Gazeteci Ahmet Şık’ın Cumhuriyet davası duruşması sırasında yaptığı ilk açıklama adeta Erdoğan’a yönlendirilen sert bir misilleme, iddianame niteliğindeydi: Şık, Erdoğan’ı düşünce özgürlüğüne karşı kıyım yapmakla suçladı

Türkiye’de şu an abeslik iktidarda

Güvenlik görevlileri tarafından çevrilen metal bariyerleri geçen avukat ve aile bireylerinden oluşan büyük bir kalabalık mahkeme salonunda yer bulabilmek için uğraştı. ‘Suçlananların’ oturduğu bölüm de oldukça kalabalıktı. Davaları 24 Temmuz’da başlayan 17 gazeteci ve basın çalışanı, Türkiye’nin en eski gazetelerinden ve ülkenin otokrat başkanı Recep Tayyip Eroğan’ın kuralları çerçevesinde hareket etmeyi reddeden birkaç medya kuruluşundan biri olan Cumhuriyet gazetesinin editör ve yönetici ekibinin merkezi kadrosuydu. Geniş kitleler tarafından, Türkiye standartlarına göre bile hukuk sistemindeki sapmışlığın bir temsili olarak görülen bu davada, ‘silahlı terör örgütüne destek’le suçlanan gazetecilere 43 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

Suçlananlardan biri olan Ahmet Şık için bu dava ‘ilk dava’ olmanın çok ötesinde. Şık onlarca yıldır devlet açısından bir diken niteliğinde. 1990’lı yıllarda Kürt bölgesi Güneydoğu Anadolu’da yaşanan kaybolmaları; cezaevlerindeki işkenceleri; ve arkadaşı Metin Göktepe de dahil olmak üzere polis memurları tarafından öldürülen gazetecileri araştırdı. Orduyu, hükümeti ve bazı siyasetçileri karalamak suçuyla yargılandı. 2000’li yıllarda ise, Gülen hareketi olarak bilinen İslamcı bir ‘kardeşlik’ grubunun üyelerinin Türkiye’nin güvenlik güçleri arasına gizlice girdiğini ilk olarak belgeleyen kişiydi. Bu konuyla ilgili bulgularını 2011 yılında yayımlamak istediğinde, polis Şık’ın kitabına el koydu ve Gülenci savcılar Şık’ı hapse attırdı. Şık o dönem bir yıldan fazla bir süre boyunca cezaevinde kaldı.

Şık’ın sözünü ettiği hareketle ortak amaç uğruna çalışan dönemin başbakanı Erdoğan ise, Şık’ın tutuklanmasını savundu ve ‘bazı kitaplar bombadan daha tehlikelidir’ dedi.

Şık’ın uyarıları doğru çıktı. Hükümet ve Gülenciler 2013 yılında ortaya saçıldılar ve geçen yıl temmuz ayında gerçekleştirilen darbe girişiminin arkasında ise Gülen destekçileri olduğuna inanılıyor.

Ancak Şık’ın öngörüleri onu Erdoğan’ın devam eden öfkesinden kurtarmaya yetmedi. Bastırılan darbe girişiminin ardından başlatılan temizlikte 50,000 kişi hapse atıldı. Şık 2017 yılının Ocak ayında kendisini tekrar seneler önce tutulduğu aynı cezaevinde buldu ve bu sefer Cumhuriyet gazetesinden 10 çalışma arkadaşı da oradaydı. Şık’ın eşi Yonca Verdioğlu, tutuklu gazetecilerin avukatlarıyla haftada sadece bir saat görüşmelerine izin verildiğini ve bu görüşmelerin de gardiyanların gözetimi altında kameralarla kayda alındığını belirtiyor. Ayrıca Şık’ın mektuplaşmasına da müsaade yok.

