Çok geçmeden dünyanın farklı ülkelerinden komünistler, iç savaşta devrimcilerle birlikte savaşmak için “Enternasyonal Tugaylar” İspanya’ya akacaktır. Enternasyonal Tugaylar’ın İspanya’ya girişini organize eden isim ise Jozep Tito’dur.

Tutku Çiçeği

SERHAT HALİS

1972 yılının 14 Temmuz günü, ünlü Sovyet astronom Lyudmila Zhuravleva güneş sisteminde o güne kadar henüz tanımlanmamış iki asteroid keşfetti. Zhuravleva, keşfettiği bu iki asteroidden birine “Karbyshev” ismini verdi. Bu, bilim için önemli ama onun için sıradan bir keşifti. Yaşamı boyunca 200’ün üzerinde gök cismi keşfedecekti. Küçük gezegenler ve asteroidler ondan sorulurdu.

Zhuravleva, insanlığın yetiştirdiği sosyalist ve güçlü kadın figürünün önemli temsilcilerindendi. Ancak bu temsili hiçbir zaman tek başına göğüslemedi. Zirvedeki koltuğu, onlarca hatta yüzlerce Marksist kadınla birlikte paylaştı. Bunlardan biri de, Zhuravleva ile isimleri dolaylı da olsa tarihin bir kavşağında kesişecek olan Dolores İbarruri’ydi.

YOKSUL BİR ÇOCUKLUK

Dolores İbarruri, 1895 yılının soğuk bir kış günü İspanya’nın Bask bölgesinde; Basklı bir baba ve İspanyol bir annenin kızları olarak dünyaya geldi. Babası Antonio İbarruri yoksul bir maden işçisiydi. Bu madenci ailesinde Dolores ile birlikte toplam 11 çocuk yaşama tutunmaya çalışıyordu. Henüz küçük yaşlarda hayatın ağır yükleri Dolores ve 10 kardeşinin cılız omuzlarına binecekti.

Dolores, okumak, eğitimine devam etmek istiyordu; ancak ailesinin ekonomik gücü bunu karşılayamadı. Yokluk içinde geçen ilk çocukluk yıllarından sonra, küçük yaşta hayata atıldı ve çalışmak zorunda kaldı. İlk dönemler balık satarak ailesine destek olmaya çalıştı. Daha sonra evlerde temizlikçilik yapmaya başlayacaktı.

19 yaşına geldiğinde ailesinden ayrılarak yakındaki bir şehirde garsonluk yapmaya başlayan Dolores, elbette bir dönüm noktasında olduğunun farkında değildi. Garsonluk yaptığı restoranda, bir gün komünist bir işçi olan Julian Ruiz ile tanıştı ve ona aşık oldu.

Bu aşk, Dolores’in hayatında bir kırılma noktasını ifade ediyor; zira marksist fikirlerle daha yoğun şekilde hemhal olmasına neden olacak bu aşk, onu yeni bir insan yapacaktır. Bu aynı zamanda fikirsel bir aydınlanma yaşadığı önemli bir dönemdir. Bu andan sonra marksist eserlere olan ilgisi de artacaktır Dolores’in.

Ertesi yıl genç işçi Julian Ruiz ile evlenirler. Ancak Dolores’in yoksulluğu devam eder. Bu koşullar altında, evlilik sonrası doğan 6 çocuğundan sadece ikisi hayatta kalabilecektir. Dolores’in öfkesi gittikçe bilenirken, bir yandan da bilinci gelişmektedir.

TUTKU ÇİÇEĞİ; LA PASİONARİA

1917’ye gelindiğinde, genel greve katıldığı için kocası Ruiz tutuklanır. Bu, Dolores’te daha derin bir kırılma yaratır. Günlerini kütüphanede okuyarak geçirir. Aynı yıl, Marksist bir işçi gazetesi olan “El Minero Vizcancion”a İspanyolca “Tutku Çiçeği” anlamına gelen “La Pasionaria” mahlasıyla yazılar yazmaya başlar. Bu andan sonra o artık İspanya’nın La Pasionaria’sıdır. Ölünceye kadar da bu isimle anılacaktır.

La Pasionaria, etkili hitabet gücü ve karizmatik sesiyle, işçiler ve kadınlar üzerinde olumlu etkiler bırakan iyi bir ajitatördür aynı zamanda. 1920 yılında Komünist Partinin kurucuları arasında yer alır. 1930 yılında İspanya Komünist Partisi’nin merkez komitesine girecek ve partinin yayın organı olan “Mundo Obrero”nun başına geçecektir.

