Netflix dizisi ‘Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?’nin yönetmeni Umut Aral, anaakım TV dizilerinin çok önemli olduğunu hafife alınmaması gerektiğini söylüyor.

‘TV dizilerinin etkisi çok büyük’
Umut Aral. (Fotoğraf: BirGün)

Emrah KOLUKISA

Umut Aral Galatasaray Lisesi’nde okuduğu yıllarda sahneyle tanışmış, Boğaziçi Üniversitesi’nde de tiyatroya devam ettikten sonra ‘Hayatımda çok önemli yeri vardır’ dediği Mithat Alam’ın da etkisiyle sinemaya gönül vermiş bir isim. Türkiye onu ekseriyetle Netflix için çektiği dizilerle, tanıyor. En son ‘Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?’ Adlı diziyle adını duyuran Aral şu sıralar uluslararası projeler üretmekle meşgul. Dünyanın en önemli menajerlik ajanslarından Artist International Group (AIG) ile bir anlaşma imzalayan Aral ile kariyerinin alacağı yeni yönü konuştuk.

Artist International Group ile imzaladığınız sözleşme sektörde ciddi bir yankı yarattı. Nedir bu anlaşmanı detayları ve Artist International Group nasıl bir oluşum?

Artist International Group (AIG) deneyimli menajer David Unger tarafından kurulmuş, uluslararası yetenekleri Amerika ve dünya genelinde temsil etmek üstüne yoğunlaşmış bir menajerlik şirketi. Bu sene en iyi kadın oyuncu Oscar ödülünün sahibi olan Michelle Yeoh dahil pek çok uluslararası oyuncuyu, yönetmen ve senaristleri temsil ediyor. AIG ile görüşmelerimiz ve ortak çalışmalarımız 2021 senesinde basladı. Türkiye’den de Kıvanç Tatlıtuğ, Kerem Bursin, Cem Yiğit Üzümoğlu gibi başarılı oyuncular onlarla çalışıyor. AIG ile Amerika ve tüm dünyadaki projeleri kapsayan bir çalışma ortaklığımız olacak. Klasik anlamda bir temsiliyetin dışında birlikte projeler geliştirme ve hayata geçirme üzerine de çalışıyoruz. AIG’nin yanısıra  İngiltere’de Independent Talent Group ve Fransa’da Adequat tarafından temsil ediliyorum.

Kısa ve orta vadede bu anlaşma sizin için ne anlama geliyor? Kariyeriniz nasıl bir ivme kazanacak? Yurt dışında mı çalışacaksınız artık ağırlıklı olarak?

Öncelikle Türkiye’de, Türkçe dilinde farklı türlerde hikayeler anlatmaya devam ederken bir yandan dünyanın farklı dillerinde, farklı türler, kültürlere ait hikayeler anlatmak istiyorum. Bugüne kadar yönetmenliğini yaptığım tüm projelerimi uluslararası seyirciye hitap edecek bir perspektifle gerçekleştirdim. Turkiye’nin ilk Netflix dizisi ‘Hakan: Muhafız’, ardından ‘Aşk101’, ‘Yakamoz S-245’ ve son olarak da ‘Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?’ benim hep bu bakış açısıyla hayata geçirdiğim, görselleştirdiğim hikayeler oldu. Ne mutlu ki bu projeler hem Türkiye’de hem de dünyada çok ses getirdi, beni daha fazla uluslararası hikayeler anlatmak konusunda umutlandırdı.  

Netflix dizisi ‘Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?’ Dünyada da önemli bir izlenme oranı yakaladı. Bu dizinin başarısı mı Artist International’ın dikkatini çekti yoksa zaten öteden beri görüşmeler sürüyor muydu?

Görüşmelerimiz ve çalışmalarımız öncesinde, 2021 senesinde başlamıştı, ancak ‘Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?’nin başarısı herkes gibi onları da çok heyecanlandırdı. Dünyada ‘İngilizce olmayan’ diziler arasında 1 numaraya çıkmasının yanısıra özellikle Amerika’da 3. sıraya ve İngiltere’de 4. sıraya kadar yükselmesiyle birlikte AIG bunu özellikle Amerikan film endüstrisine ilan etmek istedi. 

Malta’daki Akdeniz Film Festivali’ne katıldınız geçen hafta. Malta sinema sektörünün çokça ilgi gösterdiği bir yer. Malta gibi bir ülkenin örneğin Türkiye’ye karşı ne gibi avantajları var, Türkiye de sektör için Malta kadar çekici bir merkez olamaz mı?