Tuhaftır ki, Gülen hareketinin ifşa edilmesini sağlayan bu gazeteciler şu an, bu harekete suç ortaklığı etmekle suçlanıyor.
Meslektaşlarıyla birlikte yaklaşık 9 aydır cezaevinde tutulan gazetenin genel yayın yönetmeni Akın Atalay, yargılamanın hem Cumhuriyet’i susturma hem de diğerlerine gözdağı verme amacını taşıdığını söylüyor. Türkiye hükümeti yetkililerinin yaygın bir şekilde kullandığı aldatıcı dile yakın bir dille yazılan iddianamede Cumhuriyet’teki gazetecilerin hükümete karşıt bir kamu görüşü oluşturulması için zemin hazırladıkları ileri sürülüyor. Türkiye’nin istihbarat birimi tarafından Suriye’deki isyancılara gönderilen ‘gizli silah desteğinin’ gazetenin eski bir editörü tarafından belgelenmiş olması ise yetkililerin bu iddialarına örnek olarak sunuluyor. Kıdemli bir köşe yazarı da ‘Türkiye’de otoriter bir rejimin varlığı yönünde algı yaratmaya teşebbüsle’ suçlanıyor.

Bu suçlamalara kanıt olarak gösterilen bulgular arasında bu gazetecilerin haber ve köşe yazıları da yeralıyor. Ayrıca birçoğu, Gülen destekçileri arasında popüler olarak kullanıldığı iddia edilen mesajlaşma uygulaması ByLock aracılığıyla iletişim kurmuş olmakla da suçlanıyor. ByLock kullanan kişilerden mesaj almış olmak dahi suç unsuru olarak görülüyor.

Diğer taraftan, sözkonusu uygulamayı kullanan birçok kişi tutuklandı.

Cumhuriyet’e yönelik soruşturmayı başlatan savcılardan birinin de ayrı bir davada Gülen destekçisi olma şüphesiyle yargılandığı gerçeği ise artık Türkiye’de sıradışı olmayan bir durum.

Gülencilerle ilgili uyarıları gözardı eden iktidar partisi yetkilileri bugün grupla ilgili endişelerini dünyanın ciddiye almamasından yakınıyor. Ve bunu yaparken de kendileri açısından iyi bir iş yapmıyorlar.

Geçtiğimiz hafta Türkiye’deki polis memurları Gülencilerin gizli bir mesajı olarak algıladıkları ‘Hero’ tişörtünü giyen yaklaşık 15 kişiyi gözaltına aldı. Ayrıca Türkiye’deki yetkililer, Af Örgütü Türkiye direktörü İdil Eser ve Almanya vatandaşı Peter Setudtner’in de aralarında bulunduğu bir grup insan hakları savunucusunu da terör bağlantısı suçlamasıyla tutukladı.

Bu tutuklamalar Türkiye ile Almanya arasında büyük bir kargaşaya neden oldu. Almanya dışişleri bakanlığı vatandaşlarını Türkiye’ye seyahatleri konusunda uyardı; Türkiye’ye sunulan AB desteğinin dondurulmasını istedi; ve Türkiye’de çalışan firmalara kredi desteğinin kesilmesini tavsiye etti.

Berlin’deki yetkililer, Türkiye’deki mevkidaşlarının kendilerine ‘terör bağlantısı’ hususunda araştırılması için Daimler, Siemens ve Volkswagen’in de aralarında olduğu yaklaşık 700 Alman firmasından oluşan bir liste ilettiklerini açıkladı. Bu açıklamadan bu yana Türkiye sözkonusu talebinde geri adım attı.

Gazeteci Ahmet Şık’ın Cumhuriyet davası duruşması sırasında yaptığı ilk açıklama adeta Erdoğan’a yönlendirilen sert bir misilleme iddianame niteliğindeydi: Şık, Erdoğan’ı düşünce özgürlüğüne karşı kıyım yapmakla suçladı. ‘Her siyasal iktidarın ve her dönemin yargısının “kötüsü – suçlusu” olmayı başardım’ diyen Şık, ‘hakikati boğmak isteyenlerle aramızdaki bu uzlaşmaz çelişki hiç bitmeyecek’ ifadesini ekledi.

Bazı gözlemciler bu duruşmayı yargıdaki yetkililerin, mevcut otoriter hükümet karşısında kendilerini göstermeleri için bir şans olduğu görüşünde. Ancak Şık’ın eşi Yonca Verdioğlu’nun bu hususta umudu çok az. ‘Bu ülkede hukuk kalmadı’, diyor.

The Economist’ten çeviren Burcu Gündoğan