Ortada gittikçe ağırlaşan bir problem var. Biliyorum ki tehlikenin farkına varanların sayısı giderek artıyor. Vazgeçecek miyiz, veliler vazgeçer mi? Gözlerindeki ışığa bakarsak hayır…

Veliler vazgeçerler mi? Hayır

​GÜRCAN ÇİLESİZ - Projeniz Değiliz İnisiyatifi - Veli​

Milli Eğitim Bakanlığı önünde geçen Perşembe sabahı sergilenen zorbalığı televizyon haberlerinde gören ya da Birgün Gazetesi’nde okuyanlarınız olmuştur. Kaçıranlar için kısaca hatırlatayım.

Proje Okul uygulamasına karşı çıkan çoğunluğu kadın bir grup veli, topladıkları imzaları teslim etmek için gitti Ankara’ya. Çiçeklerle karşılanmayı, çay kahve ile ağırlanmayı beklemiyorlardı elbette. 25 bine yakın imzayı teslim etmek, kendilerini dinleme lütfunda bulunan bir görevli çıkarsa kaygılarını talep ve beklentilerini sözlü olarak iletmek istiyorlardı. Ellerinde silah yoktu, taş yoktu. Anayasa’da tarif edildiği şekilde, çağdaş, bilimsel, laik eğitim almasını istedikleri çocukları için çarpan kocaman yürekleri vardı sadece.

Ankara polisi velilere Bakanlık binasını göstermedi bile. Yanlarında CHP’den üç milletvekili bulunan grup, meramını gazetecilere anlatmak için kısa bir açıklama yapmak istedi. Ama polis amiri talimatı çoktan almıştı. Grup biber gazı sıkılarak dağıtıldı. Şaşırdık mı? Hayır.

Aynı saatlerde İstanbul’da Kadıköy Anadolu Lisesi koridorlarından bir sahne: Gerici ve şeriatçıların örgütü Anadolu Gençlik Derneği, lisenin koridorunda stantlar kurmuş, propaganda yapıyor. Dikkat buyurun okulun karşısı ya da bahçesi değil, dersliklerin bulunduğu koridorlarda. Hem de velileri zorbalıkla kovan, biber gazıyla seslerini boğan Milli Eğitim Bakanlığı’nın teşviki ve yazılı onayıyla. Şaşırdık mı? Hayır.

İtiraf etmeliyim ki Anadolu Gençlik Derneği denilen gerici yapılanmadan yakın zamana kadar haberdar değildim. Derneğin adını ilk önce Kabataş Lisesi’nin “Proje” Müdür Yardımcısı Şakir Voyvot’un o meşhur konuşmasıyla duydum. Şöyle diyordu Voyvot: “Bütün okullarımızın imam hatip olması zamanı geldi… Şimdi elhamdüllilah dağı taşı dolduracağız… Her imam hatibin karşısında Anadolu Gençlik çalışması olacak… “

Şimdi görüyoruz ki Voyvot hazretleri az bile söylemiş. O, “her imam hatibin karşısında Anadolu Gençlik yapılanması olacak” demişti. Oysa Anadolu Gençlik Derneği imam hatipleri filan çoktan halletmiş. Kadıköy Anadolu Lisesi’nin koridorlarında şeriat propagandası yapıyor. Şaşırdık mı? Hayır.

Şaşırmamıştım ama merakımdan derneğin sitesini biraz inceledim. Karşıma “Projem” diye bir çalışma çıktı. Sitelerinde “Projem”i şöyle tarif ediyorlar: “Bu çalışma, Galatasaray Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, Cağaloğlu Anadolu Lisesi, Çapa Fen Lisesi başta olmak üzere İstanbul’un seçkin liselerinde okuyan öğrencilerimize milli ve manevi değerlerimize ilişkin eğitimle birlikte yabancı dil eğitimi… sunan özel bir çalışmadır.”

Gericilerin yuvası bir dernek Türkiye’nin gözde liselerinde öğrencilere şeriatçılığı enjekte etmek için “Projem” adı altında bir dümen kurmuş. Milli Eğitim Bakanlığı da tesadüfen! “Proje Okul” diye bir uygulama başlatmış. Yine rastlantı! olsa gerek Anadolu Gençlik Derneği’nin “Projem” çalışmasında sayılan liseler uygulama kapsamına alınmış. Şaşırdık mı hayır?
Bahsedilen liselerde bir yıl yabancı dil hazırlık okutuluyor. Yani çocukların dil öğrenme gibi bir sorunları yok. Ama artık biliyoruz ki yobaz güruhunun yabancı dilden anladığı Arapça. Din eğitimine gelince: Liselerde zaten zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi var. Ayrıca isteyen öğrenciler seçmeli olarak farklı din dersleri alabiliyorlar. Dini ve maneviyatı çocuklarımıza öğretmek bu molla bozuntularına mı kaldı? Çocuklarımızın inanç özgürlüklerine müdahale hakkını bu kara cahillere kim veriyor? Tabii ki Milli Eğitim Bakanlığı. Şaşırdınız mı? Sanmıyorum.

Şimdi size halen yürürlükte olan Anayasadan bir cümle hatırlatayım: Diyor ki darbe döneminde yazılan Anayasa, “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz."

