Yukarıdaki lafı rahmetli babam söylerdi. "Bir insanın ifade tarzı kendisini anlatır" ya da tam tersi "insan ne ise öyle konuşur"...

Yukarıdaki lafı rahmetli babam söylerdi. "Bir insanın ifade tarzı kendisini anlatır" ya da tam tersi "insan ne ise öyle konuşur" demektir.

Deyim, bir bilimsel gerçeği yansıtır. Çünkü insan kelimelerle, cümlelerle düşünür. Konuşma, yazma düşünmenin bir ürünüdür, sonucudur. Nasıl düşünüyorsanız, sonuç olarak öyle konuşursunuz, yazarsınız.

Siyasetin aracı "söz" dür. Bu nedenle iyi siyasetçiler aynı zamanda iyi söz edebilenlerdir. Düşündüklerini iyi anlatabilenler, kitleleri etkileyebilenler siyasette -genellikle- başarılı olurlar. "Genellikle" dememin pek meşhur bir nedeni var. Ünlü hatip Osman Bölükbaşı. Çocukluğumdan beri siyasete düşkündüm. Bölükba-şı'nın mitinglerini hiç kaçırmazdım. Bölükbaşı Hacettepe'de mi oraya, Cebeci çayırında mı oraya saatler öncesinden gider, O'nu dinlerdim. Bu büyük laf cambazı, usta hatip nedense başarılı olamadı. Demek ki "konuşma" siyasette "gerekli" ama "yeterli" olmayan bir şart imiş.

Merhum Bülent Ecevit'in konuşma üslubu hiç kulaklarınızdan silinebilir mi? O'nun üslu-bundaki şiiri duymak bile insanları mest etmiyor muydu?

Şimdi siyaset sahnemizin en öndeki iki aktörü, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı ve ana muhalefet partisi lideri Deniz Baykal'ı izlerken, dinlerken gerçekten ne hissediyorsunuz? Ben üsluplarında kişiliklerini görüyorum.

Tayyip Bey'in, yazılı metinlerin dışında konuşurken, tahammülsüzlüğü, gerginliği, kendine güvensizliği, donanım eksikliği hemen ortaya çıkıyor. Konuşmasının hem içeriği hem de üslubu vasatın altına iniveriyor. "Al ananı git!" diyor; "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir" diyor. Her gün Türk argosundan inciler döktürüyor.

Deniz Bey'de ise son zamanlarda iyice bir "çöküş" var. Bir kere -başta rakibi Başbakan olmak üzere- herkese "sen" diye hitap ediyor. Bunu bilinen "kendine hayranlığından" ötürü mü yapıyor, yoksa bilinçli olarak insanları değersiz-leştirmek, kendi önünde küçültmek için mi yapıyor bilmiyorum ama hiç "şık" olmuyor. Deniz Bey'e yakışmıyor.

Fırsatı buldu mu belden aşağıya vurmaktan hiç çekinmiyor. Bel fıtığından rahatsız Başba-kan'a vuruyor: "Çankaya yolu diktir, fıtıkla çıkılmaz". Buna benzer sözlerin, mahalle kahvelerinde "ama nasıl söylemiş" diye prim yapacağını düşündüğü anlaşılıyor. "Başbakan Abdullah Öcalan'a 'sayın' demiş; bundan Cumhurbaşkanı olur mu hiç?" diyor. En ucuzundan de-magolojiler -maalesef- O'na siyaset gibi geliyor.

Sakin sakin konuşurken birden bağırmaya başlıyor. Dar açılı kaşları daha bir çatılıyor; ağız kenarları aşağı doğru kıvrılıyor; parmağını sallaya sallaya "sen", "sen" diye haykırıyor.

Ben hem Recep Tayyip Erdoğan'ı, hem de Deniz Baykal'ı dinlerken rahmetli babamı hatırlıyorum:

"Üslub-u beyan, ayniyle insan"