Türkiye’deki tarım kooperatifleri, kuruluşlarından bu yana üretene değil, sermayeye hizmet eden bir yaklaşımla hareket ediyor.

Türkiye’de tarım kooperatifleri niçin istenen düzeyde değil?

Batuhan Sarıcan

Günümüzde faaliyetlerini sürdüren küçük çaptaki demokratik kooperatifleri tenzih etmekle beraber Türkiye’de tarım kooperatif ve kooperatifçiliğinin hiçbir zaman gerçek anlamıyla karşılık bulamadığını söylemek gerekiyor. Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin (ICA) kooperatif tanımına baktığımızda karşımıza şu çıkıyor: “Ortak ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlar ve istekleri, müşterek sahip olunan ve demokratik olarak kontrol edilen bir işletme yoluyla karşılamak üzere gönüllü olarak bir araya gelen insanların oluşturduğu özerk bir teşkilattır.” (1)

Bu tanımı ele aldığımızda Türkiye’de kooperatiflerin, kooperatif için çalışanların tümünün sahibi olduğu, demokratik ve onlar tarafından yönetilen bir işletme veya kuruluş anlamına gelmediğini söyleyebiliriz. Başka bir deyişle, kooperatifçiliğin özünde olan “demokratik ve eşitlikçi yönetim” bize bir türlü uymuyor ya da kasten uydurulmuyor. Bu sebeple de Türkiye’de kooperatifçilik bir türlü gerçek anlamıyla işler hale gelemiyor.

Çünkü bu ülkede kooperatifler, yöneticilerinin yüksek maaşlarla koltuklarında oturdukları, üretenlerin ise bağlı olduğu kooperatiften fayda görmek bir yana aidat vermesi gereken birer “üye” veya kredisini ödemesi gereken bir “müşteri” olarak görüldüğü yapılara indirgenmiş durumda. Yani Türkiye’de kooperatifler, üretene değil, ürettire ve hatta biraz daha ileri gidelim; çoğu zaman bankaya çalışan bir yaklaşıma daha uygun hareket ediyor. Bu noktada kooperatiflerin başında bulunanların sermayeyle olan ilişkisi, önemli bir bağlantı olarak karşımıza çıkıyor.

Toplumsal politika önlemi olarak kooperatifçilikle ilgili yasaların çıkmasıyla birlikte kooperatifçiliğin tarımsal ticaret yoluyla kâr etmeye, kooperatife dahil olanların “birlik” için değil “bir” için çalışmaya başladığını ve yalnızlaştırıldığını da görüyoruz.

Türkiye’de kooperatifçiliğin gelişimi adına 1935’te yürürlüğe giren 2834 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu ile 2836 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri Kanunu büyük önem taşıyor. Bu kanunların çıkmasının ardından binlerce tarım satış ve kredi kooperatifleri kurulurken işin içine “kredi” ilişkisinin girmesinin, köylü-çiftçi için pek de hayra alamet olmadığını da söyleyebiliriz. Çünkü tarım kredi kooperatiflerinin, kuruluşlarıyla birlikte çiftçilere verilen kredi yükünü bankadan üzerine alarak başka bir ekonomik baskı gücü haline gelen ve çiftçi-köylü katılımını da göz ardı eden kurumlar halinde faaliyet gösterdiği görülüyor.

Zaten tarım kredi kooperatiflerinin arkasında Ziraat Bankası, bankanın arkasında da devlet varken aksini yapmak pek de mümkün değil. Bu açıdan kooperatiflerin “demokrasi” değil “bürokrasi”yle işlediğini dile getiren Abdullah Aysu, bu durumu şöyle yorumluyor: “Daha sayacağımız pek çok unsur, tarım kredi kooperatiflerini kooperatif olarak değil de Ziraat Bankası’nın köy ve bucak şubeleri gibi düşünülüp, planlandığını göstermektedir. Kanun incelendiğinde, Tarım Kredi Kooperatifi’nin kooperatif olmaktan çok bir banka gibi çalıştığı apaçık görülecektir.” (2)