Anayasanın yukarıdaki hükmü değişmediğine ve halen yürürlükte olduğuna göre sormak gerekiyor: “Okullarda Anadolu Gençlik Derneği denilen yobaz kalıntılarının ne işi var? Bu derneklere yol verilerek okullarda provokasyona açık bir ortam hazırlanmıyor mu? Daha da önemlisi Milli Eğitim Bakanlığı Anayasa suçu işlemiş olmuyor mu?” Soruya yanıt vermek için derin hukuk bilgisine gerek yok. Olay son derece açık. Cumhurbaşkanı’nın her gün çiğnediği Anayasayı Milli Eğitim Bakanı ne takar? Cumhurbaşkanı’na “Anayasal sınırlarına çekil” çağrılarının yapıldığı bir ülkede Milli Eğitim Bakanlığı’nın devletin temel kanunu ihlal etmesine yoksa şaşırdınız mı? Sanmıyorum.

Medya “Proje Okul” velilerinin rotasyona uğrayan öğretmenler için direndiğini yazıyor. Doğru. Veli, mezun ve öğretmenlerin oluşturduğu Projeniz Değiliz İnisiyatifi, okulların hafızası olan eğitimcilerin rotasyon adı altında sürgüne gönderilip tasfiye edilmesine de karşı. Ancak tek itirazları buna değil, asıl sorun çok daha büyük.

Türkiye’de anaokulundan üniversiteye kadar eğitim sistemi kökten dizayn ediliyor. 1924 yılında kapatılan sıbyan mektepleri yeniden canlandırılırcasına 3-4 yaşındaki çocuklara dini eğitim adı altında korkuyu, itaati aşılamak için anaokulu, kreş görünümünde yerler açılıyor. Eğitimi gericileştirme işinin lise ayağı “Proje Okul” adı altında yürütülüyor. Operasyonda Bakanlığın taşeronluğunu Anadolu Gençlik Derneği ve iktidar güdümündeki Eğitim Bir Sen yapıyor. Adını çocuklara tecavüz vakalarından duyduğumuz Ensar Vakfı da yancıları…

Çinli Ozan Kuan-Tzu, 3 bin yıl önce şöyle yazmış: “Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek. Ağaç dik on yıl sonrası ise tasarladığın. Ama yüz yıl sonrası ise düşündüğün, halkı eğit.”

Sorgulayan, hesap soran aydın yurttaşlar zorba rejimlerde alerji yapıyor. Bu tür rejimlerin devamının tek garantisi sorgulamayan zihinler . Türkiye’de de birileri herhalde 100 yıl sonra iktidarda kalma planları yapıyor. O nedenle olsa gerek 3-4 yaşından itibaren çocuklara dini eğitim adı altında yobazlık şırınga ediliyor.

Her çocuk bir çiçek kadar taze ve saftır. Çinli ozanın anaforunu kullanmak gerekirse eğitim adı altında çocuklarımızın, gençlerimizin beyinlerine kötücül tohumlar serpiliyor. Hatta o tohumların birçoğu boy atmış, bahçeyi çoktan sarmış bile.
Biz bu senaryoyu biliyoruz. Daha önce de eğitim işi ilkokul mezunu bir mollaya teslim edilmişti. O din adamı kılığındaki meczubun yetiştirdiği çocukların nasıl bir canavara ve terör örgütüne dönüştüğünü 15 Temmuz gecesi hep birlikte dehşetle izledik. Şimdi aynı senaryo oyuncu kadrosu değiştirilerek yeniden oynanıyor. Sormak istiyorum: Bugüne kadar ödediğimiz bedel yetmedi mi? Bu kaçıncı paralel? İş işten geçtikten sonra birileri yine “aldatıldık” mı diyecek?

Yukarıda Anayasa’nın ilgili maddesini yazdım. Başta eğitim sistemine yapılan saldırılar olmak üzere bugün bize dayatılanların çoğu ne anayasaya, ne de yasalara uygun. Meşruiyetlerinin temel dayanağı olan anayasa ve yasaları ihlal eden iktidarların tarihte çok az örneği vardır. Bugün ülkemizde biz böyle bir garabeti yaşıyoruz. Yurttaşlar, hukuku kevgire çeviren iktidarın “Anayasal sınırları”na dönmesini istiyor. Umut var mı? Hayır.

Yazının başına dönersek: Veliler gaza boğulmasalardı çocuklarımızın, ülkemizin, geleceğinden duydukları kaygıyı anlatacaklardı Ankara’da. Milli Eğitim Bakanlığı aylardır olduğu gibi yine gözlerini yumup, kulaklarını tıkadı. Görmezden gelmek sorunun olmadığını göstermiyor. Ortada gittikçe ağırlaşan bir problem var. Biliyorum ki tehlikenin farkına varanların sayısı giderek artıyor. Ankara’ya 50-60 veli gitmişti. Bir sonrakinde sayının çok daha artacağından eminim. Bakanlığın bu umursamazlığı, bu nobranlığı devam ettiği sürece Başkent’e daha çok yolculuk yapılacak gibi görünüyor. Vazgeçecek miyiz, veliler vazgeçer mi? Gözlerindeki ışığa bakarsak hayır…