Yükselen hangi değer varsa dili ona uygun olur. Öyle bir savunur ki yanaştığı yeni “yükselen değeri” yıllardır o fikrin adamı sanırsın. Kaypak kalmakta bu kadar ısrarlı olmak, hayranlık verici de bir yandan.

Türkiye fantezisi: Barlas

Mehmet ERDEM

Bir yazı konusu yapmaya değer mi diye hayli düşünmedim değil, inanın. Çünkü uzun hem de çoook uzun zamandan beri adından söz etmenin zaman kaybı olduğuna inanmış olanlardanım ben de. Şu hayat dediğimiz cenderede işi en kolay, kendisi en mutlu insandır. Böyle olmak için de kendisine "yük" olacak çok şeyi atmıştır üstünden; ilke, etik, onur gibi şeyleri yani. Bunlardan kurtulunca nasıl rahatladığına, o nedenle tüm dönemlerin "adamı" olabildiğine şaşırmadan bakabiliyoruz. Bu nedenle de değmez yazmaya diye düşündüm bir süre. Ama "herkesi kör, alemi sersem sanmasın" diye "yazayım" dedim.

TÜRÜNÜN TEK ÖRNEĞİDİR

Mehmet Barlas, benzerleri çoktur denir ama, benzerinin bulunması zor olan türünün tek örneği bir zattır. Bir insanın bu kadar yalpalamasına rağmen egemen yanlısı olma tutumundan hiç sapmaması, aslında ilkeli falan olsaydı bu kararlılığıyla örnek olurdu dedirtecek bir özelliktir. Kollarını açtığı ya da yanına yöresine sığındığı egemenler o kadar çeşitlidir ki şaşırır insan. Bu CHP olmuştu, sonra AP, bir ara MSP, sonra cunta, ardından ANAP, sonra DSP, en son AKP olmuştur. Yeter ki egemen olsun kim olduğu fark etmez. Yanaşabilsin yeter. Yanaşmışlığını gösteren harika bir fotoğraf vardır, Recep Tayyip Erdoğan'ın yanağını okşadığı fotoğrafı. Bulun bakın, pek hoştur.

12 Eylül faşist cuntasının ilk zamanları. Ağca adlı faşist gidip Papa'yı vurmuş. Dünya şokta/ayakta. O zamanlar Milliyet'in Başyazarı olan Barlas'tan bir yazı aklımdadır. Sanırım başlığı "Bizi Anlıyor musunuz?" idi. Yani Türkiye'de askeri darbeye neden gerek duyulduğunu açıklıyordu aklı sıra. "Ağca gibiler, komünistler, bölücüler yüzünden darbe yapmak zorunda kalmıştı ordu" demeye getiriyordu. Böyle düşünebilir bir insan, oturup bu minval üzre döktürür, desteğini sunar. Ama Barlas "biz" diyerek demokrasiyi berhava etmiş cuntacılarla tek vücut olduğunu duyurmaktan çekinmemişti.
Solun, sosyalistiyle, sosyal demokratıyla yükselme dönemi. Gencim o zamanlar, ama hayli gencim. Tarabya'daki o büyük otelde bir toplantı vardı, beni oraya yolladılar. Nazlı Ilıcak, Mehmet Barlas konuşmacı. Nazlı Hanım, kırk yıl geçti tabii, nedendi bilmem ama Yahya Kemal'den bir şiir okudu. Konuşma sırası gelince, "Nazlı Hanım, Yahya Kemal'in İkinci Dünya Savaşı sırasında, Büyükelçilik yaptığı Varşova'da, ölen faşizm karşıtı Polonyalı devrimci askerler için yazdığı şiirler de vardır. Onu da okumanızı isterdim" diye başladı sözlerine Barlas. Dedim ya kırk yıl geçti, Nazlı Hanım’ın şiirini vs hatırlamıyorum ama Barlas'ın bu sözlerini unutmadım. Ortalık yıkıldı, alkışlar gırla. Bense bittim. Hayran hayran bakıyorum Barlas'a. "Ne büyük zat, ne iyi solcu. Sağcı Nazlı'nın ağzına yapıştırdı lafı" diye. O sıralar bu zatın her döneme uygun bir literatürü olduğunu, kitle okşamasını iyi bildiğini nereden bileyim?

