Uzaktan psikoloji ve meslek yasası

Konuk yazar: Özgün ERGİN

İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi tarafından, Psikoloji Lisans Programı açılmasının ve yakın zamanda başlayacak olan üniversite tercihleri için yayınlanacak kontenjan kılavuzunda ve sınavsız ikinci üniversite kapsamında bu programa yer verilmesinin planlandığı, aynı zamanda bu girişimin üniversitenin psikoloji bölümünden habersiz yapıldığı, 12 Temmuz akşamı bazı meslektaşlarımızın sosyal medya platformlarından yaptığı paylaşımlarla ortaya çıktı. Bu gelişme örgün eğitim öğrencilerinin, akademisyenlerin, psikologların, psikolojik danışmanların, psikiyatri hemşirelerinin, sosyal hizmet uzmanlarının, psikiyatristlerin ve bağlı bulundukları meslek örgütlerinin tepkisiyle karşılandı. Daha önce Anadolu Üniversitesi tarafından da açık öğretimde psikoloji lisans programı uygulaması önerilmiş, psikoloji bilimi ve evrensel yükseköğretim ilkeleri uyarınca mümkün ve kabul edilebilir olmadığı gerekçesiyle yapılan itirazlar sonucunda bu öneri geri çekilmişti. Yaşananlar psikoloji lisans eğitiminin neden açık öğretim kapsamına alınamayacağı tartışmasını ve beraberinde ülkemizde her gün bir yenisiyle karşılaştığımız hak ihlallerine karşı meslek ve uygulama yasasının zorunluluğunu bir kez daha ortaya koydu.

Psikoloji lisans eğitimi, uygulamalı ders içeriklerinin yanı sıra gözlem, gözetim ve deney ortamlarının kesin gerekliliği ile geliştirilen müfredat kapsamında kazanılan beceriler sonucunda ‘psikolog’ unvanına sahip olunabilen bir eğitim sürecidir ve açık öğretim kapsamına alınamaz. Son günlerde daha sık tartışılan ve yanlışlığı anlaşılan ‘her ile üniversite’ yaklaşımıyla birlikte, tüm itirazlara rağmen bir süredir açık öğretim kapsamında da eğitimi verilen çocuk gelişimi, sosyal hizmet gibi, sağlık uygulamaları içeren alanların da açık öğretim kapsamında olmaması gerektiği akademisyenler ve alan uzmanları tarafından sıklıkla dile getirilmeye devam etmektedir. Aynı şekilde psikoloji lisans eğitimi de örgün eğitimi zorunlu kılan, hatta var olan eğitim içeriğiyle eksikleri olduğu, öğrenim süresinin artırılması gerektiği sıklıkla dile getirilen bir bilim dalıdır.

Bir yandan üniversite eğitiminin niteliksiz hale getirilmesinden ve öğrenci sayılarına indirgenen yaklaşımların yanlışlığından şikâyet ederken, hâlihazırda açık öğretim kapsamında eğitimi verilen tüm diğer alanlardan örnekler vererek, psikoloji eğitiminin de bu şekilde verilebileceğini düşünmek, sağlık ve bilim alanında istenen düzeye ulaşılmasının önünde var olan engellere bir yenisini daha eklemektir. Yanlışı yanlışla savunmak, yaptık oldu anlayışıyla ilerlediğini zannetmek ülkemizi her alanda sürekli geriye götürmektedir. Bunu bir kez daha deneyimlemeye ihtiyaç yoktur.

Bu konuda meslek gruplarının çağrısıyla verilen örgütlü mücadelenin oluşturduğu tepki, meslek yasası konusunun da yeniden gündeme gelmesini sağlayarak, konunun önemini ve acilen adım atılması gerekliliğini bir kez daha hatırlattı. Özellikle psikolojik hizmetler başlığı altında değerlendirilebilecek alanlarda eğitim gören öğrencilerin ve mezunların artan tepkileri ve meslek yasası talepleri düşünüldüğünde, Türkiye’de bu alanda yapılan çalışmaların ve girişimlerin kısa tarihini bilmekte, bir türlü sonuca ulaşamamış çalışmaların nedenleri üzerine düşünmekte ve hatalardan ders çıkarmakta fayda vardır.

