MARC PIERINI Türkiye’nin Rusya’dan S-400 savunma sistemi alma planlarıyla ilgili tartışmalar aylardır sürüyor fakat şimdi dananın kuyruğunun kopacağı noktaya gelmiş olabiliriz. Türkiye’nin hamlesinin stratejik ve teknik boyutlarının yanı sıra olası jeopolitik sonuçları da bolca yazıldı çizildi. Fakat Rus S-400’lerinin kullanıma alınmasının askeri ve siyasi açılardan uzun vadeli sonuçları ne olacak? Türkiye’nin yeni füze sistemini ABD’den […]

Türkiye’nin S-400 alımı NATO açısından ne anlama geliyor?

MARC PIERINI

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 savunma sistemi alma planlarıyla ilgili tartışmalar aylardır sürüyor fakat şimdi dananın kuyruğunun kopacağı noktaya gelmiş olabiliriz. Türkiye’nin hamlesinin stratejik ve teknik boyutlarının yanı sıra olası jeopolitik sonuçları da bolca yazıldı çizildi. Fakat Rus S-400’lerinin kullanıma alınmasının askeri ve siyasi açılardan uzun vadeli sonuçları ne olacak?

Türkiye’nin yeni füze sistemini ABD’den ziyade Rusya’dan alma kararını savunmak adına kullandığı iki temel sav var: İlk olarak Washington’ın Türkiye’ye teknoloji aktarımı konusunda isteksiz davrandığını söylüyor. Fakat bir yandan Moskova S-400 satışının ‘teknoloji aktarımı’ anlamına gelmeyeceğini söylüyor. İkincisi, Türkiye ‘askeri tedarik süreçleri’ için yalnızca Batılı müttefiklerine bel bağlamak istemiyor.

Bir yandan da Amerika’nın Türkiye’ye satması beklenen F-35 savaş uçakları meselesi var. F-35 uçağının selameti hem Amerika, hem sipariş veren birçok diğer NATO ülkesi için son derece önemli çünkü bu uçak önümüzdeki on yıllara ‘endüstri standardı’ olarak damga vuracak. Bu yüzden uçağın elektronik ‘imzasının’ S-400 radarları tarafından yakalanması kabul edilemez olacaktır. Türkiye kendini savunmak için ‘S-400 sisteminin Rusların teknik desteği olmaksızın işletileceğini’ ve ‘sistemin hava savunma altyapısından bağımsız olarak kullanılacağını’ söylüyor fakat Moskova sistemle birlikte Rus personel desteği verileceğini teyit etti. Dolayısıyla Türkiye’nin argümanları pek ikna edici değil.

Bazı yorumcular Türkiye’nin S-400 anlaşmasını 31 Mart yerel seçimlerinden sonra iptal edebileceğini yazdılar. Fakat bu, yeni yeni filizlenen Ankara-Moskova ilişkilerinin büyük hasar görmesi anlamına gelir. Diğer yandan S-400 sistemi alınır ve faaliyete girerse Washington Türkiye’ye yaptırım uygulayabilir; F-35 teslimatı dondurulabilir ve Türkiye üretim süreçlerinden çıkarılabilir. Bu bilinmezlerin ötesinde, S-400 alımının büyük askeri ve siyasi sonuçları olacaktır. S-400 bataryalarının Türkiye Hava Kuvvetleri personeli tarafından, Rus ‘eğitmenlerin’ desteğiyle 2019 sonunda faaliyete girdiğini düşünelim. Türkiye’de siyasi irade ‘stratejik bağımsızlık’ kazandığını düşünecektir –ki bu S-400 alımını savunmak için kullanılan argümanlardan biri. Hâlbuki gerçekte Rusya’ya ‘stratejik açıdan bağımlı’ hale gelecek. Topraklarında Rus ekipmanı, yazılımları ve askeri personeli bulundurmaya mecbur kalacak. Tabii Washington F-35 satışını iptal eder ve Türkiye misilleme olarak Rusya’dan Su-57 savaş uçaklarını alırsa bu bağımlılık daha da derinleşecek.

Bu gelişmeler yaşanırsa farazi de olsa akıllara şu sorular gelecek: İleride doğu Ukrayna ya da Baltık bölgesinde Rusya ile NATO arasında gerilim çıkması durumunda, hava üslerinde S-400 sistemleri olan Türkiye nasıl NATO ile uyumlu hareket edebilir? İncirlik, Konya ve Malatya olmak üzere üç üssünde ABD ve NATO teçhizatı varken, diğer üslerinden ikisinde nasıl Rus teçhizatı tutacak?

