Muhalefet hattındaki değişim tartışmalarını değerlendiren Prof. Dr. Yalman, bir çeşit vitrin değişikliğinin işe yaramayacağına değindi. Prof. Yalman, kişilere odaklanan veya sadece Meclis’e endeksli bir siyaset tarzını mutlaka aşmak gerektiğinin önemine vurgu yapıyor.

Vitrin değişimi işe yaramaz
Fotoğraf: DepoPhotos

Mehmet Emin Kurnaz

Seçimlerin ardından muhalefet partilerinde ‘değişim’ mesajları verilmeye başlandı. CHP’de MYK yenilenirken HDP, yeniden yapılanma sürecine gittiklerini duyurdu. BirGün TV’ye konuk olan Prof. Dr. Galip Yalman ile muhalefet partilerinin sıkça dillendirdiği ‘değişim ve yeniden yapılanma’ hamlelerini konuştuk.

Seçim sonrası ortaya çıkan tabloya bakarsak bir çeşit vitrin değişikliğinin işe yaramayacağına dikkat çeken Prof. Yalman, kişilere odaklanan veya sadece Meclis’e endeksli bir siyaset tarzını aşmak gerektiğine vurgu yapıyor.

Muhalefette bir tartışma süreci yaşanıyor. Değişim vurgusu öne çıkıyor. Seçim bize ne gösterdi? Bu hamleler yeterli mi?
Şimdi seçim geride kaldı. Seçim süreci demek daha doğru. Ama ülke yeniden bir seçim gündemine hazırlanıyor. Bu sefer yerel seçimler var ve adeta bir genel seçimmiş diye önem verilen bir şey daha ilk gününden başladı. Cumhurbaşkanlığı bunu ilk günden söyledi. Hedef koydu, bir tabirle söylersek gölge boksları başladı. Şimdi bu gölge bokslarının oyuncuları sadece CHP’de değil. İYİ Parti’de var. Yeşil Sol ya da HDP’de yeniden bir yönetim belirleme arayışına girdiler. Ona bağlı olarak da bir ileriye dönük bir strateji belirleme arayışındalar.
Muhalefet bu durumda ama gözlerin ister istemez CHP’ye odaklanması da anlaşılır bir şey. Çünkü Türkiye’de muhalefet ne CHP’li ne de CHP’siz olabiliyor. CHP’nin soluğunda bir boşluk var. Bu sadece sandığa yansıma anlamında da değil. Türkiye’de pek çok gelişme 1980 öncesinin sık kullanılan deyimiyle parlamento dışı muhalefete önem kazandırıyor. Bu söylediğim nedenlerle de bir miktar içinde bulunduğumuz rejimin parlamentoyu büyük ölçüde ikinci plana atmasının sonucunda elbette. Dolayısıyla parlamento dışı toplumsal muhalefet nasıl oluşur ve dolayısıyla da siyasal alana siyasal yaşama ne şekilde etki edebilir? Onu görmek gerekir.

Hani değişim deniyor ya. Bu değişimin ne içerdiği, neyi içermesini tasavvur ettiklerini söylemeleri lazım. Bence de meseleyi devlet biçimi, siyasal rejim ilişkisi üstünden içini doldurup tartışma gündemini bu açıdan genişletmek kaçınılmaz diye düşünüyorum. Eğer gerçekten değişim isteniyorsa.

