Utanç anlaşması

Muhammed Shehada

ABD Başkanı Donald Trump ansızın İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin ‘Tarihi nitelikte bir barış anlaşması’ imzaladıklarını duyurdu.

Yaptığı açıklamada Filistinlilerin adı geçmiyordu. Fiili işgalin adı dahi anılmadı. Anlaşma İsrail’in Batı Şeria’yı işgal sürecini ‘askıya alması’ karşılığında, iki ülke arasında ilişkilerin normalleşmesini; teknoloji, güvenlik, ticaret ve turizm alanlarında işbirliği yapılmasını öngörüyor. Diğer bir deyişle, Filistinlilerin idealleri satılıyor, Filistinliler ateşe atılıyor.

SÜRPRİZ YOK

Filistin yönetimi ve Hamas da dahil olmak tüm Filistinli topluluklar anlaşmayı reddeden açıklamalar yayınladılar ve ‘sırtımızdan bıçaklandık’ dediler. Filistinlilerin perşembe günü yaşadıkları travmayı tarif etmek dahi güç. Fakat BAE–İsrail anlaşması sürpriz sayılmaz. BAE 1990’lı yıllardan beri İsrail ile sıkı ilişkilere sahip. Fakat ilişkiler gayri resmi bir şekilde, el altından yürütülüyordu.

Diğer yandan İsrailli şirketlerin BAE’ye muhalifleri ve insan hakları savunucularını bastıracak, ülkenin Orta Doğu’daki etkisini artıracak istihbarat teknolojileri verdiği biliniyor. Emirliğin İsrail ile kurduğu ilişkilerde Filistinlilerin yeri yok. Emirlik için İsrail ilişkileri, ABD’nin desteğini almak ve ‘dokunulmazlık’ elde etmek için önemli bir fırsattı.

BAE İsrail’e yakınlaşmaya dünden razıydı. Bilhassa son birkaç ayda İsrail’e yaranmak için her fırsatı değerlendirdi. Mayıs ve haziran aylarında hiç hesapta yokken Ben Gurion Havalimanı’na iki uçak gönderdi. Uçakların Filistinliler için tıbbi yardım taşıdığını iddia ettiyse de Filistin yönetimi bu iddiayı reddetti.

‘ATILIM’ DEĞİL

Haziran ayında BAE’nin ABD Konsolosu Yusuf El Otaiba, İsrail gazetesi Yediot Ahronot’ta bir yazı kaleme aldı. Yazı çıtayı daha da aşağıya çekiyor, İsrail’in işgal politikasını durdurması karşılığında normalleşme vaat ediyordu. Birkaç gün sonrasında emirliğin Dışişleri Bakanı Enver Gargaş Washington’da İsrail lobisinin düzenlediği bir toplantıya katılarak normalleşme çağrısı yaptı, İsrail’in işgal planlarını görmezden geldi.

Birbiri ardına gelen provokatif hadiseler BAE’nin büyük ihanete zemin hazırladığını, bir yandan da insanların gelecek ‘şoku’ atlatmaları için kamuoyu oluşturduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bu anlaşma bir ‘atılım’ değil. Daha ziyade, Trump’ın ve Netanyahu’nun yeniden seçilmeleri için çekilen bir numara. Trump’ın damadı Jared Kushner, bu anlaşmayla birlikte BAE’nin ABD için bölgedeki en önemli müttefiklerden biri haline geldiğini söyledi.

utanc-anlasmasi-769521-1.

İŞGALİN NORMALLEŞMESİ

Son zamanlarda BAE yetkilileri eşi görülmemiş bir yüzsüzlük sergiliyor ve bu ihanetin ‘cesur bir hamle’ olduğunu, Filistinlilerin lehine olduğunu, ‘fiilen’ işgal edilmiş toprakların ‘resmi’ işgalini engellediğini öne sürüyorlar. Bu açıklamaların gerçeklerle hiçbir bağı yok.

Netanyahu, İsrail işgali altındaki Batı Şeria topraklarını ‘resmi statüye’ kavuşturacağını vaat edip durdu fakat bunlar hiçbir yere varmadı. Bunun yerine Netanyahu, koalisyon ortağı Benny Gantz, işgal sürecinin ileri gelenleri ve Trump yönetimi arasında ‘kim suçlu’ oyunu oynandığına şahit olduk.

