Uludağ’da yeniden rant paylaşımı
Fotoğraf: BirGün

Prof. Dr. Erdoğan Atmış
Ormancılık Politikası Uzmanı

Milli Park adlı şarkısında; “…Bir oyun oynanır oyalanırız / Orman değiliz artık / Milli parkız” diye mırıldanan Mazhar Alanson, şarkısının sözlerini “Milli park değiliz artık / alan başkanlığıyız” şeklinde değiştirmeli artık. Çünkü birileri korunan alanlar üzerinde ciddi oyunlar oynayarak, oyalanıyor

Uludağ Milli Parkı’nın bir bölümü geçen hafta TBMM’de kabul edilen bir yasayla “Alan Başkanlığına” dönüştürüldü. Yasa cumhurbaşkanı tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek. Başta Bursa Su Kolektifi olmak üzere birçok demokratik kitle örgütünün yasanın çıkmasını önlemek için gösterdiği çabalara iktidar tarafında kulak veren olmadı. Uludağ Milli Parkı’nın başına gelen bu durum, ülkedeki korunan alanların aslında korumadan çok kullanım amacıyla yönetildiğinin en somut örneklerinden biri. Çünkü iktidar başta ormanlar olmak üzere, bütün doğal varlıklarımızı, ekonomik “kalkınma“ için bir kaynak olarak gören çok dar bir görüş açısına sahip. İktidarın bu yaklaşımdan hareketle uygulamaya kalktığı politikalar ülkedeki ormansızlaşmayı her geçen gün biraz daha artırdığı gibi, korunan alanları da korumasız hale getiriyor. Uludağ Milli Parkı’nda bugün yaşananları anlamak için ülkedeki korunan alan yönetimi anlayışını yakından tanımak gerekiyor.

MİLLİ PARKLAR LUNAPARK OLDU

Korunan alanlarda yaşanan çatışmaların önemli bir kısmı bu alanların turizm ve rekreasyona açılmasından kaynaklanıyor. Bu alanları turizme açmak için yeni yollar, binalar yapmak ve cazibe merkezleri oluşturmak gerekiyor. İktidar partisi AKP, 2018’deki seçim beyannamesinde 2017 yılında 25 milyon olan ziyaretçi sayısını, 2023 yılında 125 milyona çıkartmayı vaat etti bile. Yöreye dışarıdan gelen kişilerin korunan alandan talepleri ve bu talepleri karşılamak için inşa edilen altyapı ve üstyapı tesisleri hem korunan alanın ekolojik bütünlüğüne hem de yerel halkın yaşantısına zarar veriyor. Aynı şekilde kent (şehir) ormanları dahil bütün mesire yerleri, özel işletmelere yeni iş imkanları oluşturacak şekilde planlanıyor artık.

Korunan alanların asıl işlevi rekreasyon değildir. Korunan alanlar ulusal ve uluslararası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerlerini, yaşam ortamlarını, yaban hayatını, biyoçeşitliliği korumanın öncelikli olduğu alanlardır. Bu nedenle buralara insanların girişi sınırlandırılır, ancak bir kısmına o da taşıma kapasitesini (ekosisteme zarar vermeyecek miktar) aşmamak üzere ziyaretçi girişine izin verilir. Oysa korunan alanlar veya ormanlardaki ziyaretçi sayısını arttırmak için buralarda cazibe noktaları oluşturma çalışmaları hızla devam ediyor. Bu yüzden bu alanlarda, otel, bungalow, çadır alanı vb konaklama yerlerinin yanı sıra kafe, lokanta, düğün salonu ve kır evi düğün alanı, at maneji vb. işletmecinin para kazanmasına dönük, alanı betonlaştıran ve kullanım yoğunluğunu arttıran tesisler inşa edilmesine hızlı bir şekilde devam ediliyor. Korunan alanlarda oluşturulmak istenen cazibe noktaları cam teras, salıncak, zipline, eğlence parkı, kanyon içi yapay yürüyüş yolları gibi aslında ekoturizm kapsamında yer almaması gereken uygulamalar, ekoturizme hizmet edeceği iddiasıyla yapılmaya devam ediyor. Tüm bu tesisler bu alanlardaki işletmecilerin işlerini arttırmaya yönelik olarak kalabalığa hitap eden, taşıma kapasitesinin çok üzerinde ziyaretçi girişine neden olan, gürültü ve çevre bozulmasını arttıran seçenekler. Bu yüzden milli parkları, meslektaşım Doç. Dr. Cihan Erdönmez’in tabiriyle lunaparka benzetmek mümkün artık.

Son zamanlarda medyada da yer bulan; Marmaris Milli Parkı’nda yapılmak isten otel ve devre mülk inşaatı, İstanbul Aydos ormanının ve Salda Gölü’nün millet bahçesine dönüştürülmesi, milli parkların odun üretimine açılması, av turizmiyle yaban hayatının gözden çıkarılması vb haberler, iktidarın doğal varlıkları “kalkınmaya” kurban etmekte olan uygulamalarından sadece bir kaçı. Bu kapsamda korunan alanları kullanılan alanlara dönüştürme sürecinde;

•Turizm amaçlı yapılaşmalar nedeniyle korunan alan sınırları daraltılıyor veya değiştiriliyor.

