İktidar, hayatın her alanında gericiliği yaymaya çalışırken laikliğin kırıntısına bile düşman. Ülkelerinde kurulan şeriat rejiminin etkilerini anlatan İranlılar ise uyarılarda bulundu. İranlılar, Türkiye’deki siyasal İslamcı rejime karşı laikliğin ve kesintisiz mücadelenin önemini vurguladılar.

Ülkeleri şeriat rejimine mahkûm edilmiş İranlılar uyarıyor: Laiklik için ayağa kalkma zamanı
Erdoğan, Mersin mitinginde kürsüde olduğu anlarda kalabalığın arasından ‘‘Şeriat istiyoruz’’ sloganı atıldı. (Fotoğraf: AA)

Öncü DURMUŞ

AKP iktidarının yarattığı gericilik dalgası toplumun her alanına yayılmaya çalışılıyor. Devlet eliyle beslenen tarikat ve cemaatler bir yana, kamusal alanların siyasal İslamcı rejim doğrultusunda dönüştürülmesi de ülkede bu gerici dalgayı artıran müdahaleleri oluşturuyor. Eğitim alanındaki ÇEDES uygulamalarından müfredat değişikliklerine sağlıktan hukuka kadar neredeyse her alan bu gerici yapıların tekeline bırakılmaya çalışılıyor. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın şeriat açıklamaları, iktidarın vakıf ve derneklerle kurduğu ilişki de ülkedeki bu gerici azınlığa güç verirken gericiler miting alanlarında dahi ‘şeriat’ sloganlarını rahatlıkla dillendirebiliyorlar. Buna rağmen ülkenin dört bir yanında laiklik mücadelesini sürdüren, gericiliğe geçit vermeyen milyonlar da direnmeye devam ediyor.

Saray rejiminin gericiliği besleyip büyüttüğü koşullarda kendi ülkelerinden yaşadıkları deneyimlerle Türkiye’deki mevcut durumu değerlendiren İranlı Gazeteci Nazanin Moghadam, İranlı Akademisyen Dr. Sepideh Darvishi ve İranlı sinemacı Ali Yusefi BirGün’e konuştu.

MÜCADELE BİR AN BİLE BIRAKILMAMALI

Türkiye’de ‘Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi’ alanında doktorasını sürdüren İranlı Gazeteci Nazanin Moghadam, kendi deneyimlerinden yola çıkarak, ülkede şimdilik dikkate alınmayan şeriat söylemleri hakkında dikkatli olmanın ve mücadelenin elden bırakılmaması gerektiğini dile getirdi.

Bu söylemlerin öncelikle azınlık bir grup eliyle başlatılmasının tehlikesine değinen Moghadam, şöyle konuştu:

“Azınlıkların başlattığı bu söylemler, halkın en küçük topluluğunda bir an da çoğalmaya başlar. Öncelikle bu söylemler kadınlar üzerinden devam eder. ‘Kocalarınızı kaybetmek istemiyorsanız kapanın, kapanırsanız çözülmeyecek sorunlarınız yoktur’ diye bir propaganda yürütülür. Örgütsüz, bilinç düzeyi düşük toplumlarda da bireyler kendi sorumluluğunu alamayacak hale gelmeye başlar. Kadınlar böylelikle erkek egemenliğinin altında ezilmeye başlar ve şeriat bunu güçlendirir hale gelir.”

Egemenler açısından da teokratik rejim ile halkı yönetmenin daha kolay olduğunu söyleyen Moghadam, "Oluşan din egemenliği de hem toplumun yarısını yok sayıyor hem de geri kalan halkın unsurlarıyla kendilerinin yönetimini kolaylaşıyor. Dolayısıyla bireylerin kendi özgür düşüncesi ile hareket halini ortadan kaldırıyor. Özellikle kadınlar sistemin işleyişi içinde obje haline geliyor. Ve hüküm sürülmesi kolaylaşıyor" dedi.