1931’de kurulan “İkinci Cumhuriyet” döneminde (1931-1939) Madrid’e taşınarak, burada aktif bir politik rol oynar La Pasionaria. Bu dönemde kadınlar ilk defa seçme, seçilme ve boşanma hakkına kavuşur ve örgütlenme, basın açıklaması, ifade özgürlüğü gibi demokratik haklar sağlıklı şekilde işler.

1936’ya gelindiğinde Halk Cephesi’nin adayı olarak milletvekili seçilir. Bu aşamada; komünistler, anarşistler, cumhuriyetçiler ve demokratların içinde yer aldığı Halk Cephesi önemli bir başarı kazanır. Ancak bu başarı uzun sürmez.

Ordu içerisindeki milliyetçi askerler, Halk Cephesi’nin ve İkinci Cumhuriyet döneminin icraatlarından rahatsızdır. Avrupa’da yükselişte olan faşist dalganın tesirindeki ordunun, bir karşı devrim hazırlığı içinde olduğu ilk anda fark edilmez.

NO PASARAN

14 Temmuz’da faşist demagog Calvo Sotelo’nun cansız bedeni Madrid mezarlığı yakınında bulunur. Bu, faşist darbe girişimi için bir bahaneye dönüşür.

17 Temmuz 1936’da General Francisco Franco öncülüğündeki askeri birliklerde farklı bir telaş baş gösterir. 18 Temmuz sabahı ordu içindeki İspanyol milliyetçiler ve Müslüman Faslılardan oluşan faşist birlikler, Fas’tan deklarasyon yayımlayarak Cumhuriyetçilere savaş açar ve binlerce insanın yaşamını yitireceği kanlı İspanya iç savaşı böylece başlar.

19 Temmuz’da Madrid Hükümet Bakanlık Binası'ndaki basın mikrofonundan yükselen ses, hışıltılı bir radyo yayınıyla tüm İspanya’ya ulaşır. İspanyalıları, faşist güçlere karşı direnişe geçmeye çağıran bu tarihi konuşma, daha sonra pek çok ezgiye ve şiire adını verecek olan bir sözle biter. Bu söz, bugün hepimizin bildiği, “geçit yok” anlamına gelen “no pasaran”dan başkası değildir. İşte bu tarihi konuşmanın sahibi La Pasionaria’dır.

Dolores İbarruri (La Pasionaria), kanlı iç savaş boyunca Komünist Parti saflarında Madrid barikatlarında elinde silahı ile 3 yıl boyunca savaşacaktır. Madrid barikatlarında henüz 15 yaşında olan oğlu ile omuz omuza çarpışır.

Ancak La Pasionaria’nın en büyük katkısı, güçlü hitabeti ve coşkun sesiyle yaptığı radyo yayınlarıdır. Bu yayınlarla başta kadınlar olmak üzere tüm direnişçilere büyük bir moral destek olur. O’nun “ayakta ölmek, dizlerinizin üzerinde yaşamaktan daha iyidir” sözü, binlerce direnişçiye yoldaş olur ve tıpkı “no pasaran” gibi, mücadele tarihinde kıymetli bir yere oturur.

ENTERNASYONAL TUGAYLAR

Biz üç kişi bıçak gibi yeminliydik
Ben yani kaptan Ricardo ve Gonzales
Santa Barbara’da
Yumuşak bir Akdeniz karanlığı gözlerimize çöker çökmez
Kirpiklerimiz ıslanmış yumruklarımız büyümüştü
Santa Barbar’ da.

Attila İlhan – No Pasaran

Franko birliklerinin başta Almanya ve İtalya olmak üzere faşist iktidarlardan ve Müslüman Faslılardan aldığı destek, iç savaşın ilk aylarında İspanyol devrimcileri zor durumda bırakır. Bunun için tüm dünyadan direnişe destek olacak devrimcilere ihtiyaç vardır. 17 Ekim’de Stalin’in, İspanya Komünist Partisi önderi José Díaz’a yazdığı açık mektubu yayımlanır. Bu mektup, İspanyol devrimcilerine destek olacak bir “Enternasyonal Tugaylar” kurulacağının ilanıdır aynı zamanda.

Çok geçmeden dünyanın farklı ülkelerinden komünistler, iç savaşta devrimcilerle birlikte savaşmak için “Enternasyonal Tugaylar” adı altında İspanya’ya akacaktır. Enternasyonal Tugaylar’ın İspanya’ya girişini organize eden isim ise Jozep Tito’dur. Ancak Fransa - İspanya sınırını tutan anarşistler, ilk aşamada bu tugayların girişine engel olurlar, ancak baskıya daha fazla dayanamayınca bu tutumlarından vazgeçerler.

