Liberalizmin demokrasiyle kurduğu ilişki böylesi bir seviyesizliği beraberinde getiriyor. Taraf’ın da başardığı bir şey varsa...

ONUR KILIÇ

Taraf gazetesindeki istifaların ardından geride kalanların öfkesi dinmiyor. Ahmet Altan’ın gazeteciliğe kazandırdığı, eski ANAP’lı Yıldıray Oğur dün Taraf’ta yazdığı yazıyla yaşanan istifaların yarattığı olumsuz havayı sola saldırarak bertaraf etme gayretine girdi. Tüm sınırları zorlayan yazısında Oğur, ‘Taraf’ın misyonu bitti mi’ tartışmalarına da bir yanıt vererek gazetenin sola karşı ideolojik saldırıların merkezi olma iddiasını sürdüreceğinin müjdesini kanıtladı.


Oğur’un her yanından temelsiz bir kibir akan yazısında Türkiye’de solun rejimin stepnesi olduğu, 12 Eylül’e karşı olmadığı, en büyük kahramanının Kemalist olduğu, 28 Şubatçı olduğu, Taraf gazetesinin ise solun kendisini geniş yığınlara anlatması için son şans olduğunu, fakat bunu değerlendiremediği söyleniyor. Cehaletle yoğrulmuş ukalalığın izini hissettirdiği yazının karakterini tek bir cümleyle özetleyebilmek de mümkün. Oğur, bu cümlede kendi şahsında liberal-muhafazakar bloğun kafa karışıklığını da açıklıkla ifade ediyor: ‘Taraf çok geniş bir demokrat dindar okura ulaşan ilk laik gazete oldu.' Elbette, sağlıklı bir tartışma yürütülecekse dindar-demokrat kimliğin bir oksimorona (birbiriyle çakışan, çelişen kimlikler) işaret ettiğini, dahası Taraf’ın yayın çizgisinde laikliği ulusalcılık ve darbecilikle eş tutan sığ bir anlayışı üretmenin de ciddi bir yer tuttuğunu öncelikle hatırlatmak gerekli.


Fakat bunun da ötesinde ‘demokrasi kahramanı’ Taraf ‘ın işleyişi demokratik mi sorusuna cevap aramak tamamen boş bir uğraş diyebilir miyiz? Şimdilerde Altan istifa etti, badem gözlü demokrat oldu, fakat bu gazetenin patronuyken her yerinden AKP muhaliflerine karşı öfke akarak, editoryal denetim uygulanmamış manşetleri, haberleri havada uçuşturmuyor muydu? Örneğin Ragıp Duran istifaların ardından yazdığı yazıda bir zamanlar gazete içindeki bir ihtilafta sayfa sekreterleri ‘sayfanın gerçek patronu kim’ tartışmasına tutuşmuşken Ahmet Altan’ın soruna şu konuşmayla müdahale ettiğini aktarıyor: “Bakın, bu sayfaların gerçek sahibi ne servis şefidir ne de sayfa sekreteri. Bütün sayfaların tek patronu benim, ben sizlere bu sayfalarda çalışma hakkı veriyorum, o kadar!”


DEMOKRASİ YANILSAMASI
Kendi içinde demokrasiyle kurduğu ilişki tamamen patronaja tabi olan bir gazetenin demokratikleşmeyi bütün gerçek dolayımlarından soyutlayarak asker-sivil arasındaki ayrıma oturtmaya çalışması elbette anlaşılabilir bir şey. Liberalizmin demokrasiyle kurduğu ilişki böylesi bir seviyesizliği beraberinde getiriyor. Taraf’ın da başardığı bir şey varsa bu seviyesizliğin bir seviye haline gelmesine sunduğu katkı olmuştur herhalde. ‘Türkiye’nin demokrasi tarihindeki yerini aldı’ spotunu böyle okuyabiliriz. Rasim Ozan Kütahyalı gibi bir demokrat, Mehmet Baransu gibi bir gazeteci çıkardı örneğin, kesinlikle azımsanacak bir şey değil.


Kütahyalı demişken, onun eski bir Taraf yazarı olduğu, hatta gazeteciliğe Taraf’ta başladığı, Ahmet Altan’ın eski prenslerinden olduğu nedense unutuluyor? Türk solununun ‘hegemone ettiği’ (kavram Yıldıray’a ait) fikir dünyasında artık böyle bir etkiden söz edemiyoruz ama hala Kütahyalı, Alçı, Altınok gibilerle aklı biraz çalışan her insan alay ediyor. Sol çok etkisiz, sanat üzerindeki gölgesi de kalktı ama şu sizin muhafazakar sanatın da bir şeye benzemediği çabucak anlaşıldı değil mi? Demek ki oturduğunuz sandalyelerde altınızdaki iğne gibi hissettiğiniz solun fikir dünyasındaki hegemonyasının harcı sizinki gibi kireçten karılmamış, tuğla üstünde tuğla varmış. Demek ki bu işler sayıya bakarak, Erzurum’dan yüzde kaç yetmez ama evet geldiğine bakarak anlaşılamıyormuş, parmak demokrasisi de bir yere kadarmış.


TARAF'TAKİ 'DEĞİŞİM'
Oğur’un bugünkü yazısından anlaşılana göre, kendisi yeni durumdan vazife çıkararak bir makas değişikliğine gidecek ve bundan sonra Kütahyalı tarzını referans alarak devam edecek, daha da bayağılaşacak. Taraf da vakt-i zamanında sola karşı sürdürdüğü saldırganlığı, yeni yalanlarla süsleyerek tekrar ısıtacak.  Fakat, eski kadro yalan ve manipülasyonda mahir özelliklere sahipti. Bugüne kadar aldıkları en büyük risk İlker Başbuğ’a karşı Tayyip Erdoğan’ı desteklemek olan Yıldıray ve arkadaşları bunu başarmak için yeterli donanıma sahip değiller. Dünkü yazının her satırından süzülen çocukça öfke ve basit-sahte argümanlar bunu doğrular nitelikte. Ama madem sol düşmanlığını inatla sürdürecekler, kendilerine birkaç önerimiz var. Diş bilediğinizin sizi ciddiye alması için küçülmekten olabildiğince uzak durmanız icap eder. Devletin haki yeşil namlusundan çıkan kurşunlarla yaşamını yitirmiş devrimci önderlerin yürüttüğü mücadeleyi alaya almak böylesi bir küçüklüktür. Bunda dilediğiniz kadar ısrar edebilirsiniz, fakat bu denizin tükendiğini, bu çizgiyle zehirlenecek solcu eskisi, sağcı yenisi kalmadığını kulağınıza küpe olsun.