Nazanin Moghadam

LAİKLİĞİN KAVRANMASI ÇOK ÖNEMLİ

Eşitsiz koşulların, Devlet egemenliği, din egemenliği, erkek egemenliği gibi argümanlarla gizlendiğini ve bu argümanların savaşta ve oy sandıklarında kullanılacak aparatlar oluşturduğunu da söyleyen Moghadam, “Toplumu da içeriden parçalamaya başladıklarında aslında tek amaçları kendilerini yaymak olan, güçlerine güç katmak olan hâkim sınıf, bunu ‘Allah’ için yaptıklarını öne çıkaracak. Savaşmaktan geri kalmayacak, egemenliğini sürdürmek için şeriat çağrılarına sarılacak. Yani sizin ölüm gibi korku mekanizmalarıyla hareket etmenizi sağlayacak. Bu da insanların bana dokunmayan yılan bin yaşasın görüşünü besleyecek. Ancak tüm bu aşamalar itibarıyla Türkiye’de yaşayan insanların önünde birçok örnek var. Cumhuriyet’in sizlere getirdiği en büyük kazanım laikliğin önemini kavramanız gerekli” ifadelerini kullandı.

GEÇ OLMADAN MÜDAHALE EDİLMELİ

İran ve Afganistan’da yaşananların Türkiye’de yaşayan insanlara örnek olabileceğini belirten Moghadam, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“İran’da Afganistan’da yaşananları görmüyor musunuz? Sizi yönetenler şimdilik sarıklı değil diye aynı süreçleri işletmeyeceğini mi düşünüyorsunuz? Bu yaşananlar giyim kuşamın çok ötesinde ideolojik hamlelerdir. Dünya egemen sınıfının halklar üzerindeki müdahaleleridir. Yıllarca verilen mücadeleler unutulmamalıdır. Sonra her şey için çok geç olabilir.

Çünkü İran’da da ilk başta oluşan şeriat çağrıları kadınlara eşitlik söylemleri ile ortaya çıktı. O zamana göre din özgürlük yaratacaktı, bağımsızlık din üzerinden sağlanacaktı, ancak zamanla anlaşıldı ki din de özgürlük diye bir şey yoktur. Baskı vardır ve biz onu sonuna kadar yaşadık. Kral, cumhurbaşkanı kim yönetiyorsa yönetsin din kisvesi altında uygulanan yönetim şeklinde o ‘Allah’ın’ yerine konuşmaya başlar ve ona karşı çıkılmaz noktalara kadar gelinebilir. Böylelikle yöneten sınıf toplumu daha kolay idare edebilecek ve ona karşı gelenler Allah’a karşı çıkmış olacaktır. Dolayısıyla her şeyden önce aydın, ilerici, laik, toplumun ileri gelenlerinin mücadeleden vazgeçmemesi ve örgütlenme arayışlarını bırakmaması gerekiyor. Mücadeleyi elden bıraktığımız gün kendimize ait olan hakları talep etmediğimiz gün yarınlarımız hep tehdit altında olacaktır”

ŞERİAT HÂKİM SINIFIN YÖNETİM MEKANİZMASIDIR

İran Devrimi’nden hemen sonra rejimin ilk işinin peçe kanunu olduğunu söyleyen Moghadam,  “Kadınların doğrudan protestoları ile bir süre kanunun gelişi yavaşlatılsa bile ulemanın araya girmesi ve İran Irak arasındaki gerilim de fırsat bilinerek kanun yasalaştırıldı. Şeriat kanunu sadece bir kontrol mekanizmasıdır. Toplumu baskılamak için kullanılan bir yöntemdir ve toplumun geleceği için mücadele edilmelidir. En başta da kadınlar olarak tüm dünya üzerinde birleşik bir mücadele zeminlerini örgütleme yöntemlerini bulmamız gerekir” dedi.