DÜNYADAN ÖRNEKLERE BAKMAK ÇOK ÖNEMLİ

Özellikle 80 sonrası siyaset daha çok sandığa indirgendi. Parlamento dışındaki siyaset de daha çok tribünlere çekilmiş gibi görünüyor. Bunu biraz daha açabilir miyiz?
Şimdi parlamento dışı muhalefet önemli derken seçimler önemsizdir gibi bir sonuç çıkarmamak lazım. Fakat seçimleri de sadece beş yılda, dört yılda, üç yılda yapılan bir şey halinden çıkarıp gerçekten bir toplumsal değişim mücadelesinin aracı haline getirebilirsek bir anlamı var. İleriye dönük olarak birden fazla toplumsal mücadele ekseni oluşturmak önemli. Üstelik bu alan sadece siyasetçilere bırakılmamalı. Bunun araçları, mekanizmalarını kurmak için başka ülke deneyimlerinden de yola çıkılabilir. Olumsuz sonuçları ya da olumsuz demeyeyim de başarısızlıkla sonuçlanan bazı deneyimlerden de ders çıkarmak mümkün. Yakın geçmişteki bir Şili deneyimi var. Başka örnekler de düşünülebilir. Toplumsal hareketlerle siyasi örgütler arasında ilişkiler nasıl kurulmuş, geliştirilmiş bunlara bakmakta yarar var.

Türkiye açısından da o öyle. Kimlik temelli mücadelelerle doksanlardan itibaren ağır basan şey oydu. Toplumsal sınıf temelli hareketlerin birlikteliğini düşünmek artık daha fazla gerekli diye düşünüyorum. Başka ülke deneyimleri de bunu gösteriyor. Türkiye’de ciddi meseleler var. Toplumsal cinsiyet temelli mücadeleler, kadın hareketi hakları ve benzerleri var. Bunlar yakın gelecekte yine ciddi tartışma konuları olmaya aday konular. Örneğin İstanbul Sözleşmesi’nin gündemden düşürülmesinden başlayarak gelen süreç. Eğitim çok ciddi bir mesele olacak, yine çevre hareketleri, hala bir Kanal İstanbul faciasını yaşamaya aday bir noktadayız.

Galip Yalman

Bunlara karşı sadece mücadeleyi sadece Meclis’e sınırlayarak yapmanın çok gerçekçi olmadığı da ortada. Dolayısıyla partiler geriye dönük yeniden yapılanmayı düşündükleri noktada, Ahmet Bey ve Mehmet Bey ya da Fatma Hanım meselesi olmaktan çıkarırlarsa bunu, yani isimler üzerinden değil de daha temel değişimlere odaklanırlarsa o zaman toplumla çok daha sıkı bağlar kurmaları da mümkün olabilir. Dolayısıyla böyle seçimden seçime vaziyeti kurtarma anlamında siyaset yapma alışkanlığından vazgeçilmesi lazım.

YAPAR GİBİ GÖRÜNMEK ASIL SORUNLARI ÇÖZMEZ

Seçimin ardından muhalefet cephesinde bir dağınıklık göze çarpıyor. Moral bozukluğu aşılamadı, acil yapılması gerekenler ne sizce?
Evet aslında şu ana kadar söylediklerimin ötesinde yeni bir şey söyleyebilir miyim? Emin değilim. Yani bu dağınıklık denilen şey vitrin değişikliğiyle çözülecek bir şey değil. Yani aynı isimler devam edecek bile olsa topluma daha farklı mesajlar, kararlar vermek zorundalar. 12 Eylül’den itibaren seçimden seçime siyasi faaliyet yapılır gibi bir anlayışla yaşadık. Dolayısıyla da herhangi bir parti bir seçim için örneğin 6 ay öncesinden başlıyor seçim kampanyasına ancak bunu da çok fazla geliştiremiyor. Geliştirilmiş, belli bir düşünce sürecinin sonucunda ortaklaşa yapılan, belli bir çalışmanın sonucunda oluşturulmuş bir programla da çıkamıyorlar halkın karşısına. İngilizcede ‘bir şeyler yapar gibi görünmek’ diye çevirebileceğimiz anlamında kavram var. Tureng deniyor. Şimdi bizde de öyle oluyor. Şöyle yapacağız, böyle yapacağız diye söylenenler, verilen vaatler oluyor, sonra da unutulup gidiyor. Bir kez daha söylemek gerekirse, vitrin değişikliği değişim için yetmez. Toplum bundan çok daha fazlasını duymak istiyor.