Gerek Ukrayna, gerek Rusya ve gerek diğer ülkeler için Nazilerden arınma, muhakkak şart. Ancak bu bir devlet projesi olamaz; faşistlerle iş tutmuş küresel bir gücün projesi ise asla olamaz. Daha ziyade, tabandan gelen toplumsal bir proje olmalı. Emperyalizme karşı sol da mücadelenin parçası olmayı daima sürdürmeli.

Ukrayna’yı Naziler mi yönetiyor?
Neonazi silahlı grupların oluşturduğu Azov Özel Harekat Taburu’na ait ABD desteğine ilişkin bulgular Çin basınında yer aldı.

Avrupa’da Neonaziler gerçek bir problem. Nazilerin işledikleri insanlık suçları hafızalardaki canlılığını yitiriyor. Tarihin “uzaklaşması” ile birlikte aşırı sağcı siyasetçiler, yaşananları gerçekleri çarpıtmak için kullanıyorlar. Neoliberal kapitalizmin yarattığı memnuniyetsizlik ve yine aynı sistemin yarattığı “statü kaygısı” olgusu, faşizm tarafından istismar ediliyor. Solun etkisi zayıflıyor ve ekonomik yapılara yerleşik solcu entelektüel gelenekler de yitiriliyor. Bu sayede sağcıların anlatıları yaygınlaşabiliyor ve sundukları günah keçilerine itiraz edilmiyor.


Neonazi hareketi şimdi de jeopolitik dinamiklere sirayet etti. Vladimir Putin, Ukrayna devletini kendi tankları ve füzeleriyle “Nazilerden arındıracağını” iddia ediyor. “Özel Askeri Operasyonu” için sunduğu anlatı, 1940’lı yıllarda Nazi Almanya’sına karşı yürütülen savaşı çağrıştırmak için tasarlanmış.
Ukrayna (ve Rusya) tarihinde bol miktarda ırkçılık ve Yahudi karşıtlığı olduğu doğru. Fakat Zelenski hükümetinin faşistler tarafından kurulduğu ya da bu kesimlerin desteğiyle ayakta kaldığı iddiası temelsiz. Aşırı sağcılar ülkede iki parti tarafından temsil ediliyor: Sağ Sektör ve Svoboda. Bu partiler 2019 seçimlerinde yalnızca yüzde 2,5 oranında oy aldılar ve parlamentoya giremediler. Bu, diğer Avrupa ülkelerine kıyasla dahi düşük bir oran ve 2012 seçimlerinde yüzde 10,5 oranında oy alan Svoboda için büyük bir gerileme.

Fakat madalyonun diğer yüzü de var. Faşistler Ukrayna ordusu bünyesindeki Azov Taburu içinde görülebiliyorlar. 2014 yılında Doğu Donbass bölgesini ayrılıkçılara karşı savunma amacıyla kurulan paramiliter kuvvet, daha sonra Ukrayna resmi ordusuna katıldı. Rusya’nın 2022 istilasında önemli rol oynadı ve liman şehri Mariupol’u savundu.

ANA AKIM SİYASETTELER

Volodimir Zelenski’nin Yunanistan parlamentosundaki konuşmasına Azov Taburu’ndan bir askerin videolu mesajının yerleştirilmiş olması Yunanistan siyasetinde ciddi anlamda tepki çekmişti. Öncesinde yaşanan benzer bir olayda, İskoçyalı siyasetçiler Ukrayna Parlamentosu Sözcüsü Andriy Parubiy’i alkışlıyorlardı. Gazetecilerin sorularına geçildiğinde anlaşıldı ki bu kişi zamanında Neonazi kimliğe sahip Nasyonel Sosyalist Ukrayna Partisi’ne kuruculuk etmişti. Azov Taburu gibi bu partinin logosunda da Wolfsangel sembolü vardı.

Bu örnekler Ukrayna’nın Neonazi soruna temel düzeyde ışık tutuyor. Bir dönemin aşırı sağcı liderleri, sessiz sedasız ana akım siyasete entegre olmuşlardı. Bu noktada Stepan Bandera önemli bir örnek. Sovyetler Birliği ikinci dünya savaşı esnasında Nazi Almanyası ile savaşırken Bandera Naziler ile işbirliği yapıyordu. Rusya’nın desteklediği Rusya yanlısı başkan Viktor Yanukoviç’i deviren 2014 Euromaidan ayaklanmasından sonra ülkede 34 sokağa Bandera’nın ismi verildi.

Euromaidan ayaklanması Putin ve Batılı solcular da dahil olmak üzere birçok insan tarafından faşist (ya da faşistlerce desteklenen) bir darbe olarak tanımlanıyor. Ukrayna’nın Avrupa yanlısı siyasetçileri, insan hakları savunucuları ve Batı Avrupa hükümetleri bu iddiayı reddediyor ve darbeyi “halkın demokratik hareketi” olarak tanımlıyorlar.

Gerçekler ise arada bir yerde. İsyana Neonazi milisler destek vermişti. Fakat binlerce hak savunucusu da Ukrayna’nın Batı Avrupa ile ittifak içinde, aydınlık bir gelecek yaşamasını istediği için sokaktaydı.

