Türkiye, 21 Şubat Dünya Anadili Günü’nü yine buruk kutluyor.  3 dil yok oldu, 15 dil tehlike altında. Kürt dili üzerindeki baskılar da...

Türkiye, 21 Şubat Dünya Anadili Günü’nü yine buruk kutluyor.  3 dil yok oldu, 15 dil tehlike altında. Kürt dili üzerindeki baskılar da devam ediyor.
Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) geçen yıl yayınladığı “Tehlike Altındaki Diller Atlası”na göre, Türkiye’de 15 dil tehlike altında bulunuyor. Çerkes dilleri ve Zazaca “güvensiz”, Hemşince, Lazca, Ermenice de dahil 7 dil “kesinlikle”, Gagavuzca, Ladino, Süryanice “ciddi anlamda”, Hertevin dili ise “son derece” tehlikede. Kapadokya Yunancası, Diyarbakır Lice’de konuşulan Mlahso ve Ubıhça dilleri ise tamamen kayboldu. UNESCO'nun hazırladığı klavuzda bir dilin yok olmaması için yapılabilecek en önemli şeyin insanların o dili konuşabilmesi ve çocuklarına öğretebilmesi için uygun koşulları yaratmak olduğu belirtiliyordu. Klavuzda anadil eğitiminin de önemine dikkat çekiliyordu.
KÜRTÇEYE YASAK DEVAM EDİYOR
BDP de Dünya Anadil Günü vesilesiyle yaptığı açıklamada Kürtçe üzerindeki baskıların hala sürdüğüne dikkat çekti. BDP Eşbaşkanları Gültan Kışanak ile Selahattin Demirtaş, 21 Şubat Dünya Anadil Günü’nün anadiller üzerindeki yasakçı uygulamaların son bulması umuduyla bütün dünya halklarına kutlu olmasını diledi.
Kürt dili üzerinde yasakçı ve asimilasyoncu uygulamaların yaygın bir şekilde devam ettiğini belirten Kışanak ile Demirtaş, AKP hükümetinin Kürtçenin serbest olduğuna dair söylemlerinin de kesinlikle gerçeği yansıtmadığını vurguladı.
Açıklamada, “Anadilini öğrenme ve toplumsal yaşamın her alanında onu kullanabilme, her insanın toplumsal olarak sahip olduğu bir haktır. Anadilde eğitim kavramı da, ülkemizde Kürtçe eğitim ile özdeşleşmiştir. Ancak Kürtçe dışındaki anadillerin de eğitim, öğrenim ve basın yayın alanında kullanılma hakkı aynı yasaklara tabidir. Ülkemizde halen Lazcadan Çerkezceye, Arapçadan Süryaniceye kadar hiçbir dilin özgürlüğü yoktur” denildi.
‘TEK’Çİ YAKLAŞIM TERK EDİLMELİ
BDP Eşbaşkanları şu çağrıda bunundu:
»Anayasanın 42. Maddesi değiştirilmeli, çağdaş, evrensel, toplumu kucaklayıcı, etnik ve dilsel farklılıklara birçok alanda özgürlük tanıyan yeni demokratik bir anayasa hazırlanmalıdır.
»Anadilde eğitim talepleri "bölünme" ve "azınlık" sorunu olarak nitelendirilmeden kültürel ve siyasal çoğulculuğun gerekleri olarak algılanıp insan hakları ve demokrasi kapsamında yaklaşılmalı ve ilköğretimden üniversiteye anadilde eğitim olanakları geliştirilmelidir.
‘MAHALLİ İDARELER GÜÇLENMELİ’
Milli Eğitim Temel Kanunu, Yüksek Öğretim Kanunu ile Radyo ve Televizyon Kanunu, Türkiye’nin çok dilli ve çok kültürlü toplum gerçeği dikkate alınarak yeniden düzenlenmelidir.
»Tek etnik ulus, tek dil ve kültür yaklaşımı terk edilmelidir. Bu noktada, farklı Anadolu dillerinde kültür-sanat etkinliklerinin hazırlanması ve sunumu, idari ve mali olarak desteklenmelidir.
»Mahalli İdareler Yasası gözden geçirilmeli, yerel hizmetlerden halkın daha fazla istifade edebilmesi için “Çok Dilli Yerel Yönetimcilik” önündeki engeller kaldırılmalıdır.