Yabancı değil, semtimizin çocuğu; Evgeny Grinko
Fotoğraf: Cem Kaygusuz

Murat BEŞER

Onda sekiz; yağmur bulutlarının tehdidi ve meteorolojinin uyarıları altında geçen bir günün gecesi için muazzam bir doluluk oranı. Harbiye Açık Hava’yı dolduran kalabalığın çoğunluğu genç ve kadın ancak asıl şaşırtıcı olan bu değil, Rus müzisyen Evgeny Grinko’nun ülkemizdeki hikâyesi. Sıra dışı örnek o; yurtdışından gelip giderek burada bu kadar kısa sürede süper-star olan başka biri yok bildiklerim arasında, üstelik kariyerinin başında, yaptığı müzik de enstrümantal. Memleketin her köşesine ayak basıyor Evgeny, her konseri dolduruyor. Şüphesiz menajerinin bizden sabıkalı metalci Erdem Çapar oluşunun rolü büyük.

Beş dakikalık ambiyans müziğinin ardından dumanlar arasında çıkıyor sahneye altı müzisyen. Soldan sağa başta Evgeny, kemanlarda Ekaterina Zeynetdinova ile Zagidat Gadzhieva, viyolada Pavel Matckevic, çelloda Yana Cekina, akordeonda Evgeniya Popova. Sahnenin bize göre en sağında da sahipsiz bir davul seti... Hepsi siyahlar içinde, sahnedeki tek açık ton, Evgeny’nin pantolon paçası ile ayakkabıları arasından sırıtan beyaz çorapları. Dilimizi de sökmüş, ilk anonsu Türkçe yapıyor, hem de hiç fena olmayan bir aksanla. Anladık ki, artık o bir yabancı değil, semtimizin çocuğu…

Giriş parçasının ardından “Things From The Past” ile “Foggy Today”i bitirince piyanodan kalkıp iki parça için akustik gitara geçiyor Evgeny. Yeniden piyanoya oturduğunda ise alkış patlıyor, çünkü meşhur parçalarından biri olan “Faulkner’s Sleep” başlıyor. Bir sonraki alkış bir Ukrayna halk şarkısı için geliyor. Ardından dört parça için sahnede yalnız kalıyor Evgeny. Solo bölümde isimsiz bir parçayı çok sevdiği Yann Tiersen’in 52’nci doğum gününü kutlamak için çaldığını söylüyor.

Virtüöz değil Evgeny, çalgıcı olmanın çok ötesinde, gerçek bir sanatçı. Farkının sırrı akademik eğitim almamış olmasında. Bestelerini kısa melodilerin ardışık sıralaması üzerine kuruyor. Basit ve sade çalıyor, ayrıca sihirli. Gönül sazını titreten melodiler buluyor. Minimalist film müziklerini anımsatan bir melankoliyi işliyor. Yarattığı atmosfer çok güçlü; Eleni Karaindrou okulundan çıkmışçasına. Parçalar çok kısa ama tematik. Ağır bir dram ve hüzün yüklü ama yaşama sevinci de yok değil.

En çok tanınan parçası “Valse”i viyolacı ile ikili çalıyor. “Dusty Room”u yeniden sahneye gelen müzisyenler ve seyircinin el çırpmaları eşliğinde çalarlarken ana melodiyi akordeon yapıyor.

Sadece müzik değil giderek soğuyan hava da tüylerin ürpermesine sebebiyet veriyor. Konser boyunca tansiyon yükselmiyor, arada bir göz kırparcasına kısacık iniş çıkışlar olsa da… Ancak Evgeny son dört parça için (aralarında çıkacak albümden olanlar var: Grass Dew And Marmalade, Someone Who Forgot His Watch, Tango, The Grate Escape) davula geçtiğinde kalp ritimlerimiz hızlanıyor, gürültü tahtında en yüksek yerde bitiriyorlar konseri, yani zirvede... O kadar büyük bir keyif içinde çalıyorlar ki; parmakla saydım, 25 parçanın nasıl bu kadar çabuk sürede bittiğini anlayamadım. Sadece onlar değil, şatafata kaçmayan ışık ve ses sistemleri de bu müziğe biçilmiş kaftandı.

Biste yeniden “Valse”i çalmadan önce sigarasını tellendiriyor Evgeny. İzleyiciler çakmakların yerini alan cep telefonu ışığı ile ateşböcekleri gibi aydınlatıyorlar geceyi; MFÖ’den “Güllerin İçinden” şarkısını dinliyormuşçasına…

Merak ettiğim konu: Evgeny acaba 205 lirayı (*) ödedi mi?

(*) 4207 sayılı kanuna göre kapalı yerde sigara içme cezası