Kaç gündür, SYRIZA’nın zaferini dünyanın her yerinde ezilenlerin bir zaferi- olarak görmeme rağmen, Türkiye’de bu zaferden pay çıkaranlara niye bu kadar sinirlendiğimi düşünüp duruyorum. Türkiye’nin SYRIZAsı Çiprası iddiaları niye çiğlik duygusu yaratıyor bende? Aslında benim öfkem galiba buradaki benmerkezciliğe.

SYRIZA’nın üzerinde yükseldiği, siyasal temsiliyetine soyunduğu ve ümit ediyoruz ki bundan sonra da bağını güçlendirerek devam ettireceği mücadeleler söz konusu olduğunda neredeyse kör sağır olan ahali….seçim zaferi sonrası “SYRIZA benim” diye davul çalıyor. Anlıyorum başarıya açsınız. Ama o başarının altında binlerce yenilgi var. Diğer yandan mesela Skouries’de altın madeninin işletmesinin durdurulması pek bir önemli haber. İki sene kadar önce Skouries’te altın madenine karşı mücadele edenlerle dünya çapında bir dayanışma günü ilan edildi. “E hadi buradan bir dayanışalım” dedik. Yapacağımız da bir basın açıklaması. Doğrusu kimseyi herhangi bir eylem konusunda ikna etmek mümkün olmadı. Eften püften her şeye basın açıklaması yapmayı adet haline getirmiş sol ahali bu konuya ilişkin bir basın açıklaması yapmayı hor gördü. Daha da vahimi şuydu aslında Skouries’i mahvetmeye niyetli Eldorado şirketi Kışladağı da Efemçukuru’nu da mahveden şirket. Zaten adamlar Romanya, Türkiye ve Yunanistan’ı bir bölge olarak alıyorlar. Hadi Skouries için yapmadın bari buradaki kadim düşmanına çemkir. Yok! Sonra “vay SYRIZA Skouries’de altın madenini durdurdu!” He!

Varsayalım SYRIZA bu seçim başarısına imza atmadı. Orada yapılan sosyal klinikler, dayanışma mutfakları,  göçmenlerle dayanışma örgütleri, zaman değişimi organizasyonları, işçilerin işverenler tarafından terk edilmiş fabrikalarda hayata geçirmeye çalıştıkları özyönetim deneyimleri, altın madenine karşı mücadele, termik, nükleer santrallarına karşı mücadele daha az anlamlı mı olacaktı?...daha az mı öğrenecektik onlardan...Dünyanın her yerindeki mücadelede hangi tarafta olduğuna bir türlü ayılamayan, o mücadelenin kendi mücadelesi olup olmadığını anlamayan, “memleket elden gidiyor siz Bangladeş’teki işçinin hakkı hukuku ile uğraşıyorsunuz” diye cık cıklayan, bu mücadeleler ile bağ kurmayı turizm sayan zihniyet. Ben size ne diyeyim? SYRIZA’nın seçim kazanmasına, hükümet olmasına ne sevindiniz be! Ama burada sandık değil sokak değil mi? Olmadı boykot.

Velhasıl, Türkiye’nin SYRIZAsı var mı? Bence yok! Olabilir mi? Ne güzel bir ihtimal! Ama onun için Kaf dağındaki burnumuzu bu pis gerçekliğin içine sokmak, ezilenlerin sofrasına gönül indirmek, her iki yanımızdan, doğumuzdan ve batımızdan da, SYRIZA’dan da Kobane’den de öğrenmek durumundayız.

Büyük siyasetinizi yapın, zamanıdır. Tam lazım olduğu vakit! Seçimse seçim, ittifaksa ittifak! Ama metal grevinin ertelenmesinin gayet siyasi bir saldırı olduğunu idrak edip, hep birlikte asıl bu konuda eylemde ittifak ederek karşılık veremediğimiz oranda o ittifakla-büyük siyasetle kalırız. Şu an AB, tahvilleri almayacağını açıklayarak SYRIZA hükümetine meydan okuyor. SYRIZA bu durumda kendi gücüne yaslanmak durumunda. Sintagma Meydanı’nda mücadele yeniden ısınıyor. Eğer SYRIZA toplumsal iktidarı örgütlemeye, sosyal hareketlerle bağ kurmaya hamle etmeseydi eli böğründe kalırdı şimdi. Velhasıl mesele sadece baraj aşıp aşmamak, hükümet olup olmamak değil, mesele onun diğer tarafında zaten.