HEP DEMOKRASİYİ SAVUNMUŞ MEĞER

Sonra cunta geldi işte, cuntanın gülü, bülbülü oldu. Sonra Demirel geldi, sonra Ecevit geldi (evet, ona da yanlamışlığı vardır), sonra Kemal Derviş geldi işte, sonra Mesut Yılmaz geldi, sonra Tansu Çiller geldi işte, sonra Recep Tayyip geldi. Hiç birini kaçırmadı. Yolda kalmayı sevenlerden değil çünkü. Gerçi bir yolu da yok ama mecazi anlamda demek istedim. Sorsan hep demokrasiyi savunmuştur. Sordular zaten, öyle demişti bir ara.

Nasıl inandırdı bilmem ama mesleğe başladığımda hep "basının en entelektüel" adamı olduğunu söylerlerdi. Çok bilgili olduğunu falan da. Çapım yetmedi belki bilemem ama okuduğum hiç bir yazısında, (yazısından başka bir entelektüel faaliyetini de göremedik bu arada) ne derinlik gördüm ne yeni bilgi, ne analiz. Ama afilli laf etmeyi becerdiğine tanığım. Önemli bir müzisyenimiz ölmüştü, Şerif Yüzbaşıoğlu muydu acaba?, bir başyazısında ondan söz ederken "piyanonun tuşlarında vals eden parmaklar sustu" gibi bir cümlesini anımsıyorum.

Bayılmıştım. Şimdi bu "basınımızın en bilgili en entelektüel adamı" ile biri nehir söyleşi yapıp, kitaplaştırmış. Aldım haliyle. Bakın, kitap sayfalarının azlığına çokluğuna, kitabın inceliğine, kalınlığına takılan biri değilim, ama bu bir nehir söyleşi yahu. Okuduğum en ince kitaplardan biriydi. Az lafla önemli lakırdılar etmiş olamaz mı, olur tabii, erbabı yapar, okuduk çokça. Ama "basınımızın en bilgili adamı"nın nehir söyleşisinde dişe dokunur bir tek entelektüellik göremezsiniz okuduğunuzda. Etkilendiği kişileri sormuşlar örneğin, verdiği isimlere ölmüştüm gülmekten.

İşte bu başarılı bir pazarlamacının bize yedirdiği entelektüel Barlas, zaman ilerledikçe, "neden yerimde duramıyorum?", "neden her devrin adamıyım?" diye iç hesaplaşma yapacağına gittikçe bozguncu, gittikçe provokatör, gittikçe kötü oldu, oluyor. Orhan Bursalı önceki gün Cumhuriyet'teki köşesinde "kötülük ikonu" diye tanımladı bunu, ki çok yerinde.

GİTTİKÇE DAHA DA KÖTÜ OLUYOR

Yıllarca demokrasiyi savunduğu iddiasındaki Barlas, "bir bakarsınız CHP kapatılmış olabilir" deyip kimi çevrelerin seçim öncesi "siyasi istikrarsızlık" yaratacağını, hem de yanaşması olduğu güçler adına, onların sözcüsü olarak duyurdu bir güzel. Sonra, toplumun büyük kesiminin "kendi haline bırakın" tutumundan ötürü meydanı boş sanıp "bazı milletvekileri sınır dışı edilmeli" de dedi.

Tepki aldı, pabucun pahalı olduğunu görünce de çark etti ama, edişi de Barlasça oldu; "bakın burası çok önemli", Barlasça dendi mi duracaksınız. Yediği haltı şu cümlelerle açıkladı(!): "Aklı başında olan her kişi yazılarımdaki fantezileri de anlar".

Toptan "aklı başında olmamakla" itham edilişimiz bir yana adamın yazdıklarının fantezi olduğunu itiraf etmesine takıldım ben. Bir kere, yaptığın espriye, ironiye, onların espri, ironi olduğunu anlatmak için açıklama yaparsan beceriksizin tekisin demektir. Yine de bu açıklaması komik, son derece küçük düşürücü olsa da tam Barlasça'dır. Aslanlar gibi çıkıp sözlerini savunacak hali yoktu tabii.

Yine "dik duramadı" yani. Kaypak kalmakta bu kadar ısrarlı olmak, hayranlık verici de bir yandan.