Malta’da gerçekleşen Mediterrane Film Festivali oldukça genç bir festival. Benimle birlikte pek çok ünlü oyuncu, yapımcıyı da davet etmişlerdi. Malta devleti tarafından desteklenen festival, bir yandan tüm dünyadan yetenekleri bir araya getirmek, aynı zamanda da Malta’daki film stüdyolarını, ekiplerini, oyuncularını bizlerle tanıştırmayı amaçlıyorlar. Bu vesileyle Malta Film Stüdyonlarını, dünyanın en büyük su altı ve üstü çekim platolarını ve post prodüksiyon şirketlerini de gezme, sinema alanında çalışan devlet yöneticileriyle tanışma fırsatım oldu. Malta oldukça küçük ve doğa özellikleri özellikle Türkiye ile kıyaslayınca oldukça sınırlı. Ancak adayı bir film stüdyosu haline getirmeye kararlı bir yönetim var ve yapımcıları memnun edecek tekliflerle geliyorlar. Bugün eğer projenizin tamamını veya bir kısmını Malta’da çekerseniz orada harcadığınız tüm bütçenin %40’ın nakit olarak iade alıyorsunuz. Bu da Malta’yı sinema sektörü için cazip bir hale getiriyor. Biz oradayken Ridley Scott ‘Gladyatör 2’yi çekmekteydi. Türkiye coğrafi ve tarihi güzellikleriyle biz hikaye anlatıcılarına inanılmaz olanaklar sunuyor. Uluslararası ekiplere hizmet verebilecek çok yetenekli ve bilgili teknik ekiplere sahip muazzam bir endüstriye sahip. Ben Türkiye’nin Malta dahil pek çok Avrupa ülkesinden çok film dünyası için daha önemli bir cazibe merkezi olduğunu düşünüyorum.

Sinema sektöründe çalışmak, uzun metrajlı filmler çekmek gibi bir planınız var mı?

Sinema sektörüyle tanışmam 1999 senesinde ilk çektiğim kısa filmim ‘Otuzdört’ ile başladı, bunu 2006’da çektiğim ikinci kısa filmim ‘Çarpışma’ takip etti. İlk uzun metrajlı filmim ‘İyi Oyun’u ise 2018’de çektim. Halen Netflix’te izlenebiliyor. Yeni bir senaryo yazdığımda yada karşıma çıktığında elbette yeni bir sinema filmi çekmek çok isterim. Dizi dışında reklam filmleri çekiyorum. Depo Film ile birlikte çalışıyoruz.

Sinema / dizi / VR yada reklam, hepsini yapmaktan çok keyif alıyorum, yönetmenlik kariyerime de böyle devam etmek niyetindeyim.

Sevdiğiniz yönetmenleri sorsak, kimler gelir aklınıza ilk? Sizi etkileyen, yönetmenliğinize bir şeyler katan sinemacılar kimdir örneğin?

Kariyerinde farklı tür ve anlatımlara yer vermiş, beni etkileyen pek çok sevdiğim yönetmen var. Bunların en başında farklı türlerin üstadı Stanley Kubrick geliyor elbette, Steven Spielberg, Danny Boyle, Edgar Wright, Park Chan Wook, Jee-Woon Kim gibi daha pek çok isim sayabilirim.  Beni bir çok yönetmenle ve filmleriyle tanıştıran Mithat Alam’ın bendeki yeri çok büyük. 

Anaakım TV kanallarıyla çalışmayı düşünüyor musunuz hiç? Bu anlamda dijital dışında kalan sektörün durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Elbette, dediğim gibi hikaye benim formattan daha önemli. Hikayesi beni sürükleyecek bir anaakım dizi karşıma çıktığı taktirde elbette düşünebilirim. Anaakım TV dizilerinin yurtdışında Türkiye’yi tanıtma, anlatma konusunda çok büyük bir gücü var. Nereye seyahat edersem edeyim Türk olduğumu öğrendiklerinde hemen dizilerimizi, oyuncularımızı soruyorlar. Bu da bana mutluluk veriyor. İyi ve kaliteli bir rekabetin sağlıklı olduğunu düşünüyorum, dijitalin anaakımla, anaakımın ve dijitalin kendi içindeki rekabetini faydalı ve olumlu buluyorum. 

Yeni projelerinizden bahsedelim biraz da, neler var şu sıralar üzerinde çalıştığınız?

Çekimleri Yunanistan’da ve Beyrut’ta gerçekleşen, Amerikalı senarist Adi Hasak’ın yazdığı, ünlü Amerikalı ve Suudi oyuncuların başrolünü oynadığı bir dizinin çekimleri geçtiğimiz aylarda bitti, hali hazırda Londra’da kurgusu devam ediyor. Heyecanla onun seyirci ile karşılaşacağı günü bekliyorum. Benim tamamı İngilizce ve Arapça çekilen ilk işim oldu. Harika bir ekiple çalışma fırsatım oldu. Onun dışında henüz geliştirme aşamasında olan ulusal ve uluslararası projelerim var, ayrıca senaryolar okuyorum. Onları da hayata geçirmek için çok heyecanlanıyorum.