SÜLEYMAN ARIOĞLU Devrimci öğretmen Ziya Gül, 40 yıl sonra geçmişin izinde Karadeniz’de bir yolculuğa çıkıyor. Gül’ün Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan Giresun Yol Hikâyeleri adlı kitabı, Karadeniz’in, öğretmen örgütlenmesinin, fındık mitinglerinin, halkın yaşam alanları üzerinde söz sahibi olmalarının odağında bulunduğu bir anı-anlatı-tarih çalışması. Gül, Türkiye yakın tarihini biçimlendiren devrim ve demokrasi uğraşını, antifaşist mücadeleyi anlatıyor. Darbeler 1944’te […]

Unutulmasınlar diye…

SÜLEYMAN ARIOĞLU

Devrimci öğretmen Ziya Gül, 40 yıl sonra geçmişin izinde Karadeniz’de bir yolculuğa çıkıyor. Gül’ün Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan Giresun Yol Hikâyeleri adlı kitabı, Karadeniz’in, öğretmen örgütlenmesinin, fındık mitinglerinin, halkın yaşam alanları üzerinde söz sahibi olmalarının odağında bulunduğu bir anı-anlatı-tarih çalışması. Gül, Türkiye yakın tarihini biçimlendiren devrim ve demokrasi uğraşını, antifaşist mücadeleyi anlatıyor.

Darbeler

1944’te Eynesil’de doğan Gül’ün yaşamında da darbeler, kuşağının pek çok devrimcisi gibi dönüm noktaları. Öğrenciyken tanıştığı 27 Mayıs darbesi ve onu izleyen 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, e-muhtıra ve son olarak 15 Temmuz’a uzanan darbeler… Gül’ün topluma ağır bedeller ödeten darbelerle ilgili kavrayışı yalın: “Darbeler insanlığa karşı işlenmiş suçlardır. Olay basittir. Yönetilenlerin sesinin çıkmaması, sömürü çarkının engelsiz işlemesi için yapılır. Bir devlet büyüğünün dediği gibi ‘ayaklar baş olmasın’ diye…”

Dinamik bir tarih anlatısı

Ziya Gül de zaten toplumun şahlanışa geçtiği 1960 ile 1980 arasında ‘ayakların baş olmasının’ tarihini anlatıyor. Bu, geçmişle bugün, geçmişle daha eski geçmiş arasında gidip gelen, toplumsal sorunların tarihselliğini ortaya koyan dinamik bir tarih anlatısı. Gül, Ermeni soykırımını, Kürt sorununu, Gezi’yi, neoliberal tahakkümü ve karşı devrimci akımların şaha kalktığı süregiden baskı rejimini anlatıyor.

‘Gözdağı verip çekildiler’

Gül’ün yaşamının dönüm noktası, “sosyal gelişme ekonomik gelişmenin önüne geçti” diyen 12 Mart darbecilerinin kapatacağı Türkiye Öğretmenler Sendikası’na (TÖS) 1967’de üye olması. İlginç ama takip ettiği ilk siyasi dava da bu dönemde, ‘Sosyalist Türkiye’ adlı kitabı nedeniyle yargılanan bir hâkiminki olur: Ali Faik Cihan. “Alucra’da hâkimler varmış!” 12 Mart için “gözdağı verip çekildiler” diyor Ziya Hoca. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ı idam edip, Mahir Çayan ve 9 arkadaşını; Kadir Manga, Sinan Cemgil, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir ve İbrahim Kaypakkaya’nın da bulunduğu dönemin en iyi yetişmiş onlarca gencini katlederek… Ve Harun Karadeniz’i tedaviden yoksun bırakarak cezaevinde ölüme terk ederek…

İşte 12 Eylül’le durdurulacak, Karadeniz gibi coşkun dalgalı, yaklaşık 10 yıllık bir yaşam kesiti de böylece başlar: Fındık mitingleri, eğitim kampanyaları, örgütlenme çalışmaları, antifaşist mücadele ve ödenen bedeller, kaybedilen canlar…

Fındık mitingleri

Ziya Hoca anlatıyor: “Ünye, Fatsa, Ordu, Bulancak, Giresun fındığın memleketi. Borsa Hamburg’ta kurulur, Karadeniz kentlerinden Hamburg’a uzanan bir şebeke akla gelmedik dalaverelerle üreticinin fındığını ucuza kapatır. Asıl kazancı, çikolata patronları, tefeciler, tüccarlar elde eder.” Fındık mitingleri 1969’da Fatsa’da başlar; Giresun, Bulancak, Ordu, Keşap, Kemaliye’de de düzenlenir. Mitinglerde kadınlar da ön plandadır, on binlerce üretici ‘Fındıkta Sömürüye Son’, ‘Fiskobirlik, Ağalara Yemlik’ gibi sloganlarla meydanları doldurur. İlk talep taban fiyatının belirlenmesine, üreticinin de müdahale olmasıdır. Bir ara mitinglerden birini valilik yasaklamaya yeltenir ama fındık üreticisinin bu ‘coşkun akan selini durdurmak’ olanaklı olmayacaktır. Yer yer tefecilerin işyerleri de üreticilerin öfkesinden payını alır.

Ziya Gül, sonradan halkçı belediyeciliğin efsane ismine dönüşecek Fikri Sönmez ile de bu mitinglerden birinde, 1970’te Bulancak’ta tanışır.