Kooperatiflerde odak noktasının üreten olmadığına yönelik benzer bir düşünceyi Prof. Dr. Korkut Boratav da paylaşıyor: “Günümüz azgelişmiş ekonomilerinde tarım ürünleri pazarlamasında sadece tüccarın; tarımsal kredi mekanizmalarında sadece tefecinin söz konusu olmadığını belirtelim. Ülkeden ülkeye değişen biçim ve kapsamlarda, pazarlamada devletin ve kooperatiflerin; kredi mekanizmalarında ise yine kooperatiflerin ve modern mali sermayenin, yani bankalar sisteminin ihmal edilmeyecek yerler kapladığı gözlenmektedir.” (3) Dr. Necdet Oral ise “Tarım Satış Kooperatifi ve Birliklerinin İşlevsizleştirilmesi” başlıklı makalesinde, Türkiye’de çıkan kooperatif yasasının, kooperatifçilik hareketinin temel ilkesi olan demokratiklikle taban tabana zıt olduğunu ve küçük üreticilerin örgütlenmesini yasal düzeyde engellediğini aktarıyor. (4)

Bu yasalardan önce de Türkiye’de kooperatifçiliğin demokrasiyle ilerlediğini söylemek güç. Bir örnek verelim. Türkiye’nin ilk ve başarılı serbest kooperatif hareketi olarak anılan Aydın İncir Müstahsilleri Kooperatifi’nin kurucu ve öncülerinden Topçuoğlu Nazmi Bey’e o dönemde, “refah eşitsizliği olduğu” eleştirisi yapıldığında cevabı şöyle oluyor: “Kooperatifçilik Bolşevizm değildir. Onun için az çalışan ve az istihsal eden az kazanır, çok istihsal eden ve çok çalışan çok kazanır.” (5) Prof. Dr. Oya Silier, “Türkiye’de Tarımsal Yapının Gelişimi (1923-1938)” kitabında, bu tutumu, kooperatif hareketine öncülük eden kişilerin zihniyetini göstermesi açısından dikkat çekici bulduğunu şöyle anlatıyor: “Kooperatifçiliği başlıca küçük üreticilerin örgütlenmesi, bunların büyük üreticilere ve tüccarlara karşı çıkarlarının korunması olarak ele almak yerine, kooperatif üyeleri arasında müstahsil ile tüccar arasındaki kadar büyük eşitsizliklerin olmasını, ‘az üreten az, çok üreten çok kazanır’ gibi ilkelere dayanarak savunmak, en azından kooperatiflerin belirtilen gayelerin aksine, temel olarak küçük üreticilerin çıkar birliği örgütleri olmadığını göstermektedir.”

Koca bir kitaba konu olabilecek, üstüne çalıştaylar düzenlenebilecek bir soruyu tek sayfalık bir yazıda cevaplamaya çalışmak zor; okuduğunuz bu yazı sadece bir özet niteliği taşıyor. Ancak şunu söyleyebiliriz: Kooperatifçiliğin Türkiye’de gerçek karşılığını bulamamasının arkasında, köylüyü göz ardı eden, geniş çaplı örgütlenmelere engel olan yasalar ve geçmişten bugüne bir türlü yaygınlık kazanamayan demokrasi ve eşitlik ikliminin oluşamaması gibi sıkıntılar olduğu açıkça görülüyor. Başlıkta sorduğumuz soruya ilişkin olarak da Türkiye’de tarım kooperatiflerinin istenen düzeyde olmamasını, üreten değil, ürettiren için tasarlanan yapılar olarak hareket etmelerine bağlayabiliriz.

Türkiye’de kooperatiflerin “bir” değil “birlik” için hareket ettiği, sahiplerinin banka veya ürettiren değil, taban hareketine can suyu olacak üretenler olduğu günlerin en yakın zamanda gelmesi, tarım kooperatiflerinin, gıda egemenliği ve adaletinin lokomotifi olması temennisiyle; İşçinin, çiftçinin; emekçinin bayramı kutlu olsun!

T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Türkiye Kooperatif Raporu (2016). https://ticaret.gov.tr/data/5d41e45e13b87639ac9e02dc/15fb10a7fe0bba07482ac9da277b5d35.pdf Abdullah Aysu, “Yemek Yemek Politik Bir İştir: Tarımda Kooperatifçilik”, 21. Yüzyıl Türkiye’sinde Tarım ve Kooperatifler, Der: Çağatay Edgücan Şahin, Nota Bene Yayınları, İstanbul, 2021, s.31-33
Korkut Boratav, Tarımsal Yapılar ve Kapitalizm, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1980, s.29.
Necdet Oral, “Tarım Satış Kooperatif ve Birliklerinin İşlevsizleştirilmesi”, Türkiye’de Tarımın Ekonomi Politiği, Ed: Necdet Oral, Nota Bene Yayınları, Ankara, 2015, s.327.
Oya Silier, Türkiye’de Tarımsal Yapının Gelişimi (1923-1938), Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi, İstanbul, 1981, s.89.