimdi Cumhurbaşkanı, Dönemin Başbakanı iken Erdoğan'ın kampanyasına göre, Keçiören AVM önünde 4 UMKE revir çadırı kuruluyor. 18 ambulans görevlendiriliyor, 4 hastane hekimler görevlendiriliyor. Bu kadar büyük bir organizasyon AVM önünde yapılıyor.

45 Dk sonra ilk ambulans geliyor. Bombalı saldırı ihbarı olan yere onbinler gelmişken tedbir yok.

Uzmanlar 15 dk boyunca gazdan müdahale edemedi. Uzmanların raporu var. Polisin yolları tıkaması biber gazı atması... belki 100 kişi ölmeyecekti. Bir çok insan sağ kalabilirdi. polis ilk yardımın ulaşmasına da organizasyonu sağlamasına da yardımcı olmak yerine gaz atıyor saldırıyor.

katliamlar olduktan aylar sonra bu olasılık gözetilerek, dönemin başbakanını dinleyenleri gidenlere alınan önlem alınmalıydı planlar olurdu. Olay günü kaç sağlık görevlisi görevlendirildiği bilgisi gelmedi.

yaralanmaların arttığını söyledik, bilimsel olarak sakatlığında da bu gerekçe ile arttığını söyledik.

Bu iddianame ile gerçeğin açığa çıkarılması mümkün değildir. Azami özen gösterilmelidir."

Sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verildi.

Duruşma sona erdi. Duruşma yarın 10.30 da devam edecek.

Yarın sanıkların savunmaları alınacak.

Antep Cezaevinden sesli görüntülü görüşme ile Sanık Talha Güneş, Abdulmubtalip Demir, Abdülhamit Boz’un da kimlik tespiti yapıldı. Yarın bu 3 sanık Ankara Adliyesi'ne getirilerek ifadeleri alınacak.


Dava öncesinde emek ve demokrasi güçleri bir basın açıklaması düzenledi: