Türkiye, Trump ve jeopolitik dengeler

Bashdar İsmaeel

Türkiye ve Amerika Birleşik Devleti arasındaki kriz geçtiğimiz haftalarda derinleşti ve her iki taraftan da agresif söylemlerin yanı sıra kısasa kısas ekonomik hamleler geldi. Türk Lirası değer kaybetti ve bir zamanların stratejik ortakları arasındaki ilişkiler hasar gördü.

ABD-Türkiye ikili ilişkileri birkaç yıldır gergin. Suriye’deki sivil savaş, ikili arasındaki gerilimde belki de en büyük etmen oldu.

ABD, Suriye’de IŞİD’e karşı mücadelede Türkiye’yle ve müttefiki muhaliflerle birlikte çalışmayı reddetti. Bunun yerine Kürtlerin güdümündeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çalışmayı tercih etti. Türkiye ise bu yapılanmanın PKK ile bağları olduğu kanısındaydı.

ABD’nin Kürtlere yönelik desteğine karşı Türkiye’nin tutumu diplomasi ile açıktan tehditler arasında gidip geldi. Örneğin, Washington’ın Türkiye’nin Suriye’deki askeri operasyonlarına engel olması halinde, ABD’li birliklerin “Osmanlı tokadı” yiyeceği yorumları yapıldı. Ancak ABD bu çıkışlara genelde pek aldırış etmedi.

Taraflar görünürde ilişkileri onarmaya çalışıyor gibi yapsa da iş uygulamaya geldiğine Türkiye’nin yüzünü doğuya çevirdiğini ve İran, Çin ve özellikle Rusya ile daha yakın ilişkiler kurduğunu gördük. Türkiyeli siyasetçiler batılı müttefikleri ve NATO dışında farklı seçenekleri olduğunu sıkça tekrarladı.

Trump’ın ek vergilerine yanıt veren Erdoğan, on yıllardır süregelen stratejik ortaklığın tehlikeye girdiğini söyledi ve Türkiye’nin “yeni dostlar ve müttefikler” aramaya başlayabileceğini söyledi. Rusya’dan sipariş edilen S-400 füzeleri ve ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlara yönelik tavır da yangını körükledi.

Türkiye derin bir ekonomik krizde
Erdoğan Batı’ya boyun eğiyormuş gibi görünmek istemiyor – tam tersine süper güçlerin zorbalıklarına başkaldıran bir lider gibi görünmek istiyor. Yırtıcı tutumunun Türkiye açısından sonuçları olacağına şüphe yok. Ankara, Türk Lirası’nın düşüşünü Batı’nın işiymiş gibi gösterse de Türkiye’nin ekonomik sıkıntıları çok daha derine iniyor.

Yükselen enflasyon, hükümetin faizleri yükseltmeyi reddetmesi ve artan bütçe açığı, her şey yolundaymış gibi davranmayı zorlaştırıyor.

Eylül ayında alınan bazı önlemler Türk Lirasını şimdilik istikrara kavuşturdu ancak para biriminin kaybettiği değer ve Türkiye ekonomisinin yapısal hassasiyetleri, sorunların çözülmesi için dışarıdan yatırımlardan fazlasının gerektiğini gösteriyor.

Karşılıklı söylemler sertleştikçe Erdoğan ABD menşeili elektronik eşyalara ve bazı ürünlere çeşitli ek vergiler getireceklerini duyurdu. “ABD’nin iPhone’u varsa, diğer tarafta Samsung var,” dedi. Bu ifadenin ekonomik ağırlığı olduğu kadar, siyasi ağırlığı da vardı.

Kriz Rusya’ya yakınlaştırıyor ama
“Diğer tarafta” ise tabii Putin var; NATO’yu zayıflığa uğratmak için eşsiz bir fırsat görüyor. İşler Türkiye’nin NATO’dan çıkmasına sebep olacak noktaya ulaşmasa da, küskün bir Türkiye’nin NATO içindeki varlığı, NATO’dan ayrılmasından da avantajlı olabilir.

Trump tarifeleri duyurduktan sonra Erdoğan hemen Putin ile konuştu. Sonrasında ise Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov Türkiye’yi ziyaret etti. Görüşülen başlıca konular ekonomik ilişkiler ve Suriye’ydi. Lavrov Türkiye ve Rusya’ya uygulanan yaptırımları “gayrimeşru” olarak tanımladı ve ABD’nin “her yerde, herkese karşı üstünlük kurmaya” çalışma çabası olarak tarif etti.

ABD Türkiye’ye yapılacak F-35 satışlarını durdurma kararı aldı. Erdoğan benzeri ekipmanlar almak için Rusya’ya dönebilir. Bu ihtimal S-400 örneğinde olduğu gibi NATO içinde huzursuzluk yaratıyor. NATO’nun Rusya’ya karşı denge unsuru olarak kurulmuş olması ise yaman bir çelişki...

Rusya’dan silah almak dışında Türkiye’nin karşılık vermekte kullanabileceği başka kozlar da var. Bunlar arasında İncirlik hava üssünü kapatmak ya da Suriye Kürtlerine karşı daha sert tavır almak bulunuyor. Misillemeleri iki taraf da arttırmak istiyor gibi. Washington Brunson’ın hâlâ salınmamış olmasından dolayı duyduğu endişeyi dile getiriyor.

Gerilim azalacak
ABD ve Türkiye er ya da geç tonu yumuşatmak zorunda kalabilir – en azından kamuoyu önünde. Fakat ilişkilerin aldığı yaranın iyileşmesi zaman alacak. Türkiye ABD ve Batı için jeopolitik öneme sahip ve Türkiye’nin yüzünü doğuya çevirmesi uzun vadede hem ABD, hem AB çıkarları açısından zedeleyici olur.

AB ve Türkiye arasındaki gerilimli ilişki de bunu hatırlatır nitelikte. AB üyesi devletlerin başa çıkmakta zorlandığı göçmen krizi, birliği temelden sarsıyor. AB ve Türkiye arasında yapılan anlaşma göçmenlerin akışını durdursa da, Türkiye bu anlamda sahip olduğu gücü AB’ye hatırlatmaktan çekinmiyor.

Diğer yanan, Türkiye daha fazla ekonomik güçlüğe dayanacak halde değil. Ayrıca Rusya’nın Suriye’deki çıkarlarını göz önünde bulunduracak ve İdlib’deki süreci yakından takip edecektir – hele ki bu adımlardan herhangi biri kendi çıkarlarına ters düşerse.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New Arab - bit.ly/2N8YZSN