Anarşistlerin bu tutumu başta La Pasionaria olmak üzere ülkedeki komünistleri kuşkulandırır. Nitekim kuşkuları boşa çıkmayacaktır. 1937 Mayısının ilk haftası; anarşistlerin güçlü olduğu Barcelona’da Durrutici anarşistler ve Troçkistler ile komünistler arasında çatışmalar başlar. Barselona Meydanı 3-7 Mayıs tarihleri arasında savaş alanına döner. Komünistlerin konuşlandığı Hotel Colon’a kanlı bir çarpışmaya ev sahipliği yapacaktır.

Bugün İspanya direnişinin sembollerinden biri olan, omuzunda silahıyla poz veren kadın militan Marina Ginestà’ya ait fotoğraf, işte bu Hotel Colon’un çatısında çekilmiştir. Tarihin ilginç bir cilvesi; Troçkistler tarafından ateşe tutulan Hotel Colon’daki Marina Ginestà’nın sevgilisi, yıllar sonra Meksika’da Troçki'yi öldürecek olan Ramon Mercader’dir.

MADRİD DÜŞERKEN

1939 yılında Komünistlerin denetiminde olan Madrid dışında neredeyse tüm İspanya ele geçirilmiştir. Madrid barikatlarında amansız bir mücadele ve direniş devam etmektedir. La Pasionaria, bu direnişin içinde; sokaklarda, barikat ardındadır. Ancak direniş bir noktada kırılır. 1 Nisan 1939’da İspanyol radyosundan Franko zaferini ilan eder.

Karşı devrim başarıya ulaşmıştır. Dolores İbarruri’nin sesi artık radyodan duyulmaz. Nazım Hikmet bu yenilgiden sonra; “Nasıl sustu, neden sustu Dolores İbarruri Pasionaria? Sesi güneş gibi bir şeydi kadının. Hala arar dururum İspanyol radyolarında o sesin bir benzerini…” diye yazacaktır.

Son ana kadar direnişe devam eden La Pasionaria, oğlu Ruben Ruiz İbarruri ile birlikte Sovyetlere geçmek zorunda kalır. Sovyetlerde de politik faaliyetlerine devam edecektir. 1944 yılında İspanya Komünist Partisi’nin genel sekreteri olan La Pasionaria, 1960 yılında partinin başkanı olur.

Bu direngen komünist kadın, ancak Franko’nun ölümünden (1975) sonra, 1977 yılında ülkesine geri dönebilecektir. Yaşamını yitirdiği 12 Kasım 1989 yılına kadar da, komünist mücadelenin önemli isimlerinden biri olarakİspanya Komünist Partisi’nin başındadır.

Mücadelenin en direngen damarını temsil eden La Pasionaria; yaşamıyla pek çok devrimciyi, sanatçıyı ve yazarı derinden etkilemiştir. Adına ve anısına filmler, belgeseller çekilmiş; kitaplar, makaleler ve şiirler yazılmıştır.

Kuşkusuz bu sanatçılar, şairler arasında aşina olduklarımız da var. Nazım Hikmet 25 Aralık 1937 yılında, içinde La Pasionaria’ya; “Ve sen böyle “No pasaran” deyip / Madrid kapısına dikilmeden önce” diye seslendiği “Karanlıkta Kar Yağıyor” şiirini yazar. Vedat Türkali, 1939’da yazdığı “Barselona’dan Mektup” şiirinde “Sırtlarımızda silah karnımızda açlık / Yarın Madrid’e kaçıyoruz” diyecektir. Attila İlhan ise 1960 yılında yayımlanan “Ben Sana Mecburum” isimli kitabında La Pasionaria için “No Pasaran” şiirini yazar.

MADRİD BARİKATLARINDAN STALİNGARD'A

Yoksulluk nedeniyle 6 çocuğundan 4’ünü kaybetmiş olan Dolores İbarruri, Madrid düştükten sonra barikatta omuz omuza çarpıştığı oğlu Ruben ile birlikte Sovyetlere geçtikten 3 yıl sonra, yeni bir acıyla daha karşılaşır. Oğlu Ruben, 1942 yılında Stalingrad savunmasında Sovyet askeri olarak üstteğmen rütbesiyle yer alacak; ancak bir süre sonra çatışmada yaşamını yitirecektir. La Pasionaria 6 çocuğundan 5’ini kaybetmiştir artık.

Belki de hem Madrid hem de Stalingrad barikatlarında çarpışmış, yeryüzündeki tek kişidir Ruben Ruiz İbarruri. Bunun için olsa gerek; Sovyet astronom Lyudmila Zhuravleva, 14 Temmuz 1972’de keşfettiği ikinci asteroide onun adını verecektir; “İbarruri”…