Virüse karşı ‘kontrollü salgın’ stratejisi uygulayan Johnson hükümetine tepkilerin arttığı İngiltere’de 681 davranış bilimci, hükümete mektup yazdı. Mektupta hükümetin salgınının ciddiyetini topluma anlatmadığına vurgu yapıldı

Uzmanlardan İngiliz hükümetine çağrı: Salgınla mücadele stratejisini gözden geçir

ALİ YAĞIZ ŞEN

İngiltere’de 681 davranış bilim uzmanı hükümete açık mektup yazarak, salgınla savaşma konusundaki stratejilerini eleştirdi ve hükümeti acilen kararlarını gözden geçirmeye davet etti. Mektupta, İngiliz hükümetinin, COVID-19 salgınının ciddiyetini ve aciliyetini topluma anlatmadığına vurgu yapıldı. Mektupta Boris Johnson hükümetinin “sürü bağışıklığı” stratejisinin temelindeki ‘davranış bitkinliği’ kavramını eleştiren uzmanlara göre ‘davranış bitkinliği’nin oluşacağına dair elde yeterli veri yok ve bu strateji çok tehlikeli.

DUYDUĞUMUZ ENDİŞEYİ DİLE GETİRİYORUZ

“Birleşik Krallık Hükümeti’ne COVID-19’a dair Açık Mektup” başlıklı mektup şöyle; “Bu mektubu, davranış bilimciler olarak, Britanya’nın (İngiltere) sosyal mesafe koymayı da içeren önlemleri alma konusunda gösterdiği gecikmeyle ilgili duyduğumuz endişeyi ifade etmek maksadıyla yazıyoruz. İtalya’da patlak veren felakette çok açık bir şekilde görülebildiği gibi, COVID-19’un yayılımını geciktirme noktasında çok hassas ve kritik bir zaman aralığı var. Hükümetin şu anki yaklaşımı ‘davranış bitkinliği’ fikrine vurgu yapıyor. Bu fikir özetle şu: eğer insanların birbiriyle temasına getirilecek yasaklar ve önlemler eğer çok erkenden getirilirse, bu yasaklar ve önlemlerin bize getirisi tam da bunlara en çok ihtiyaç olan anda engellenmiş olacak. Bunun sebebi ise şu: insanlar kendilerine getirilen kısıtlamalardan, virüsün yayılım şekli düşünüldüğünde tam da bu kısıtlamalara en çok ihtiyaç olan noktada artık bıkmış olacak ve normal hayatlarına dönecekler. Bu, kısmen bu kısıtlamaların etkisinin yayılımı yavaşlatmak ve bu sayede insanların gözle gördüğü ve kendilerince algıladığı riski azaltmak olmasından.

Her ne kadar, davranış bilimini rehber alan, kanıt ve verilere dayalı bir politika anlayışınının tam destekçisi olsak da, bizler bu ‘davranış bitkinliği’ meselesiyle ilgili ve buradaki öngörünün mevcut istisnai durumda geçerli olup olmadığına dair yeterli bilgiye sahip olduğumuza ikna olmuş değiliz. Eğer Birleşik Krallık bu fikri baz alan ve çok yüksek risk içeren böyle bir kamu sağlığı stratejisini benimseyecekse, bu konuda kanıt ve veri bulmamız şarttır. Öyle ki, şu an tüm halktan istenen el yıkama alışkanlığı gibi en elzem davranış değişiklikleri bile, muhtemelen, ancak durumun aciliyeti ve ciddiyetinin toplumca kavranabildiği ölçüde yaygınlaşıp insanlar tarafından benimsenebilecektir. Mümkün olduğu kadar uzun bir süre “hiçbir şey yokmuş gibi normal hayata devam etmek”, durumun aciliyetinin ve ciddiyetinin anlaşılmasına zarar vermektedir.

Dahası, bu “davranış bitkinliği” ile ilgili endişeler hükümeti, hastalığın yayılımını durdurmanın imkansız olduğuna inandırmış gibi gözüküyor. Aynı şekilde, öyle görünüyor ki, hükümet, tek çarenin, sürü bağışıklığı kazanılana kadar, hastalığın nüfusun büyük kısmına yayılımını mümkün olduğunca yavaşlatmak olduğuna inanıyor. Ama davranışlarımızda büyük değişiklikler yapmak bu stratejiden çok daha etkili olabilir; ve eğer başarılı olursa, çok sayıda hayat bu sayede kurtulabilir. Çin ve Güney Kore’nin yaşadıkları, bu ihtimalin en azından denenmesi için elimizde yeterli veri olduğunu gösteriyor.

Eğer “davranış bitkinliği” gerçekten hükümetin gözle görülür, net müdahalelere gitmemesinde önemli bir etken ise, biz hükümeti derhal bu kararı destekleyecek yeterli ve ikna edici kanıt göstermeye çağırıyoruz. Eğer böyle bir kanıt yoksa, hemen bu kararı yeniden değerlendirmeleri gerekiyor.”

‘DAVRANIŞ BİTKİNLİĞİ’ NEDİR?

Fikir özetle şöyle: “Eğer insanlara biz gerektiğinden erken hayatlarını çok fazla değiştirmelerini söylersek, tam da salgının vehameti değişikliklerin aslında en çok gerekli olduğu noktaya geldiğinde, insanlar bu davranışlarından çoktan bıkmış olacaklar. O yüzden insanlardan bu davranış değişikliğini istemek için doğru zamanı beklemek lazım.”