Örneğin ABD’ye sorsanız işgal sürecine dair karar verici tarafın İsrail olduğunu söyleyecektir, Netanyahu ise Washington’ın yeşil ışık yakmasını beklediğini söyleyecektir. Bu kısır döngü böyle sürüp gidiyor.

Haliyle BAE’nin ihaneti Netanyahu’ya çıkış yolu sağlamakla kalmadı, Neyanyahu’nun aşırılıkçı tabanına da müthiş bir ‘havuç’ vermiş oldu. Hiç olmadığı kadar hızlanan işgal sürecine yeni bir kılıf uyduruluyor, özgürlükten ve insan onurundan uzak yaşamlar süren Filistinlilerin çektiği çile gizlendiğiyle kalıyor.

Dahası, bu anlaşma İsrail’in Kudüs işgalini de dolaylı yoldan meşru gösteriyor. Abu Dabi’nin Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayid, anlaşmanın “İşgallerin sürmesine engel olmasını umduğunu” söyledi fakat halihazırda işgal edilmiş toprakların akıbeti konusunda yorum yapmaktan kaçındı.

Bin Zayid’in ‘ümitleri’ Netanyahu’nun açıklamalarıyla boşa düştü. Netanyahu eski ajandalarını yürütmeyi sürdüreceklerini ifade etti.

BARIŞ SÜRECİNİN YENİ TANIMI

Bu sözde normalleşme adımının zamanlaması ve ahlak dışı niteliği, Filistinliler’e karşı İsrail’e avantaj sağlamaktan başka bir işe yaramıyor. Bu anlaşmayı İsrail işgalinin ‘tasdiki’ olarak yorumlamaktan başka şansımız yok çünkü bu esnada Filistinlilere yönelik saldırılar zirve yapmış durumda.

Anlaşma Filistinliler’in kendi kaderlerini tayin etme ve onurlu yaşamlar sürme şansını da yok ediyor. Arap dünyasının İsrail ile barış içinde yaşaması için belirlenen ‘çıtayı’ olabilecek en aşağı yere çekiyor. ‘Yasal’ işgal süreci İsrail-BAE arasında resmi anlaşma imzalanana kadar askıya alınıyor, fakat fiili işgal gündem maddesi olmaktan çıkıyor.
Neyanyahu’nun hiç vakit kaybetmeden yaptığı açıklamaya göre ‘Barış için toprak verilen taviz dönemi’ bitmişti. “Barışı, gücümüz sayesinde tesis ediyoruz” dedi. Görünüşe göre bu ‘güç’ söylemi işe yarıyor çünkü BAE karşılığında hiçbir şey almadan İsrail’e diz çöktü.

Anlaşma, Arap Barış Girişimi’nin geleceğini yok ediyor, aynı zamanda İsrail-Filistin sorununa dair Arap birliğini de ortadan kaldırıyor. Bu noktadan sonra Bahreyn ve Mısır gibi BAE yardakçıları da kervana katılacaktır.

‘ASKIYA ALMAK’

Filistinlilerin işgal edilen topraklarda yaşadıkları acılar, uydurulan bu yeni kılıf ile normalleşmiş oluyor. Dahası, bölgede etki sahibi diğer aktörler ve uluslararası topluluk açısından bakıldığında, olan biteni görmezden gelmeleri için yeni bir mazeretleri var. İşgali ‘askıya almak’ ile ‘sorunu çözmek’ aynı şeymiş gibi davranacaklar.

Fakat gerçek dünyada, tabanda yaşananlar gitgide kötüleşiyor. Toprak gaspı, keyfi tutuklamalar, yargısız infaz, Gazze ablukası, Filistinlilerin askeri rejim altında yönetilmesi… Bunlardan herhangi birine bakarsanız BAE-İsrail anlaşmasının zulme göz yummak ve ‘hiçbir şey yapmamak’ için üretilmiş bir bahane olduğunu göreceksiniz.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New Arab