•Turizm ve maden tahsislerini kolaylaştırmak için yapılan düzenlemeler korunan alanlarda nitelik bozulmasına yol açıyor.

•Bazı korunan alan statülerinin izin vermediği uygulamalar, o korunan alanın statüsünün değiştirilmesiyle hayata geçirilebiliyor.

•Korunan alanları planlama çalışmalarının kimler tarafından yapılacağı piyasa koşulları tarafından belirleniyor.

•Korunan alanların yönetiminden sorumlu olan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünün birçok konudaki yetkilerinin başka kurumlara devredilmesiyle korunan alan yönetiminin etkinliği azaltılıyor.

•2007 yılından sonra gündeme getirilen yeni tabiat parkları anlayışı korumaya değil de rekreasyonel kullanıma dönük bir anlayıştan öteye gitmiyor.

Uludağ Milli Parkı’nda gündeme gelen alan başkanlığı ise henüz çoğu kişinin yakından bilmediği bir uygulama. Daha önce, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı 2014 yılında, Göreme Tarihi Milli Parkı 2019 yılında milli park statüleri kaldırılarak alan başkanlığına dönüştürülmüştü. Şimdi sırada 13 bin hektarlık büyüklüğe sahip olan Uludağ Milli Parkı’nın 2 bin hektarının alan başkanlığına dönüştürülmesi var. Alan başkanlığı, milli park statüsünden daha fazla koruma fonksiyonuna sahip midir diye sorarsanız, Kapadokya Alan Başkanlığı’nın peri bacalarında, jeopark alanında ve çevresinde oluşturacağı Göreme – Ortahisar Yol Projesi’ni yöre halkının peri bacaları zarar görecek şeklindeki tepkisine rağmen şıp diye hayata geçirmesi örnek verilebilir.

Bir milli park alan başkanlığına çevrilince oradaki yetki ve sorumluluk da Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan Kültür ve Turizm Bakanlığı’na geçiyor. Bakanlığın sahadaki birimi olan alan başkanlığının yetkilerini anlamak için kanunun “Uludağ Alan Planları” başlığını taşıyan 4. maddesine bakmak yeterli. Bu maddeye göre; Uludağ Alanında her tür ve ölçekte planların hazırlanması, yenilenmesi ve değiştirilmesi işlemleri alan başkanlığınca yürütülecek. Bu planlar;

•Uludağ Alan Komisyonun uygun görüşü ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın oluru ile alan başkanlığınca yapılacak onama sonrasında yürürlüğe girecek.

•Uludağ Alanı bütününde hazırlanacak olan üst ölçekli planın onaylanmasının ardından Alanın nazım ve uygulama imar planları etaplar hâlinde yapılabilecek.

•Uludağ Alanında bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilgili diğer idarelerce yeni plan onaylanamayacak.

•Uludağ Alan planı yapımı ve yürürlüğüne ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılan yönetmelik ile belirlenecek.

Uludağ Alan Başkanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanı donatıldıkları bu yetkilerle, 2 bin hektarlık bir alanda yeni tesislerin yapılması iznini verebileceği gibi, daha önce yapılmış kaçak yapı ve tesislerin imar izinlerinin verilmesini de sağlayabilecekler. Oysa alandaki kaçak yapıları ruhsata bağlamak için 1998 ve 2006 yılllarında da girişimler olmuş ve milli parkın alan başkanlığı yapılan bu kısmı, Bakanlar Kurulu kararıyla milli park sınırları dışına çıkarılmıştı. O zaman da Bursa’daki demokratik kite örgütlerinin girişimiyle bu kararların iptali için dava açılmış ve Danıştay bu itirazları haklı bularak Uludağ Milli Parkı’nın parçalanmasına izin vermemişti. 2006 yılından beri aradan geçen süre içinde bu yönde sürdürdükleri girişimlerini bir türlü sonuca ulaştıramamış olan şirketler, sonunda politikacıları “ikna” etmiş olmalı ki, daha önce Gelibolu ve Kapadokya’da uygulanmış olan bu alan başkanlığı formülüne sarıldılar. Alan başkanlığı, daha önce mevzuatın izin vermediği yağma işinin kanuna bağlanması ile birlikte, artık sadece orada kaçak tesisi olanların değil, yeni tesis kurmak isteyenlerin de önü açılacak. Hazırlanacak yeni planlar doğa korumayı değil, mevcut ve yeni yapılacak beton tesislerin sayı ve kapasitesini artırmayı hedefleyecek. Yani Uludağ biraz daha betonlaşacak ve kalabalıklaşacak.

Şimdi Uludağ’ın rantı yeniden dağıtılıyor. Fakat bu sefer şarkıda söylenen gibi oyunlar oyalanmak için değil, kasaları doldurmak için yeniden oynanıyor.