Devrimciler köy köy dolaşır bu mitinglerin örgütlenme sürecinde köylüleri ikna ederler. Tabandan, yerelden demokrasiyi örgütlerler. Orman köylülerine, balıkçılara varıncaya kadar işçi, köylü dernekleşir. Öğretmenler, kadınlar, gençler de devrimci demokrat idealler çevresinde çok sayıda dernek, meclisler kurar. TÖS’ün kapatılmasının ardından kurulan TÖBDER’de bilimsel, laik eğitim ve demokrasi mücadelesi verilir, gençlik dernekleri, federasyonlar ve kadın dernekleri… Hatice Tahmaz’ın başkanlık ettiği Giresun Kadınlar Derneği, Çıtlakkale Mahallesi’nin su sorunu için mahalle kadınlarıyla birlikte bir miting düzenler ve belediye ile valilik hizmeti getirmek zorunda kalır.

Faşizm saldırıya geçiyor

Bu uyanış karşısında devlet, MHP’li-ülkücü faşistleri kendi himayesi altında sahaya sürer. Polisin himayesindedirler, saldırılar düzenler, cinayetler işler, solcu öğrencilerin okullara girmesine engel olur ve terör estirirler. İşte tam da o dönemde, “Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” diyen zamanın Başbakanı Süleyman Demirel, Kahramanmaraş ve Çorum’daki Alevi katliamlarının ardından da “Çorum’u bırak, Fatsa’ya bak” diyerek meydan meydan gezer. Neden? Çünkü Fatsa’da ‘ayaklar baş olmuştur.’

Direniş Komiteleri

Faşist MHP’nin de koalisyonun ortağı olduğu, Süleyman Demirel’in Adalet Partisi (AP) ve Necmettin Erbakan’ın Milli Selamet Partisi’nin (MSP) oluşturduğu Milliyetçi Cephe adı verilen koalisyon hükümeti sırasında saldırılar yoğunlaşır. Bu faşist saldırılara karşı Devrimci Yolcular da Direniş Komiteleri oluştururlar, diğer örgütlerle birlikte de mücadeleler verilir.

Devlette kadrolaşma

O süreçteki faşist kadrolaşmanın yöntemleri, bugün yaşananlara da ışık tutan cinsten. Ziya Hoca, Giresun Eğitim Enstitüsü’ne atanan faşist yöneticilerin sınav yolsuzluklarıyla okula sadece ülkücü öğrencileri aldığını anlatıyor. Bugünden farkı şu; halk bir gün okulu basıyor ve bu tezgâhı darmadağın ediyor.

12 Eylül sonrasının sıkıyönetim mahkemeleri de bazı yönlerden bugünü çağrıştırıyor. Yılmaz Gül, Giresun Devrimci Yol davasına bakan Erzincan 11 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nin sonradan Yargıtay’a terfi eden ve sonraları Erbakan’ın Başbakan Müşaviri olan gayretkeş hâkimini de anlatıyor.

Dikmen-Kozköy katliamı

Ve 12 Eylül darbesi… Darbecilerin yarattıkları vahşetin Giresun’da görülen zirvesi, Dikmen-Kozköy katliamı olur. Darbe sonrasında kaçak duruma düşen devrimcilerin bir kısmı, daha çok saklanmak amacıyla yönünü dağlara çevirir: ‘Gerillacılık’. Gül’ün eksikliklerine dikkat çektiği bu girişimin sonunda, yerleri bir muhtar tarafından güvenlik güçlerine ihbar edilen Zeki Subaşı, Asım Keser, Mehmet Gümüş, Alaattin Mürteza, Ahmet Kılıç, Gürsel Küçükyıldız ve Cafer Karabay uykularında katledilir.

Giresunlu devrimciler

Ziya Hoca, okuru Giresun’da sokak sokak, meydan meydan gezdirip, Bulancak’a, Çamoluk’a, Dereli’ye, Espiye’ye, Eynesil’e, Görele’ye, Keşap’a, Piraziz’e, Tire’ye götürürken sadece mücadeleleri anlatmıyor, yörenin devrimcileriyle de tanıştırıyor. Gücenmeden, yoksunmadan, yılmadan sürgünleri, işkenceyi, mahpusluğu ve hatta ölümleri göğüsleyen devrimciler… Gözaltında bıyıkları yolunan Hasan Arslan, faşistlerin katlettiği Remzi Aksakal, cezaevinde öldürülen Halis Bilge gibi niceleri… Ziya Hoca, onların bazılarına da kitabında özel bir yer ayırıyor: Hatice ve Mehmet Tahmaz, Hüseyin Yılmazok (Militan İsiin), İsmail Kıran, Ahmet Şahin, Alaattin Aydemir, annesi Fatma Kadın, Japon Yılmaz (Yılmaz Şahin), Sevgi Atamer, Havva Kabadayı, İsmail Takır, Emin Kılıç, Zeki Subaşı, Gürsel Küçükyıldız, Ahmet Kılıç, Mehmet Gümüş, Alaattin Mürteza, Hasan Sabitoğlu, Asım Keser.

Anılarında kendini anlatının merkezine koymadığı dikkat çeken, tanığı olduğu yaşanmışlıkları anlatan Gül, benzeri kitaplardaki yer alan teorik tartışmalardan kaçınmış görünüyor. Taşıdığı deneyime karşın, anlattığı geçmişten sol adına çıkarılacak derslere pek yer vermeyen Gül, eleştirilerini ise bazı pratiklere dönük özenli ve sınırlı tutuyor. Kitapta Devrimci Yol’un merkezileşme çabaları, Kurtuluş ile ayrışma, diğer sol örgütler ile ilişkilere de yer veriyor. Ziya Gül’ün, adına sadece fotoğraf altı bilgi notlarında yer verdiği, Cumhuriyet gazetesinin eski Ankara Temsilcisi ve CHP’nin Adalar Belediye Başkan adayı Erdem Gül’ün de babası olduğunu hatırlatmakta yarar var. Ziya Gül, kitabında CHP’nin sağa yönelişini de eleştiriyor.