Seçimlerin ardından muhalefet cephesinde ‘değişim ve yenilenme’ tartışmaları sürüyor. 28 Mayıs öncesi yapılan hataların yaklaşık 9 ay sonra gerçekleşecek yerel seçimlerden önce de tekrar edilmesi, İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerin de kaybedilmesi riskini barındırıyor. Bulgu Araştırma’nın kurucusu Semih Turan, isimlere odaklı tartışmaların değil, gerçekçi ve kökten bir değişimin hedeflenmesi gerektiğine dikkat çekti. Turan, Güney Amerika solunu örnek göstererek, “Sokağın sesine ve halkın taleplerine odaklanılmalı” uyarısında bulundu.

Vitrin değişimine değil halkın sesine odaklanmalı
Muhalefet partilerinde seçim sonrası değişim tartışmaları yaşanıyor / Fotoğraf: Depophotos

Mehmet Emin KURNAZ

Seçimlerin üzerinden 1 aydan fazla zaman geçti. Muhalefet blokunda yenilginin yansımaları sürerken partilerde ‘değişim ve yenilenme’ kavramları üzerinden peş peşe tartışmalar yaşanıyor. Söz konusu kavramların daha çok kişilere odaklı yürüdüğü, buna karşı temelden bir değişimin var edilmesi gerektiği yönünde eleştiriler yapılıyor. Öte yandan Türkiye yaklaşık 9 ay sonra yerel yönetimleri belirlemek için yeniden sandık başına gidecek. Muhalefette ise iç tartışmalara odaklı dağınık bir hava hakim. BirGün’ün sorularını yanıtlayan Bulgu Araştırma’nın kurucusu Semih Turan ile anketlerin neden yanıldığını, değişim tartışmalarını, yerel seçimler öncesi muhalefetin neler yapması gerektiğini konuştuk. İsimler üzerinden yapılan tartışmaların sahici bir yenilenme ortaya koymayacağına dikkat çeken Turan, kimsenin elinde sihirli bir değnek olmadığını hatırlatıyor. Turan, Güney Amerika solunu örnek göstererek, “Halkın taleplerine odaklanmalı” diyor. Muhalefetin tarikat ve cemaatlerin baskısına karşı ses çıkarması gerektiğinin de altını çiziyor.

ÇOK DEĞİŞKEN BİR YAPI MEVCUT

Seçimlerin ilk turunda pek çok anket firması yanıldı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu seçim atmosferi farklı bir seçim atmosferiydi ve yaklaşık işte iki yıldan beri süregelen seçim araştırmaları söz konusuydu. Seçimin yapılış biçiminden, ittifakların yapısından, liste yapısına ilk defa Türkiye böyle bir seçime gitti. İlk defa ikinci turu da konuşulan bir seçim yaşanacaktı. Sonuçta seçim için tek bir araştırma yapılmıyor. Yani bu bir süreç. Öte yandan biliyorsunuz ülke olarak yaklaşık 2 yıl süren pandemide ciddi bir alt üst oluş yaşadık. Yani çalışma yaşamında yaşam biçimimizde, ekonomik iklimde hemen peşine çok ciddi bir ekonomik kriz içindeyiz. Bunun üzerine büyük bir deprem felaketi yaşandı. Aslında bütün bunlara baktığımızda bunların her biri tek başına büyük değişimlerin habercisi olması gereken olaylar.

Yani biz seçim araştırmalarında yüzde 60’a 40’tan başlayan, yani muhalefetin toplam oyunun yüzde 60, iktidarın toplam oyunun yüzde 40 olduğu bir iklimden devam ettik. Biliyorsunuz o dönem çok sık bir şekilde aday kim olacak tartışması, sonra 6’lı Masa’nın kurulması. O 6’lı Masa’daki bir buçuk yıl süren ve mutabakatla sonuçlandığı söylenen ama aslında bizim de sonradan öğrendiğimiz adaylığın hiç konuşulmamış olması.

Biz araştırmalarda her zaman farklı sonuçlar bulduk. İlk defa oy kullanacak yaklaşık beş milyonun üzerinde bir seçmen vardı. Aslında tercihlerini değiştiren sekiz ile on iki arasında ki bazen on beşe kadar çıkan bir seçmen kitlesi görülüyordu. Biz örneğin Zafer Partisi’nin hiç yokken bir anda yüzde 5-6’lara kadar çıktığını ölçebiliyorduk. İki ay sonra ölçtüğümüzde yüzde 1’leri ancak buluyordu. Aynı şey Memleket Partisi ve Muharrem İnce için geçerliydi.