Günümüze kadar birçok defa ruh sağlığı yasası girişiminde bulunulmuş ancak sonuç alınamamıştır. Ruh Sağlığı Platformu, 2018 yılı içerisinde tüm ruh sağlığı meslek mensuplarını kapsayacak bir yasa için çalışmalar yürütmüş, farklı şehirlerde ve tarihlerde üç defa platform üyeleriyle (Türk Psikologlar Derneği, Toplum Ruh Sağlığı Gönüllüleri Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, Herkes İçin Ruh Sağlığı Derneği, Psikologlar Platformu, Psikoloji Öğrencileri Meslek Yasası Platformu, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği, Çift ve Aile Terapileri Derneği ve EMDR Derneği) bir araya gelerek Ruh Sağlığı Yasası Çalıştayı düzenlemiştir. Son olarak yine 2018 yılında verilen yasa tasarısı önerisi, toplumun tüm kesimlerini kapsamaktan uzak olduğu, ihtiyaçları karşılamak konusunda yetersiz kaldığı, ilgili meslek gruplarının haklarını gözetmediği ve serbest çalışmayı içermediği, aile ve çiftlere yönelik psikolojik hizmetleri dikkate almadığı, toplum temelli olmadığı gibi gerekçelerle eleştirilmiş ve tasarı yeterli desteği görmediği için geri çekilmiştir.

Bir veya birden fazla mesleğin icrasını belirleyecek ve sınırlarını çizecek meslek yasasıyla, hizmet alacak birey ve grupların haklarını da içeren ruh sağlığı yasasının farklılıkları bulunmaktadır. Bu ikisini aynı potada eritmek oldukça zor ancak imkânsız değildir. Örneğin, bir çalışma alanının (psikolojik hizmetler) hangi meslek gruplarıyla yürütülebileceğine, hangilerinin bir araya gelerek veya tek başına odalaşabileceğine, eğitim ve akreditasyon süreçlerinin nasıl ve kimler tarafından yürütüleceğine ve uygulamada ne gibi yaptırımlarla karşılaşabileceklerine ilişkin sorulara cevap veren bir meslek yasası ile psikolojik hizmetlerden faydalanacak danışan/hasta/engelli bireylerin hakları (örneğin, siyasi veya medeni haklar gibi), olası yasal sınırlılıkları (suç ehliyeti vs.) neler olmalıdır gibi sorulara cevap verecek bir yasayı aynı zeminde buluşturmak için farklı muhataplara ve paydaşlara ihtiyaç bulunmaktadır.

Bir başka sorun ise ülkemizde psikolojik hizmetler alanındaki faaliyetlerin genellikle klinik psikoloji uzmanlığı ve psikoterapi başlığı altında değerlendirilmesidir. Oysaki psikoloji biliminin tanımlanmış elliden fazla alt dalı bulunmaktadır ve her alt alandaki araştırma ve uygulama birey ve toplum psikolojisi açısından önemli sonuçlar doğurabilmektedir. Özellikle salgın dönemi alınan siyasi kararlar ve sonuçları, sosyal psikoloji ve sağlık psikolojisi gibi alanların önemini yeniden ortaya çıkarmıştır. Bu sebeple ruh sağlığı veya psikolojik destek/hizmetler denildiğinde akla sadece klinik psikoloji veya psikoterapi uygulamaları gelmemelidir. Dünyadaki örneklerinin aksine, psikolojik müdahale veya psikoterapi kavramları ise hatalı bir biçimde sadece tıbbi müdahale/hizmet kapsamında değerlendirilmeye devam edilmekte ve bu durum son yasa tasarısında varlığını devam ettiren bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Tıbbi müdahale ise 1928 yılından kalma ‘Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’la düzenlenen ve tıbbi müdahaleyi sadece doktorların yapabileceğini söyleyen yasayla tanımlanmaya devam etmektedir. 2011 ve 2014 yıllarında yayınlanan yönetmeliklerde psikoloji ve psikolog tanımına yer verilmiş olsa da, bu önemli gelişme uygulamada yaşanan sorunların çözülmesi için bir başlangıç olamamıştır. Günümüz ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalan, kavramların uygun karşılıklarına yer vermeyen ve yeniden düzenlenmesi şart olan bu yasayla, psikolojik müdahale ve psikoterapi sadece tıbbi müdahale/hizmet olarak değerlendirildiği müddetçe bu sorun da devam edecektir.

