Bu yazıyı okumak üzere gazeteyi elinize aldığınızda gayrı meşru bir referandumla Başkanlık rejiminin anayasal adımlarının atıldığı 16 Nisan 2017 üzerinden 2 yıl 40 gün, Başkanlık rejiminin artık hukuken de yönetime taşındığı 24 Haziran 2018 seçimlerinin üzerinden ise 324 gün geçmiş olacak… Bu süre zarfında TL dolar karşısında 3.65 TL’den 4.63 TL’ye oradan da 6.10 TL’ye […]

Bu yazıyı okumak üzere gazeteyi elinize aldığınızda gayrı meşru bir referandumla Başkanlık rejiminin anayasal adımlarının atıldığı 16 Nisan 2017 üzerinden 2 yıl 40 gün, Başkanlık rejiminin artık hukuken de yönetime taşındığı 24 Haziran 2018 seçimlerinin üzerinden ise 324 gün geçmiş olacak… Bu süre zarfında TL dolar karşısında 3.65 TL’den 4.63 TL’ye oradan da 6.10 TL’ye eridi.

Bu yazıyı yazmak üzere bilgisayar başına oturduğum saatlerde seçme hakkımızı kullandığımız 31 Mart yerel seçimlerinin üzerinden 57 gün, seçme hakkımızın YSK eliyle yapılan bir sivil darbeyle Saray Rejimi tarafından çalınması üzerinden ise 7 gün geçmiş olacak… Bu süre zarfında TL dolar karşısında 5.59 TL’den 5.99 TL’ye oradan da 6.10 TL’ye eridi.

Normal demokrasilerde “bu da olmaz” denilen tüm adımlar rejim tarafından tereddütsüz atılıyor. Ve rejim somutlanıyor: “öngörülemezliğin” iktidarı!

Ayrıca öngörüsüz de… Rejimin ekonomik programında yılsonu bütçe açığı 81 milyar lira olarak hedeflenmişken, henüz yılın ilk çeyreğinde bütçe açığı 36 milyarı aşıverdi. Üstelik, bütçedeki bu durum TCMB’den yaklaşık 40 milyar TL Hazine’ye avans aktarılmış olmasına rağmen oluştu!

Şimdi çıkan haberler ise Hazine’nin TCMB’nin karının ötesinde artık para politikasını da yutma kararlılığına işaret ediyor. Daha önce hiç atılmamış bir adımı atarak, TCMB’nin adı üstünde “ihtiyati” bir şekilde kenara koyduğu 40 milyar TL’yi Hazine’ye aktarma hevesinde olduğunun haberleriyle çalkalandık…

Çalkalandık zira bu adım atılırsa maliye politikası para politikasını yutuverecek. Bu olursa karşılıksız para basılacak, yüksek olan enflasyon daha da artacak, TL’deki değer kaybı körüklenecek, rejimin yarattığı kriz daha da derinleşecek… İktidarın “öngörüsüzlüğü” Başkanlık rejimi inadıyla ve dayandığı düzenle öngörülebilen krizimizi derinleştirecek!

Hazine TCMB’yi yutuverecek. Daha önce de Hazine, Varlık Fonu tarafından yutulmuştu. Varlık Fonu’nu da Saray cebine atmıştı. Yani bütün bu olup bitenler rejimin, ekonominin her kurumunu, kararını ve kaynağını tek amaç için tek kişinin ellerine ve cebine teslim etme tercihinin devamı… Bu yapı açıkça “öngörülemez”.

Rejim öngörüsüz, hatırlarsanız 9 Kasım 2018’de kaynağa ihtiyaç yok diyerek Hazine ihalelerini son anda iptal etmişti! Şimdiyse TCMB’nin neyi var neyi yok el koyacağı söylentileri var!

Öngörüsüz ama iktidar bir o kadar da bu yeni rejimi kurmakta kararlı! Rasyonel düşünceye dayalı, demokrasi mücadelesi ortaklarının hızla aklına düşen iki soru oluyor. Peki, yapabilir mi? Gerçekten TCMB’den 40 milyar TL daha alabilir mi?

Yapabilir de, alabilir de… Zaten mesele almaya yeltenip yeltenmediği, ya da bu haberin gerçek olup olmadığı değil… Mesele herkesin, iktidarın bunu yapabilecek kadar gözünü karartmış olduğunun farkında olması… Bu nedenle de bu iktidarın herkeste yarattığı “her şeyi yapabilir” algısı, korkusu, belirsizliği… Ülkedeki, siyasetteki, ekonomideki sorunun ta kendisi bu işte. Öngörüsüz ve öngörülemez!

Öngörüsüz olduğu için tünelin sonunda ışık görüyor. Oysa yarattığı öngörülemezlik, bilerek ve isteyerek kurduğu bu düzen sonucunda yaşamsal tüm alanları yutan bir karadelik yaratıyor. Rejim, hukuku, kuralları, ülkenin bütün kurumsal yapısını ve tarihini yok sayınca, söylentilerin dahi karadeliği büyüttüğü bir rejim…

Herkesin aklında aynı sorular… Türkiye’de yarın ne olur? Rejim yarın ülkeyi ekonomide, dış politikada, sosyal hayatta, ne yöne taşıyacak bir adım atar? Yarın sabah kalktığımızda hangimiz düşman ilan edileceğiz? Bilmiyoruz, kimse bilmiyor. Bunu sordurtan ne ise, işte en tehlikeli olan da odur.

Oysa bir diğer soru var ki yanıtını hepimiz çok iyi biliyoruz: Türkiye ekonomisi düze çıkar mı? Evet, elbette çıkar.

Düzlüğe öngörülemezliğin kaynağını kuruttuğumuzda çıkacağız. Toplumda doğallığıyla oluşmuş, ortak değerlerle kurulmuş olan birlikteliği, yani geniş toplum ittifakını iktidara taşımakla da devam edeceğiz.

İşte bu yüzden 23 Haziran seçimi sadece İstanbul Yerel Seçimi değildir. Türkiye’nin geleceğine sahip çıkmamız gereken bir demokrasi seçimidir!