“Ya sosyalizm ya barbarlık!”

ARZU ÇERKEZOĞLU
DİSK Genel Başkanı

Tüm dünyayı sarsan pandemi sürecinin hemen öncesinde neoliberal küreselleşmenin krizi ve bunun getirdiği durgunluk, işsizlik ekonomileri sarsıyordu. İnsanlığı ve tüm canlıları tehdit eden ekolojik kriz, ekonomik krize eşlik etmekteydi. Öbür yandan savaşlar, çatışmalar, özellikle emperyalistlerin yürüttüğü, kışkırttığı veya yönlendirdiği savaşlar sonucu yerinden yurdundan edilen milyonlarca insanın, milyonlarca mültecinin yaşadığı korkunç bir insanlık kriziyle karşı karşıyaydık.

2019 yılı, Lübnan’dan Fransa’ya, Şili’den Macaristan’a dünyanın dört bir yanında neoliberalizmin yıkımlarına karşı direnişlere tanıklık etmişti. Bir yandan halk direnişleri bir yandan da bunları bastırmak üzere “sağ-popülist” olarak tanımlanan yeni faşist-otoriter iktidarlar boy göstermekteydi. Covid-19 pandemisi, dünyada ve Türkiye’de sonuçlarını çok yakıcı şekilde hissetmeye başladığımız krizlerin üzerine, bunları daha da derinleştiren, bir uygarlık krizine dönüştüren bir kriz olarak karşımıza çıktı.

On yıllardır dünya halklarına sınırsız bir emek ve doğa sömürüsü, savaşlar, ekonomik krizler, artan eşitsizlikler, yoksulluk, işsizlik dışında hiçbir şey sunamayan bu düzeninin çarklarının bizleri, dünyanın tüm değerlerini ve güzelliklerini üretenleri insanca yaşatmak için kurulmadığı oldukça çıplak olarak görünür oldu.

Türkiye’de bu duruma daha ilk günlerden itibaren tanıklık ettik. 18 Mart 2020 tarihinde ilk önlemler paketi açıklanırken bu ülkenin Cumhurbaşkanı, milyonların sağlığını tehdit eden bu süreci bir “fırsat” olarak değerlendirdi. “Sağ salim bu süreçten çıktığımızda fırsatların bizi beklediğini biliyoruz, Türkiye bambaşka bir yerde olacaktır” cümlesindeki “sağ salim” çıkacakların ve gözden çıkarılanların kim olduğunu, “fırsat” kavramının bir dil sürçmesi olmadığını gayet açık bir biçimde gördük.

Sermayeye türlü türlü destek paketleri açıklanırken, havayolu şirketlerine KDV indirimleri, müteahhitlere kıyaklar duyurulurken o paketlerde işçi, işsiz, emekçi, emekli, küçük esnaf, çiftçi, kadın, çocuk yoktu. Zorunlu işler dışında tüm işlerin durdurulması, tüm işsiz kalanlara ve geçim olanaklarını yitirenlere İşsizlik Sigortası Fonu da dahil olmak üzere tüm kaynakların seferber edilmesi gibi aklın, bilimin ve vicdanın gerektirdiği tüm talepler görmezden, duymazdan gelindi.

İşçilere sokağa çıkma yasaklarında bile evde kalmak yasaklandı, “çarklar dönecek!” diye diye Covid-19 bir işçi sınıfı hastalığına dönüştürüldü. DİSK-AR’ın araştırmasına göre hastalığın işçiler arasında Türkiye ortalamasına kıyasla en az 3.2 kat yaygın olması, bir tesadüfün değil bilinçli bir politikanın ürünü olarak örüldü.

Covid-19 fırsata çevrilerek, “Artık işçiden başka bir şey olmayan insan” şeklindeki tanıma uygun bir yaşam inşa edildi. Marks’ın “O insan olarak değil işçi olarak var olduğundan kendini toprağa gömebilir, açlıktan ölebilir” diye tarif ettiği, işçinin varoluşunun ancak ve sadece sermayenin varoluşu olarak mümkün olduğu duruma kapitalizmin en çok yakınsadığı günler bizlere yaşatıldı.

Bizi üretimdeki herhangi bir araç gereçten farksız basit bir meta olarak gören bu düzende, insani ihtiyaçlarımız için, insanca yaşamak için, toplumun geniş kesimlerine daha iyi bir yaşam kurmak için üretmediğimiz, sadece ve sadece sermayenin bu akıldışı düzeninin çarkları dönsün, şu süreçten “sağ salim çıksın” diye ürettiğimiz çok çıplak olarak görüldü.

Bu düzen üretenlerin sırtında, insanlığın sırtında, dünyanın sırtında bir yük olmaya devam ediyor! İşte 2020 1 Mayıs’ı böylesi bir kırılma anında, dünyanın dört bir yanında tüm değerleri ve güzellikleri üretenlerin bu yükü sırtlarından atıp, yeni bir toplumsal düzen kurma umudunu ortaya koyacakları bir gün olacak.

Hiçbir şeyin pandemi öncesi gibi olmayacağı çok açık. İşçiyi salt bir meta olarak gören en saldırgan sermaye yönetiminin tadını alanlar, bundan vazgeçmek istemeyecek. Yükselen yeni faşist iktidarlar, pandemi sürecinde kullandıkları otoriter yetkileri kolay kolay bırakmayacak. Doğal olarak da sınıf mücadelesi tüm bu değişimleri bünyesinde toplayacağından eskisi gibi olmayacak!

Kısacası, işçi sınıfı için mücadele, insanlığı ve dünyayı kurtaracak yeni bir toplumsal düzeni kuracak özne olarak kurgulanmak zorunda. Evet, Rosa Lüksemburg’un bahsettiği günlerdeyiz: “Ya sosyalizm ya barbarlık!