Vulnerant Omnes Ultima Necat*

ZEYNEP ALTIOK AKATLI

Temmuz bitti.

Babam 1975 yılının bir aralık akşamında Tomris Uyar’a yara almış aşkların üzerine kargaların, çaylakların üşüştüğünü söylemiş ve eklemiş “Yaz geçti, kış da geçer.”

Yıllar sert bir rüzgârın çevirdiği solgun bir defterin yaprakları gibi hızla akıyor. Günlerin hızına yetişemiyoruz. Ne ki temmuz farklı. Geçmiyor, bitmiyor. Göğsüme çöreklenmiş 27 Temmuz var. Her günümün temmuzları onlar. Şükür temmuz geçti, yıl da geçer.

Bu yılın temmuzu AKP Gençlik Kolları Başkanlığı ve İl Genel Meclis üyeliği görevlerinde bulunan Murat Toraman’ın, 35 kişinin yakılarak öldürüldüğü katliama ‘Sivas Katliamı’ diyenler hakkında suç duyurusunda bulunmasıyla başladı. Meğer dedesi geçtiğimiz günlerde zaman aşımını katilerin serbestliği için ilk adım olarak görüp “Hayırlı olsun” buyuran RTE tarafından kişiye özel af çıkartılarak serbest bırakılan katil Ahmet’in arkadaşlarından biriymiş. Demek affedilecek daha çok katil var ve şimdiden sıra numarası peşindeler. ‘Sivas Katliamı’ ifadesi Sivas’ın imajına zarar veriyormuş. ‘Sivas Olayı’ bile denmesine gönlü razı gelmiyormuş. Ama nedense ‘şanlı Sivas kıyamı’ diyenler hakkında suç duyurusunda bulunmak aklına gelmemiş. Huşû içinde seyrettikleri için 27 yıldır bir kez olsun lanetlemedikleri vahşiliğe müsamere falan dememizi istiyorlar. Ya da daha afili olsun ‘Sivas Bienali’ denebilir meselâ! Din ve mezhep üzerinden kin, nefret üretme ve din kardeşliği esasıyla gerçekleri gölgeleme bitmiyor. Öldürülenle değil katille dayanışma ilkelliğinin nedeni budur.

Tüm siyasi parti liderleri sağ olsunlar tweetler attılar. Ama yine katliamın karanlıkta kalan yönlerinin araştırılması, gerçek faillerin bulunup cezalandırılması için verilen önergeyi HDP verdiği için reddetmeyi de görev bildiler. Çünkü iktidarın şekillendirdiği Yeni Türkiye’nin yerli, milli ve dini kodları adalet için ortaklaşmaya engel. Muhalefetin bile buna karşı çıkmaya gönlü ve cesareti yok. ‘Maazallah sonra bize terörist derler, bu oyuna gelmeyelim’ diyorlar. Kimin oyunu acaba bu oyun?

Katliamın 27. yıldönümünde Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da bir açıklama yaptı. “Kendisinin belediye başkanı olduğu dönemde belediye meclis üyesi olan Cafer Erçakmak’la karıştırıldığını yinelemek için çıktığı bir TV programında “Orada insanların öldürülmesi hedeflenmiyordu, insanlar boğularak öldüler” dedi. Nedense bu yanmadılar, boğuldular detayını çok önemsiyor. Yoldan geçenlerin tesadüfen yangın çıkardığı bu talihsiz olayla (!) ilgisi olmadığını kanıtlamak ve “resmen” yineleyebilmek için mecliste bulunduğu onca yıl bir araştırma komisyonu için öncülük etmemiş, bugün de reddini eleştirmiyor. Katliamı lanetlemek ve adalet için ön açmak, dönemin belediye başkanı olarak ifade vermek daha inandırıcı olmaz mı? Demek araştırılması istenmiyor.