Başa dönersek tahminlerin ötesinde bir sonuç alınmasına yol açan şey de 6’lı Masa’nın uzun süre aday belirlememesi ve en son biliyorsunuz İYİ Parti’nin ve Meral Akşener’in masadan kalkması tekrar masaya oturması vs birçok şey var. İktidar da doğal olarak son ana kadar seçim sonucunu etkileyecek birtakım aksiyonlar belirledi.

Aslında Kılıçdaroğlu, büyük kentlerde çok ciddi oy aldı. Köylerde, daha küçük kentlerde ise daha az oy aldıklarını söyledi. Ekonomi başta olmak üzere sözünü ettiğimiz değişkenler büyük kentlerde yaşayan insanları daha doğrudan etkiledi. Ama büyük kentlerde de bahsettiğimiz o etki oranı bizim beklediğimiz farkı yaratmadı. Enflasyon elbette ekonominin çok önemli bir göstergesi. Ama ekonomi sadece tek parametre değil. AKP 7 puan oy kaybetti ancak buradan giden kitleyi yine Cumhur İttifakı içinde tutmayı da başardı. Gidip MHP’ye, Yeniden Refah Partisi’ne oy verdiler.

Bulgu Araştırma’nın kurucusu Semih Turan

ELİMİZDE SİHİRLİ BİR DEĞNEK OLMAYACAK

10 ay sonra yerel seçimler var. Diğer taraftan muhalefette de bir tartışma süreci başladı. Yenilenme ve değişimden bahsediliyor ama değişim özellikle isimler üzerine odaklanmış durumda. Öte yandan Kılıçdaroğlu ‘gerekirse 16’lı masa kurarız” demişti. Fakat seçim bize matematiksel hesaplarla seçimin kazanılmayacağını gösterdi. Muhalefet ne yapmalı?

Değişim yalnızca seçim sonuçlarından sonra olan bir şey değil. Türkiye’de ilk kez seçim yapılmıyor. Ve her seçimden sonra kaybeden ortadan kaybolacaksa bir daha seçim yapılmayacak anlamına mı geliyor. Elbette çok travmatik bir durum oldu muhalefet seçmeni açısından. Çünkü ilk kez kazanmaya kendini bu kadar yakın hisseden bir seçmen kümesinden bahsediyoruz. Çok doğal bir sonuç. O travmayı yaşayacak elbette. Sonuçta siyasi partilerin yöneticileri veyahut da aktörleri de bundan müstesna değil, bağımsız değildir. Onlar da düşünecekler ama hayat devam ediyor. Ve aynen dediğiniz gibi önümüzde hem siyasal hem ekonomik hem de sosyal birçok varoluşu gerektiren konular hala mevcut. Türkiye’de 28 Mayıs seçiminden sonra sihirli bir değnek bu atmosferi değiştirmeyecek. Sonuçta ekonomik kriz aynı hızda devam ediyor. Yaşam biçimlerine yönelik tehditler aynı şekilde sürüyor. Bu okumayı sadece nicel yapmamak gerekiyor elbette. Yani nitel olarak değerlendirilmesi gereken bir takım farklı şeyler var. Mesela değişim nasıl olmalı? Yani değişimin kodları çok önemli. Çünkü biz değişimden bazen şunu anlıyoruz. Akşam düşünüyoruz bir şey. Sabahleyin kalkıp karar veriyoruz, değiştik diyoruz. Beyaz sayfalar açıyoruz. Hani hayat yeniden başlıyor. Değişim özellikle siyasette böyle bir şey değil elbette. Yani değişimin bütün parametrelerini çok sağlıklı bir şekilde ölçmek, hangi değişimin sizi nereye götüreceğinin önceden tasarlanması, projeksiyonlarının yapılması gerekiyor.

Yalnızca CHP’yi konuşuyoruz belki ama benzer problem İyi Parti’de de var. Hatta benzer bir şey o ittifak kurmayı başaramayan Saadet Partisi, Gelecek Partisi ve Deva Partisi’nde de var. Yani bunlar da hani nerede hata yaptıklarını, nerede sorun yaşadıklarını görecekler? Biz belki de ana kütle CHP olduğu için hep onu konuşuyoruz. Orada da problemler seçimde şunu aday gösterdin, bunu göstermedin değil. Partinin üye yapısına, delege yapısına, tüzüğüne vs bakarak da bazı şeyler yapmak gerekiyor.

