Uluslararası Af Örgütü: İklim değişikliğinin yol açtığı acil durum insan hakları krizidir
Uluslararası Af Örgütü, yayımladığı iklim raporunda, iklim değişikliğinin yol açtığı acil durumun, "eşi benzeri görülmemiş bir insan hakları krizi" olduğuna dikkati çekti.
Uluslararası Af Örgütü, iklim değişikliğinin "insan hakları krizi" olduğuna işaret ederek, devletlerin bu konuda gereken adımları atmamasının insan hakları ihlali olduğunu bildirdi.
İngiltere merkezli örgüt, "Haklarımızı Yakmayın! İnsanlığı İklim Krizinden Korumak İçin Hükümetler ve Şirketler Ne Yapmalı?" başlığıyla yayımladığı iklim raporunda, iklim değişikliğinin yol açtığı acil durumun, "eşi benzeri görülmemiş bir insan hakları krizi" olduğuna dikkati çekti.
İklim krizinin ilerleyen dönemde temel hakları tehlikeye atacağının altı çizilen raporda, ilgili insan hakları sıralandı, devletlere ve şirketlere acil ve somut tavsiyeler verilmesinin yanı sıra yükümlülükleri hatırlatıldı.
Söz konusu raporun önsözünde şu ifadelere yer verildi:
"İklim değişikliği, mevcut ve gelecek nesillerin medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını ve nihayetinde insanlığın geleceğini tehlikeye atıyor. İklim değişikliğinin doğurduğu sonuçlar bir ülke veya topluluğu etkilediğinde, bunların yol açtığı zincirleme etkiler insanların onurlu bir yaşam sürme hakkından faydalanabilmesini ciddi ölçüde engelleyebilir, özgürlükleri tehlikeye atabilir ve hatta birçok durumda halkların kültürel varlığını topyekun tehlikeye atabilir."
Güncel durumun, geleceğe dair insanlığı nelerin beklediğini gösterdiğine işaret edilen raporda, "Şu anki, sanayi devrimi öncesi seviyelerin 1,1 santigrat üstünde olan küresel ısınma nedeniyle bile sıcak hava dalgaları, eşi benzeri görülmemiş orman yangınları, arka arkaya gelen yoğun tropik fırtınalar ve şiddetli kuraklıklar gibi yıkıcı etkilere tanık oluyoruz." bilgisi verildi.
"KADINLAR, YERLİ HALKLAR VE ENGELLİLER İKLİM FELAKETLERİ KARŞISINDA DAHA FAZLA RİSK ALTINDA"
Raporda, iklim değişikliğinin, deniz seviyesinin yükselmesi gibi yavaş yavaş hissedilen etkileriyle birlikte bu olayların, milyonlarca insanın yaşam, su, gıda, barınma, sağlık, hijyen, çalışma, sağlıklı çevre ve kendi kaderini tayin hakları gibi insan haklarından ayrımcılığa, insanlık dışı ve alçaltıcı muameleye maruz kalmama hakkı gibi haklardan yararlanmasını ciddi şekilde engellediği belirtildi.
"İklim değişikliği küresel bir sorun olmasına rağmen, halihazırda çeşitli ve kesişen ayrımcılık biçimlerine maruz kalmış veya yapısal eşitsizlikler ve kökleşmiş uygulamalar nedeniyle veya kaynakları, gücü ve ayrıcalıkları adaletsiz şekilde dağıtan resmi politikalar sonucunda ötekileştirilen kişi ve grupları orantısız şekilde etkilemektedir." ifadesi kullanılan rapor ayrıca, kadınlar, yerli halklar ve engellilerin iklim felaketleri karşısında daha fazla risk altında olduğuna işaret etti
İklim değişikliğinin bu grupları ve cinsiyet, sınıf, kast, ırk, azınlık statüsü, engellilik, yaş ve göç durumu temelinde ötekileştirilen diğer insanları nasıl etkilediğine de değinilen raporda, şu ifadelere yerildi:
"İklim krizi gelişmekte olan ülkelerdeki insanları, özellikle de düşük rakımlı küçük ada ülkeleri ve en az gelişmiş ülkelerdeki insanları sadece iklimle ilgili afetlere maruz kalmaları nedeniyle değil, aynı zamanda, sömürgeciliğin kalıcı sonuçları da dahil bu olayların etkilerini arttıran siyasi ve sosyoekonomik faktörler nedeniyle de orantısız şekilde etkiliyor. İklim değişikliği sadece sömürgeciliğin etkilerini sürdürmekle kalmıyor, aslında sömürge imparatorlukları kurmuş devletler ve geride bıraktıkları yerleşimci toplumlara dayanan devletler tarafından inşa edilen yeni bir atmosferik sömürgecilik biçimi yaratıyor."
İklim bilimciler James Hansen ve Makiko Sato'nun, 1751-2014 yıllarında ABD, İngiltere ve Almanya'nın küresel ortalamanın en az 6 katı kişi başına kümülatif sera gazı emisyonu ürettiğini gösterdiğini aktaran raporda, Rusya, Kanada ve Avustralya'nın küresel ortalamanın 4 ila 5 katı sera gazı ürettiğinin altı çizildi.
"EN ZENGİNLER KARBON EMİSYONLARINDA EN FAZLA SORUMLU OLANLAR"
Raporda, iklim değişikliğinin sorumluluğunun, dünya çapında ayrıcalıklarla yakından bağlantılı olduğuna dikkat çekilerek, şunlar kaydedildi:
"(Uluslararası sivil toplum kuruluşu) Oxfam, 1990'dan 2015'e kadar dünya nüfusunun en zengin yüzde 10'unun (yaklaşık 630 milyon kişi), dünyadaki kümülatif karbon emisyonlarının yarısından fazlasından sorumlu olduğunu, en yoksul yüzde 50'nin (yaklaşık 3,1 milyar kişi) ise kümülatif emisyonların sadece yüzde 7'sinden sorumlu olduğunu hesaplamıştır. Dünya nüfusunun en zengin yüzde 1'i, dünyanın daha yoksul yarısının toplamından iki kat daha fazla karbondioksit salınımından sorumlu."
Raporda, iklim kriziyle mücadele için insan haklarının esas alınması, öncelikle varlıklı ülkelerin hızla harekete geçmesi, fosil yakıtlardan vazgeçilmesi, uluslararası iş birliği ve şirketlere yönelik düzenlemelerin yanı sıra tavsiyeler yer aldı.
(AA)