27 yıl sonra belli kayıtların belli bölümlerini sosyal medyaya salıvermek, sosyal demokrat bir iki sözcüden de destek bulmak yetiyor.
Temmuz baroların yapısını değiştirmek için iktidarın hamle yaptığı ay oldu. Bazı baroların Diyanet İşleri Başkanı’nın nefret söylemi içeren Cuma Hutbesi’ni eleştiren açıklamalar yayımlamaları iktidarın çoktandır hedef aldığı meslek birlikleri, sendikalar ve demokratik kitle örgütlerini susturmak için atmak istediği en büyük adıma hız verdi. Sivas Katliamı davasında yüzlerce avukatla adaletin takipçisi olan baroları susturmak için ‘gereği düşünüldü.’ Çünkü Sivas’ta kurmak istedikleri Cumhuriyet karşıtı, kindar siyasal İslâm rejiminin kendine uymayanın canını almaya devam etmesi için itiraz mekanizmalarını işlevsizleştirmek iyidir.

İlk çoklu baro başvurusu da Sivas Katliam’ı sanık avukatlarından Ali Aşlık İzmir’den yaptı.

2 Temmuz’un ardından günlerce yaşam mücadelesi veren babam Metin Altıok’u 9 Temmuz günü kaybetmiştim. Temmuzun kötülüğünden olsa gerek canımın parçası anneme de 2 Temmuz’da teşhis koyuldu, ertesi yıl 4 Temmuz 2010 günü yitirdim. En sevdiklerimi hep temmuzda kaybettim. Bilge Karasu, Tomris Uyar, Leyla Erbil, Sevda Şener... Bu sene temmuzda gidenler arasına Adalet Ağaoğlu da katıldı. Çocukluğumun Ankara’sında aile sofralarından, kitap sayfalarından sevdiğim ama yıllar içinde yabancılaştığım, uzaklaştığım hatta görüşmeyi de kestiğim biri. 2010 referandumundan itibaren seçtiği tutumla babamın ‘işbirlikçi aydın’ tanımına gün gün yaklaşan çocukluğumun Adalet ablasıyla yolumuz ‘yetmez ama evet’ deyişinden yıllar önce, babamın ardından hazırladığım armağan kitap Gölgesi Yıldız Dolu için “O Sivas da sana yaradı zaten. Kör ölür badem gözlü olur” dediğinde ayrılmıştı. Tuhaf bir tesadüf temmuzda göçtü o da bu dünyadan. Ne Attila İlhan’ın ne babamın şiirleriyle anılsın isterim. Eserleriyle yaşasın. Gidişi tuhaf düşüncelere, üzüntülere boğdu beni. İyi hissetmedim.

Temmuz’un son günlerinde CHP’nin 37. Olağan Kurultayı gerçekleşti. Partimin en üst yönetim kademesine, Sivas’ta yitirdiğimiz canlarımızla katillerimizin isimlerinin bir arada yazıldığı sözde “anı köşesine” devletin valisiyle birlikte karanfil bırakan Sivas Milletvekili Ulaş Karasu seçildi. O vali katliamın anılmasına engel koymuş, hükümet karşıtı eleştiri olursa müdahale edeceği tehdidini savurmuştu. Bir vekilin kendisini seçen toplumun acılarına, kendi kentinin gerçeğine bu kadar uzak, bihaber olmasını anlayamadığım gibi isyan etmiştim. Nasıl bilmez? Ailelerin yüzleşme ve adalet olmadıkça adım atmadığı bu sözde bilim ve kültür merkezinde devlet törenine katıldığından beri bu konuda bir öz eleştirisine rastlamadığım Karasu Meclis’teki bir konuşmasında “Bugüne kadar ailelerin ve sevenlerinin içini ferahlatılacak en ufak bir adım bile atılmamıştır” diyerek iki yıl önce karanfil koyduğu yerde onurlandırılan saldırganlardan iki kişinin adının silinmesini istemiş. Değişim önemli.

Her zaman olduğu gibi umutla yılın diğer yarısını ve gelecek yılları göğüslemek üzere olan bitenden bir iyilik çıkarmayı deneyerek Karasu’nun Meclis kürsüsünde Sivas’ta yitirdiğimiz ozanlarımızdan Muhlis Akarsu’ya ait olduğunu söyleyerek okuduğu şiirin gerçek sahibi Aşık Veysel’den bir dörtlükle kapatalım Temmuz’u.

Akarsu’yum halden hale büründüm
Cahilin gözüne nokta göründüm
Derya idim damlalara bölündüm
Çok bulandım süzemedim ben beni**
*Hepsi yaralar sonuncusu öldürür
** Aşık Veysel