SADECE LİDER DEĞİŞİMİ YETERLİ DEĞİLDİR

Bir örnek vermek istiyorum. Partilerin üye sayılarına bakıyoruz. Yargıtay ara ara açıklıyor. 2018 seçimlerinden önce 11 milyon 800 bin civarında AK Parti üyesi vardı. CHP’nin 1 milyon civarıydı. CHP’nin oyu ise 11 buçuk milyona yakındı. Parti üye sayısı nicel bir ölçü değil. Çünkü bazen parti üyeliklerinin nasıl yapıldığını hepimiz biliyoruz. Ama sonuçta size gelip form dolduran, üye olan bir kişiye bir kimlik kartı veriyorsunuz. Orada da üye sadakati ve üye bağımlılığı anlamında bir kart veriyorsunuz. Yani o anlamda halkın sahiplenmesi, seçmenin sahiplenmesi açısından o çalışmaların yapılması sadece seçim dönemini kapsamamalı.

Bunların da ötesinde parti yapısında, tüzükte değişimler olması gerekiyor. Bütün bunları  yeterince tartışıldığını bile biliyorum. Değişim dediğiniz şey de ‘Ahmet gitsin, Mehmet gelsin’e dönüşmemeli. Sağ muhafazakar partiler genel anlamda lider partisi görünümündedirler. Ama CHP’ye oy vermiş seçmene neden CHP’lisin diye sorduğunuzda, tabii Kemal Kılıçdaroğlu için veriyorum diyen de olur ama o oran o kadar düşüktür ki. Sonuçta CHP bir ideoloji partisi aynı zamanda. Kurucu parti. Bundan ötürü lider değişimi elbette parametrelerden biridir. Ama asla ve asla bir tek lider değiştirmekle hiçbir şeyi çözemezsiniz.

GÜNEY AMERİKA’DAKİ ÖRNEKLERE BAKILMALI

CHP’nin yüzünü sola daha fazla dönmesi yönünde eleştiriler var. Aslında 80 sonrası halk tribünlere çekilmişti. Her toplumsal talep karşılığında ‘sandığı bekleyin’ denildi. Demokrasi de sadece sandığa gidip oy kullanmaya indirgendi. Gelinen süreçte bu politikanın başarılı olmadığı görülüyor. CHP’nin dümeni sola çevirmesi yönündeki eleştiriler hakkında ne söylersiniz?

Hak, hukuk, adalet dediğimiz kavramlar, yaşam biçimleri dediğimiz kavramlardı. Yani bunu soldan okuma da diyebilirsiniz ama işte evrensel insan hakları da diyebilirsiniz. Bu çok doğru bir soru. Nedeni de şu. Hani biz hep değişim, değişim, değişim diyoruz. Bu konuda dünyadan örnekler veriyoruz. Mesela Güney Amerika’da on tane ülke sayarsanız sekizinde eski popülist otoriter liderler devri bitmiş. Sol ya da sosyal demokrat iktidarlar devri yaşanıyor. Brezilya’dan tutun da Arjantin, Şili’ye kadar hatta Kolombiya’ya kadar pek çok ülkede değişim söz konusu. Oradaki değişimlerin temeline bakmak gerekiyor. Yani nasıl değişti? Buralarda siyasi partiler ortaya çıkıp biz değişim istiyoruz değiştireceğiz diye başlamadılar. Demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, hak arayışı dernekleri, sendikalar, öğrenciler yani toplumdaki dezavantajlı gruplar. Bunların aslında toplumsal muhalefetle beraber ayağa kalkmasıyla o değişim şekillendi.

Biz demokratik toplumsal muhalefet dediğimiz alanlarda maalesef zayıf kaldık. Örneğin bugün çok ciddi bir gericilik dalgası var. Cemaatler, tarikatlerin baskısı var. LGBTİ’lere karşı büyük bir saldırı var. Muhalefetin çıkıp tüm bu alanlarda söz söylemesi, onların haklarını savunması gerekiyor. LGBTİ’lerin haklarını sol, sosyal demokrat veyahut da evrensel insan haklarına inanan herkesin savunması gereken bir şey.

POLİTİKA YAPACAK BİRÇOK ALAN VAR

Muhalefetin bu konulara daha cesur olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bunun argümanlarını siz doğru anlattıktan sonra hiçbir insan başka bir insana inancından dolayı, cinsiyetinden dolayı, renginden dolayı kimliğinden dolayı eziyet edilmesini kabul etmez. Bunu doğru anlatırsanız yani temel insan hakları boyutunu anlatırsanız ki anlatmak lazım, sonuçta susmak, onaylamaktır deriz. Hatta çok meşhur sloganımız var, “Susma, sustukça sıra sana gelecek” diye. Evet yaşam biçimlerine bir müdahale var.