Eylemleri anayasal darbe olarak görmek de mümkün. Avustralya’nın solcu Başbakanı Gough Whitlam’ı 1976 yılında, Brezilya’da Dilma Rousssef’i 2016’da deviren eylemler gibi, bu eylemler de ABD tarafından “teşvik” edilmişti.

Ukrayna’nın Neonazileri ana akım siyasete kabul etmesi eşi görülmemiş bir durum değil. Hırvatistan zamanında Nazi işbirlikçilerini kabul etti, Polonya ise Holokost’ta Polonyalıların da rol oynadığını kabul etti. Macaristan’da kısa süre önce yapılan seçimlerde Jobbik partisi “paramiliter” üniformalarını çıkardı, liberaller ve muhalefet ittifakı kurdu, Neonazi kimliğinin geçmişte kaldığını öne sürdü.

SAĞCILARLA FLÖRT

Rusya’nın utanç verici yabancı düşmanlığı ve antisemitizm geçmişi var. Putin de aşırı sağcılar ile flört etmesi ile biliniyor. Ukrayna’da olduğu gibi Rusya’da da Neonazi semboller Sovyet döneminde yasaklanmıştı. Fakat faşizmi kazara bir “dış etki” olarak tanımlayan Varşova Paktı ülkeleri, 1991 yılından sonra faşizmin bu topraklarda yeniden doğmasına katkıda bulunmuş oldular.

Peki, Rusya’nın aşırı sağcıları bugün neredeler? Ekim darbesinde rol oynayan Neonazi gruplar çoktan dağıldılar. Fakat sağcı-milliyetçiler Putin için kullanışlı müttefikler oldular. 2000’li yıllarda yaşanan “renk devrimleri” esnasında kendini tehlikede hisseden Putin, hükümetinin sahip olduğu desteği pekiştirmek için aşırı sağcılar ile ittifaka girişti. Fakat nihayetinde bu gruplar yine Putin karşıtı cenaha katıldılar ve neticede bazıları yasaklandılar.

Her şeye rağmen bazı aşırı sağcı Rus gruplar süregelen krizde Putin’e destek veriyorlar. Rusya Emperyal Hareketi denen bir grup ABD’nin terör örgütü listesinde. Kremlin yanlısı paralı askerlerden oluşan Wagner Grubu ile bağlantıları var ve Afrika, Orta Doğu ve Ukrayna’da çeşitli faaliyetler yürütüyor. Kremlin bu gruplar ile ilgili herhangi bir bilgisi olduğunu dahi kabul etmiyor. Teoride Rus mahkemeleri tarafından yasaklanmış olan Erkek Devlet isimli bir grubun halen on binlerce üyesi var ve internet platformlarında savaşa bolca destek veriyor.

Putin’in otoriter başkanlığı milliyetçilik üzerine kurulu ve yabancılara yer yok. Önyargılar hoşgörüyle karşılanıyor ve hatta teşvik ediliyor (başta homofobi ve ırkçılık özelinde). Bu koşullarda aşırı sağ görüşler kolayca çoğalabiliyor. Devlet Neonazi hareketlerle çeşitli şekillerde mücadele etmeye çalıştıysa da, bunu siyasi konjonktür gereği yaptı ve benzer uygulamaları solculara karşı da gerçekleştiriyor.

Putin dünyanın farklı yerlerinde aşırı sağcılar ve milliyetçi otoriter devletler tarafından yüceltilen bir figür. ABD’de şöhret kazanmış Yahudi düşmanı ve “beyaz üstünlükçüsü” Nick Fuentes, mart ayında yapılan Önce Amerika Siyasi Hareketi Konferansı’nda “Putin’e alkış” diye çağrıda bulundu ve çağrısı kongre üyesi Marjorie Taylor Green tarafından karşılıksız bırakılmadı. Putin ayrıca son zamanlarda batının “alternatif sağ” akımını taklit etmeye çalışıyor. Kısa süre önce “iptal kültüründen” şikayet etti ve JK Rowling’in maruz kaldığı transfobi suçlamaları hakkında konuştu.

Günün sonunda, Putin’in Ukranya’yı “Nazilerden arındırma” iddiası hinlik ve fırsatçılıktan ibaret. Ukrayna’da Neonaziler olması, her gün savaş suçlarının işlendiği korkunç bir istila ile karşı karşıya kalan Ukrayna halkıyla dayanışma önünde bir engel değil.

Fakat gerek Ukrayna, gerek Rusya ve gerek diğer ülkeler için Nazilerden arınma, muhakkak şart. Bu bir devlet projesi olamaz; faşistlerle iş tutmuş küresel bir gücün projesi ise asla olamaz. Daha ziyade, tabandan gelen toplumsal bir proje olmalı. Emperyalizm karşıtı sol hareket bu tür toplumsal projeleri daima desteklemeli. Bu da ancak savaşın ve otoriter devletlerin hüküm sürmediği bir dünyada mümkün olabilir.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: New Internationalist