KARANLIĞI GÖRMEK İSTEYENLER İRAN’A BAKSIN

İranlı Akademisyen Dr. Sepideh Darvishi ise eğitimdeki gericileşmenin altını çizdi. “İran’da anaokulundan itibaren İslami dersler veriliyor ve bu da çocukları hayli sıkıyor” diyen Darvishi, “İran’da devlet okulu ya da paralı okul fark etmeksizin hepsinde din dersleri zorunlu. 6-7 yaşlarında çocuklara zorla Kur’an ve hadisler ezberletiliyor. Yine aynı şekilde kız çocukları ilkokuldan bazen ise anaokulundan itibaren başlarını kapatmak zorunda kalıyorlar. Ramazan ayında sokakta ve kamusal alanlarda yemek yemek, su içmek kesinlikle yasak, cezası kırbaç. Başörtüsü zorunlu. İmam nikâhı zorunlu ve tek seçenek. Bütün bu baskılar insanları dinden uzaklaştırıyor. Türkiye’de imamhatipler, özel eğitim kurumları, kolejler aracılığı ile bu fikir işlenebilir hale getirilebilir. Şeriat fikri başlangıçta güzel duyuluyor belki ama sonra iç yüzü ortaya çıkıyor, iş bambaşka boyutlara varıyor. Şeriat isteyenler İran’ın haline bakabilirler” ifadelerine yer verdi.

Dr. Sepideh Darvishi
Iranlı yazar ve araştırmacı

LAİKLİĞİ MUHAFAZA EDEMEDİK

Arabistan’ın bile yavaş yavaş sekülerleşmeye başladığını vurgulayan Darvishi, şöyle konuştu: “Şah rejimi gidince İslam Devrimi oldu İran’da. Şah Rejimi sırasında laiklik uygulanamadı, muhafaza edilemedi. İran'da Muhammed Rıza Şah döneminde refah vardı, özgürlük vardı, ekonomi çok iyiydi, olmayan tek şey laiklikti. Şah İslam'a çok bağlı olduğundan ve şeriat ehli ile çok yakın ilişkiler içinde olduğundan İran'da laiklik kurmadı. Mollalar bu durumdan güç kazandılar ve şaha karşı ayaklanmasına neden oldu. Nihayet o acı olay 1979 yılında yaşandı. İran'da İslami ama diktatörce ve terörist bir rejim hüküm sürüyordu. En başarılı ülkeler politikaları laikliğe dayanan ülkelerdir. Bir iktidar iktidarda kalsın diye siyasette yalan, aldatma, rekabet, iftira ve her türlü ahlak dişi şeyler vardır. Din kişisel statünün dışına çıktığında, devlet adamları kendine, sizin özel hayatınıza, ibadetlerinize, dindarlığınıza müdahale etmekten geri kalmıyor.”

SAHİP OLMADIĞINIZ BİR ŞEY YOK

İranlı Sinemacı Ali Yusefi de dinin yönetimsel olarak nasıl kullanıldığının altını çizdi. Yusefi, “Dini yönetimin temeli, tek bir dini kabul etmek ve diğer din ve inançları göz ardı etmektir.  Dini yönetimler en kötü yönetim türüdür çünkü hiçbir koşulda eleştirilemezler.  Hükümetlerini eleştirmeyi Tanrı'yla savaşla eşdeğer görüyorlar.  İslam Cumhuriyeti hükümeti de aynı yöntemi izliyor.  Orta Doğu’da ve dünyada eleştirmenleri infaz ediyor veya hapsediyor ve büyük terörist faaliyetlerle ilgileniyor;  Kendisini Allah'ın yeryüzündeki temsilcisi olarak görüp ülkem İran'ı ve halkını yıkıma sürüklemiştir.  Yöneticiler ve yetkililer diktatör, yağmacı ve insanların hayatlarının katili haline geldi” dedi.

Yusefi, “Türkiye’deki kardeşlerime şunu söylüyorum, şu anda sahip olmadığın neyi arıyorsun? Her insanın diğer insanlarla eşit haklara sahip olduğu sürece Türkiye ilerleme yolunda olacaktır. Dini veya herhangi bir inancı dayattığımızda her zaman tam tersi sonuç alırız” ifadelerini kullandı.