2022 bize bolca moral bozucu olgu sundu fakat ümitlenmemizi haklı kılacak şeyler de oldu. Ne olursa olsun kanıtlara odaklanmalıyız. 2023 başlıyor ve ümidimizi yitirmemeliyiz. Senenin son günlerine girerken, duruşumuz bu olmalı.

Ümidi yeni yılda da asla yitirmemeliyiz
İngiltere’de halk fatura zamlarını protesto etmişti. (Fotoğraf: AA)

Jonathan FREEDLAND

Kışın kasvetli pusunun ardında kış güneşini görmek mümkün. Yeni yıl tatili için bir araya gelen aileler fotoğraflarda bile gülümsemekte zorlanırken, bu güneşi görmek epey çaba gerektirebilir. Sebepler malum… Faturalarımız artıyor, kiralar kontrolden çıkıyor, alım gücümüz eriyor, yaşamını sürdürmek için gıda yardımlarına bel bağlayan insanların sayısı artıyor, sağlık hizmetleri kötüleşiyor, temel hizmetler dahi grevler neticesinde kilitlenme noktasına geliyor, zalim bir savaş Avrupa’yı kasıp kavuruyor ve iklim değişikliği dünyanın çeşitli coğrafyalarında daha şimdiden kaos yaratıyor.

2022 yılı bize bolca moral bozucu olgu sundu fakat ümitlenmemizi haklı kılacak şeyler de oldu. Son 12 ayda gördük ki, her şeye rağmen ümit beslememizi sağlayacak şeyler de oluyor. İngiltere ile başlayalım. Geçtiğimiz sene bu zamanlarda Boris Johnson ve muhafazakar parti, rezillikten rezilliğe koşuyordu. Başbakanlık konutunda karantina günlerinde partiler düzenlendiği söylentileri yayılırken, Johnson ve meslektaşları hiçbir utanç belirtisi göstermiyorlardı. Johnson adeta ancak onursuz bir adamın sahip olabileceği bir “süper güce” sahipti.

Fakat Johnson bu defa yeni yılı Başbakanlık konutunda ya da müsteşarları ile geçirmeyecek. İtibarını kaybetti, görevinden ayrılmak zorunda kaldı, kendi partisi tarafından istifaya zorlandı. Evet, hala ekmeğini kazanıyor (son zamanlarda yaptığı dört konuşma için bir milyon sterlin aldığı söyleniyor). Tekrar iktidara dönmeye çalışabileceği de söyleniyor. Fakat olmayı planladığı yerde olmadığı kesin. Kazandığı zaferi heba eden bir siyasetçi olarak kalacak.

ABD’de ise son sözü söylemek seçmene kaldı. Kongredeki cumhuriyetçiler, ayaklanma çıkarma gayesindeki Donald Trump’a dur deme yetkilerini kullanmadılar. Trump’ın seçimi reddetme stratejisini kucakladılar ve hep birlikte demokrasiye saldırdılar. Fakat Kasım ayında yapılan ara seçimlerde de gördük ki Amerikalılar Trump’ı ve yardakçılarını öyle hemen affetmiyorlar. Küçük Trump’lar bir kez daha hezimete uğradı.

Johnson ve Trump’ın çöküşü “demokratik dirayet” göstergesi olsa da, aynı delilleri her yerde görmüyoruz. Benjamin Netanyahu İsrail koalisyon lideri oldu ve İsrail’de iktidarı koltuğuna oturdu. Bu koalisyonun ortakları arasında ırkçı sağcılar da var. Fakat Brezilya’ya dönüp baktığımızda, Jair Bolsonaro’nun da kaybedenler kulübüne girdiğini görüyoruz. Fransa’nın Marine Le Pen’i de bu kulübün üyeleri arasında. Bunları sevinilecek şeyler olarak görmüyorsanız, tersi olsaydı neler hissederdiniz, bir düşünün.