Uluslararası örneklerinde olduğu gibi sağlık lisansiyeri yetiştiren psikoloji ve benzeri disiplinlerin öğrenim süresinin uzatılarak, alan uzmanı yetiştirmedeki eksiklerin giderilmesi ve mezunların yetkin kabul edilmesi için gereken değişikliklerin yapılması, ilk üç veya dört yılının temel eğitimle, kalan kısmının da çeşitli uzmanlık alanlarının (alt alanların) birinde sürdürülmesi önerisi de, yine paydaşlar tarafından gereklilikleri ve uygulama biçimleri belirlenerek, meslek yasasının kapsamına alınması gereken bir başka önemli konudur. Psikoloji mezunları sadece lisans eğitimiyle yetkin görülmezken, mezun sayısı düşünüldüğünde uzmanlaşmak istenen alanların yüksek lisans ve doktora eğitimlerinin de sayı ve kontenjan bakımından ihtiyacı ve talebi karşılamaktan uzak olması çözüm bekleyen sorunlardan bir diğeridir.

Her ülkede uygulama farkları olduğu bilindiğinden, ülkemizin kültürel ve ekonomik koşullarını dikkate alan, temel psikolojik desteğin insan hakkı olduğu gerçeğinden yola çıkarak imkânı olmayan kitlelere de ulaşılmasını sağlayacak bir yasa taslağı üzerinde uzlaşılması gereklidir. Ancak her meslek grubu, kendi uygulamalarının sınırlanmasını istemediğinden hareketle bir noktadan sonra yasa tasarısına muhalif tavır sergilemektedir. Meslekler arası hiyerarşiye göre değil, ortak çalışmaya dönük bir yapıya göre oluşturulacak ve bağımsız çalışma koşullarını da belirleyecek bir yasaya ihtiyaç vardır.

Yasal boşluk hizmet alan ve veren açısından mağduriyetlerin artmasına zemin oluşturmakta, denetimsiz kişi ve uygulamaların çoğalmasına sebep olmaktadır. Psikolojik destek ihtiyacı, umut tacirliğine dönüştürülerek, aşk doktoru, bilinçaltı temizleme uzmanı, ilişki gurusu gibi sıfatlarla sosyal medya ve televizyonlarda yer alan, bilimsel temeli olmayan ve zarar verici yaklaşımlara sahip kişiler tarafından istismar edilmektedir.

Bir meslek ve uygulama yasasından bunca sorunu çözmesini beklemek aynı zamanda psikolojik hizmetler ve sağlık alanında var olan sorunların ne noktaya geldiğini ve çözümsüzlüğün ortaya çıkardığı olumsuz sonuçları gözler önüne sermektedir.

Yasa tasarısı sadece sivil toplum ve meslek örgütlerinin değil, uygulamaların yasal tarafı olması sebebiyle ilgili bakanlıkların da sürece dâhil edilmesiyle yürütülmelidir. Bireyin ve toplumun psikolojik sağlığını gözetecek, bunu yaparken de hem sağlık hizmetini veren, hem de sağlık hizmetinden faydalanacak kişilerin haklarıyla şekillenecek, uygulayıcının ve uygulamaların net sınırlarla korunduğu, alanda faaliyet gösteren tüm meslek mensuplarını kapsayacak, çağcıl ve kültürel farkları dikkate alan toplum temelli bir meslek ve uygulama yasasının çıkarılmasına acilen ihtiyaç bulunmaktadır. Yıllardır bilinen bu ihtiyaç olduğu gibi ortada durmaktayken açık öğretim psikoloji lisans bölümü açmaya kalkışmak, geri dönüşü olmayan sonuçlara sebebiyet verebilecek, bilimsel temeli bulunmayan bir karardır, vazgeçilmelidir.