Hep örnekler veriyoruz. Türkiye’de çok ciddi bir küçük yaşta, çocuk yaşta evlenen kadın var. Hatta çocuk yaşta çocuk doğuran kadın var. Yani ciddi miktarlarda kız çocuklarının okula gitme oranı 2013’ten beri her geçen sene düşüyor. Özellikle bölgesel farklar da çok fazla. Yani yaşam biçimleri anlamında Milli Eğitim’de yapılanları hepimiz görüyoruz, okullara imam gönderilmesi meselesi. Bütün bunlara karşı gelmezseniz değişim dediğiniz olguyu nasıl hayata geçireceksiniz? “Boş tencere iktidarı götürür” algısı yanlış. Ekonomi, elbette çok önemli bir parametre ama tek başına geçerli bir parametre değil.

Varsayalım Türkiye’de ekonomik iklim tamamen düzelse, biz hiç seçim yapmayacak mıyız? Yani tek parametre ekonomi olabilir mi? Ekonomi iyi olsa muhalefet başka bir şey söylemeyecek mi? Ama yaşam biçimleri, temel insan hakları, sınıfsal farklar, dezavantajlı gruplar, kadınlar, LGBTİ bireylere kadar bütün bunları düşündüğünüzde politika yapacak çok alan var.

Şimdi tarikatlardan da bahsettik. Geçenlerde ben de sosyal medyada rastladım. Şimdi meşhur tarikatlardan biri. Niye üzerlerine vazifeyse her konuda konuşmak? O da garip bir şey. Sokak hayvanlarıyla ilgili fetva veriyor. Diyor ki belediyeler müdahale etmiyorsa katli vaciptir diyor. Ne demek bu? Nasıl böyle bir iddiada bulunabilirsiniz? Demek istediğim, siz bunlara ses çıkarmadıkça, emekçilere, kadınlara, çocuklara, hayvanlara, çevreye her şeye dair saldırıları artacaktır.

YOL HARİTASI ÇİZİP HALKA ANLATMALI

Önümüzde yerel seçimler var ve muhalif seçmende seçim sonrası büyük bir moral bozukluğu hakim. Muhalefet bu olumsuz havayı dağıtmak için neler yapmalı?

Muhalefet aslında hiçbir şeyi panikle yapmamalı. Evet önümüzde çok önemli yerel yönetim seçimleri var. Düşündüğümüz zaman birey olarak yaşamımızda yerel yönetimler bize merkezi iktidarlardan daha çok dokunuyor. Yani makro politikalar ekonomiyi, asgari ücret zammını vs belirliyor ama bizim birey olarak sokağa çıktığımızda bindiğimiz ulaşım aracı, eve girip musluğu açtığımızda suyun akıp akmaması, onun dışında sanatsal ve kültürel etkinlikler. Bunlar da en az makro politikalar kadar önemli. Tüm bunlar yerel yönetimle beraber gerçekleşti. Bu faaliyetler bizim yaşamımızda çok önemli. Biliyorsunuz 2019 yerel seçimlerinde çok önemli bir kırılma yaşandı. Çok uzun yıllar sonra İstanbul, Ankara, Adana gibi kentler kentlerin hepsi Millet İttifakı’na geçti. 11 tane büyükşehir belediye başkanı da CHP’nin oldu. Bu çok önemli bir kırılma noktasıydı.

İktidar bu alanı çok fazla önemsiyor ki seçimlerden hemen sonra Saray’da yapılan konuşmada konu garip bir biçimde İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’ne geldi. Yani iktidar bunun farkında. İstanbul’un kaybedilmesi iktidarda bir travma yaratmış durumda. Düşünün o kadar önemli bir seçim ki 28 Mayıs’ın hemen ertesi günü yapılan ilk konuşma “İstanbul’u alacağız” oldu. Şimdi muhalefet de yerel yönetimlerin ne kadar önemli olduğunu hatırlayıp bir an önce o panik havasından sıyrılıp bunun için tartışmaya başlamalı.

Yerel seçimler için ayağa kalkıp doğru yol haritasını oluşturup halka anlatmak gerekiyor. Yapacakları bütün değişimleri de yol haritasını da seçmenle şeffaf bir şekilde paylaşmaları gerekiyor. Yani arka kapıda ne konuşuldu, kim, ne dedi? Tüm bunlar seçmenle mutlaka paylaşılmalı. Hedef de daha doğru konulmalı. 11 tane büyükşehir var. Öte yandan önceki seçimde çok az oy oranıyla kaybedilmiş belediyeler var. Mesela Bursa ve Denizli bunlardan biri. Alınan büyükşehirlerin yanına bunları eklemek bunları da kazanmak öncelikli hedef olmalı. Ama bundan da önemlisi dağınık görüntünün sona ermesi gerekiyor.