İran Ortadoğu’daki en büyük füze envanterlerinden birine sahip. Elindeki en güçlü füzelerden olan Şababa ve Sejil füzeleri; Yunanistan, İsrail, Türkiye, Bulgaristan ve Romanya topraklarının yanı sıra Girit, Cibuti, Kıbrıs ve Körfez’deki Batı üstlerine yetişebilecek kapasitede. Tahran ile aniden kriz çıkması halinde, Suriye’de İran ve Rusya ile ittifak kuran, topraklarında S-400 füzeleri bulunduran Türkiye NATO ile uyum içinde hareket edebilecek mi? Türkiye birden krizin içine çekilirse, NATO’dan yardım mı isteyecek, yoksa Rus füzelerini mi kullanacak? Böyle bir durumda S-400’lerin kullanılmasına dair Rusya’nın ‘veto gücü’ olacak mı?

Daha da ötesini düşünecek olursak, hâlihazırda birkaç düzine nükleer savaş başlığına ev sahipliği yapan İncirlik hava üssünde ABD varlığı sürecek mi? NATO faaliyetleri yeniden düzenlenirse, Konya’da NATO üssü ne olacak? Türkiye’de faaliyete giren S-400 füzelerinin yarattığı belirsizlik karşısında Akdeniz ve Orta Doğu’daki NATO üslerinde faaliyet yürüten NATO üyesi ülkeler (hem Yunanistan, Kıbrıs, İtalya gibi AB ülkeleri, hem Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Katar gibi Arap ülkeleri) ne yapacak?
En nihayetinde, Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra yaşanan siyasi tasfiyeler yüzünden güveni zedelenen NATO, Rusya ile stratejik yakınlık kuran Türkiye’nin komutanlarına güvenecek mi? NATO’nun operasyonel prosedürlerini gözden geçirmesi gerekecek. Bazı uzmanlar NATO Mukabele Kuvveti gibi Rusya’nın etkisini bastırmaya yönelik çeşitli faaliyet alanlarından ya da bazı istihbarat paylaşım mekanizmalarından Türkiye’nin men edilmesi gerektiğini savunuyorlar.

Avrupa çevresinde Rusya’nın askeri faaliyetlerini kontrol atlında tutmaya yönelik NATO operasyonlarında Türkiye askerleri yer almaya devam edecek mi? Diğer bir deyişle, Türkiye’nin NATO operasyonlarına katılımı aynen devam mı edecek?

Eğer uygulamaya dökülürse, Türkiye’nin hava savunma sisteminin merkezine Rus füzeleri yerleştirilmesinin askeri çerçevenin ötesine geçen sonuçları olacaktır. Batı’nın Türkiye’ye olan güveni hâlihazırda sarsılmış bulunuyor ve tek sebebi füze alımı da değil. IŞİD karşıtı koalisyon, Akdeniz’de doğalgaz sondajı, Türk Akımı projesi, Avrupa’da iç siyasete yönelik Rus müdahaleleri, Batılı liderlere ‘İslam düşmanı’ yaftası yapıştıran Türkiyeli liderlerin söylemleri, Türkiye’nin AB ve Batı değerleriyle örtüşmeyen toplumsal seçimleri bu konulardan bazıları.

Eğer S-400’ler nihayetinde alınır ve faaliyete girerse Türkiye’nin Batı’dan kopuşu somutluk kazanabilir. Uluslararası ölçekte sonuçları da ağır olabilir. NATO politikalarında yaşanacak değişimlerin ötesinde, Avrupa çevresinde güç gösterisi yapan Moskova açısından da büyük bir kazanım olacaktır. Ayrıca uzun bir tarihi olan Avrupa-Türkiye işbirliğinin artık güvence altında olmadığı da resmiyet kazanacaktır.

Akdeniz ve Ortadoğu bölgesinde taşlar yerinden oynuyor. ABD liderleri artık bölgede istikrarı sağlayan aktörün ABD olamayacağını iyiden iyiye hissettiriyorlar. Diğer yandan Rusya ve İran bölgede söz sahibi olmak ve askeri varlık göstermek konusunda hevesli görünüyor. Türkiye İkinci Dünya savaşı ve Soğuk Savaş sonrasında kurulan Kuzey Atlantik ittifakının şimdiye kadar içinde yer aldı. Fakat füze savunma sistemlerine dair almak üzere olduğu kararlar Trump yönetiminin, AB’nin ve tabii Ortadoğu ülkelerinin dış politikaları açısından sınav niteliğinde olacak. Gördüğümüz, yabana atılacak bir gelişme değil.

Çeviren: Fatih Kıyman
Carnegie Middle East Center