Dünyanın otoriter liderlerinin hayranlık duyduğu Vladimir Putin de 2022’ye itibar kaybıyla veda edecek. Ukrayna’yı istila emrini verdiğinde, Ukrayna halkının ve topraklarının yeni hükümdarı olacağını sanıyor, I. Petro gibi bir hükümdar olacağını düşünüyordu. Ama öyle olmadı ve Rusya’nın “küçük komşusu” Ukrayna bu planlara karşı koydu, Batı dünyasının unutmaya yüz tuttuğu bazı gerçekleri adeta tüm dünyaya hatırlattı. Gözlerimiz önünde yaşanan tüm iki yüzlülüklere ve başarısızlıklarına rağmen, Batı’da denenen özgürlükçü ve demokratik rejim modeli “tercih sebebi” olmayı sürdürüyor.

Diğer yandan savaşları dahi “devede kulak” bırakan bir kriz süregeliyor; iklim değişikliği. Gezegen yanıyorsa, sınırlar kimin umurunda ki? Kasım ayında yapılan İklim Zirvesi, hak savunucuların beklediği neticeleri doğurmadı fakat 2022 yılı, bu devasa krizden nasıl kurtulabileceğimize dair ipuçları veren bir yıl oldu. ABD’li bilim insanları, karbonsuz enerjiye giden yolda önemli bir atılım gerçekleştirdiklerini duyurdular. Atıksız nükleer füzyon ile enerji üretiminin “prensipte” nasıl işleyebileceğine dair önemli bir deneyi başarıyla tamamladılar. Tabii buna şerh düşmemiz şart… Bu teknolojinin kavramsal düzeyde ispatı, ticari enerji üretimine dönüşmesinden apayrı bir konu ve iklim değişikliğinin seyir hızı düşünüldüğünde en nihayetinde işimize yaramayabilir. Fakat doğru yönde atılmış bir adım, yine de bir adımdır.

Meslektaşım George Monbiot’un “geliştirdiğimiz en önemli çevresel teknoloji olabilir” dediği “hassas fermantasyon” konusunu da anmamız gerekir. Bu teknolojiyi gıda üretim alanında kullanabilir; yeryüzü kaynaklarının çok daha küçük bir bölümünü kullanarak et, yumurta, süt ve balık tüketiminin yerini alacak üretim süreçleri tasarlayabiliriz. Bu konuda da halen önemli bilinmezler olsa da, insanlığın kendi kazdığı çukura düşmekten nasıl kaçabileceğinin sırrı 2022’de tanıklık ettiğimiz bu gibi çalışmalarda gizli.

İyimserliği ile nam salmış yazar Malcolm Gladwell ile bu senenin son baharında bir araya gelme şansım oldu. İklim krizine ve olan biten diğer her şeye baktığımızda, kötümserliğin ne denli kaçınılmaz hale geldiğinden dem vurdum. Verdiği yanıtta, “1945 yılında Los Angeles’ta yaşayan bir Afrikalı-Amerikalı olsan, plaja girmeye çalıştığın için tutuklanırdın” dedi. “1970 yılında hostes olmaya çalışan bir kadın olsan, bir grup erkeğin önünde yürümen, vücudunun ölçülerini almalarına razı gelmen gerekirdi. Beyaz değilsen, 32 yaşından genç değilsen ve vücut hatların mükemmel değilse, işi alamazdın” diye de ikinci bir örnek verdi. Bunlar kısa süre önceydi. Diğer bir deyişle, “değişim” daima gerçekleşen bir şeydir. Gladwell’in sözleriyle, “Ne zaman elime bir tarih kitabı alsam, bugüne dair umudum güçleniyor.”

Siyasete bakıyorum. Brexit’in İngiltere için ne büyük bir felaket olduğunu bir kez daha düşünüp üzüntüye boğulabilirim. Fakat bu hafta yayınlanan ve tüm ana akım medya organlarında yer alan istatistiği düşünüp gerçeklerin ortaya çıktığına sevinmeyi tercih ediyorum. Yayınlanan yeni bir rapor, Avrupa Birliği’nden ayrılmanın İngiltere halkını yoksullaştırdığı kanıtlandı.

Gereksiz duygusallık yaptığımı düşünebilirsiniz. Fakat bence kanıtlara odaklanmalı ve kararlı olmalıyız. 2022 bitiyor, 2023 başlıyor ve ümidimizi yitirmemeliyiz. Senenin son günlerine girerken, duruşumuz bu olmalı.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Guardian