Yeni şarkısı İllallah’ta ötekileştirmeye karşı sesini yükselten Ogün Sanlısoy, “Kavgalardan, yalan söyleyip insanları manipüle etmeye çalışan anlayıştan çok yoruldum. Herkes düşüncesini özgürce söyleyebilmeli” diyor.

Yalanlarından ‘İllallah’ ettik
Ogün Sanlısoy, BirGün TV’nin sorularını yanıtladı. (Fotoğraf: BirGün)

Sercan MERİÇ

Türkçe rock müziğin usta isimlerinden Ogün Sanlısoy, 5 şarkıdan oluşan yeni çalışmasını dinleyicilerle buluşturdu. Daha önce de hafızalara kazınan çoğu şarkının yaratıcısı Sanlısoy, bu çalışmasında da yine yenilikçi bir üslubun peşinden koştu. İlk klip ise İllallah şarkısına çekildi. Yapay zeka teknolojisiyle çekilen klip adeta “halkın seçim şarkısı” hüviyetinde… Yeni çalışması vesilesiyle Sanlısoy’u BirGün TV’de ağırladık.

Yeni EP’niz ‘Gel’ dinleyicilerle buluştu. Nasıl hazırladınız bu çalışmayı?

2021’de ‘Yaşamaya Devam’ projesini çıkarmıştık. O zamandan beri bu proje aklımdaydı. Stüdyoya girdik. Ben albüm bazında çalışıyorum genellikle. Ama bu sefer başka bir strateji belirlendi. 2 ayrı EP olarak planlayalım dedik. 5’er şarkıdan oluşan iki tane EP şeklinde hazırladık. Albüm birleşince ‘Gel-Git’ olacak ismi. Artık dinleyiciler tüm dijital platformlardan dinleyebiliyorlar. Bir de şöyle bir esprimiz oldu, ilk klibi yapay zeka teknolojisiyle oluşturduk. 

İllallah’ın klibi gerçekten çok farklı ve yaratıcı olmuş…

Teşekkür ederim, çok mutlu oldum. Bana birazcık da moral ve güç veriyor. Bayağı uğraştık. Birazcık da iddialı ve deneysel bir şeydi. Riskleri de vardı. Ama o riskleri aldık. Çıkan sonuçlardan ben de çok mutluyum. 

Başka bir risk de Türkiye’nin kültür sanat politikalarını düşündüğümüzde “İllallah” demek… “Rock müzik nedir?” sorusunun cevabı gibi de duruyor…

Değişime hazır olmak lazım. Açık olmak lazım. Yani ben biraz eski gelenekten gelen bir anlayışla büyüdüm yıllarca. 30 yılı aşkındır bu işlerle uğraşıyorum ama dediğim gibi hayat değişiyor, teknoloji değişiyor, zaman değişiyor, konjonktür değişiyor. Kaybedecek de bir şeyimiz yok. Bundan sonra klipleri bu bazda yapacağız gibi gözüküyor. 

“Ayırmadan kayırmadan / Yıldım illallah / Yalanlardan boş laflardan bıktı insanlar” sözleri dikkat çekici. Bu sizin en politik şarkınız diyebilir miyiz?

Bir yandan politik denebilir, bir yandan sosyal bir şarkı da denebilir. Son birkaç yıldır özellikle çok yorulduk hepimiz. Dünya genelinde de aynı şeylere denk geliyoruz. Sanatçı boyutuyla baktığım vakit; biliyorsunuz biz müzik yapıyoruz, konserlerimize insanlar geliyor. Farklı farklı dünya görüşleri olan insanlarla buluşup omuz omuza şarkılar söyleyebilen bir kitleye hitap ediyoruz. Müziğin büyüsüne çocukluğumdan beri inanan biriyim. Ayrılmaktan ziyade birleşmek taraftarıyım. 3 günlük dünyada çok kısa bir dönem yaşayacağız. Bunu bari keyifle yaşayıp bizden sonraki çocuklarımıza ya da geleceğe doğru düzgün bir şey bırakmak sorumluluğunu da hissediyorum. Ayrımcılık ya da kendisi gibi düşünmeyeni ötekileştiren bakış açısı hiç işimize yaramadı. Bize zaman da kaybettiriyor. Bir de coğrafya olarak çok özel bir coğrafyada yaşadığımızı düşünüyorum. Asya’yla Avrupa’nın arasında özel bir köprüyüz. Burasının gezegen için de önemli bir nokta olduğunu düşünüyorum. Buradaki olayların gidişatı, yaşanacak güzellik ya da birliktelik hem Ortadoğu’ya hem Avrupa’ya hem Asya’ya hem dünyanın diğer köşelerine güzel bir etki yapabilecek. Hep bunun hayalini kurduk. Gerçekten kavgalardan, boş tartışmalardan, yalan söyleyip insanları manipüle etmeye çalışan anlayıştan da çok yoruldum. Artık endişe edip başımız derde girmesin anlayışı da bize bir şey kazandırmadı. O nedenle hislerimi paylaştım. İnsanlar artık derdini anlatmaya ya da içinden geleni söylemekten o kadar endişe duymaya, rahatsız olmaya, korkmaya başladı ki, bu da kaygıyı daha da körükleyen bir şey. Halbuki öyle bir yerde olmalıyız ki herkes düşüncesini özgürce söyleyebilmeli, karşısındaki insanın fikrine de saygı duymalı. Tatlı tatlı yaşayıp birbirimizin olumlu taraflarını öne çıkarmak varken biz maalesef son dönemlerde ayrıştığımız noktalar üzerinden birbirimizi manipüle ediyoruz gibi geliyor. O yüzden de bu şarkı birazcık da ona ithafen çıktı. 

Siz şarkılarınızda bazen kendi içinizi döküyorsunuz, bazen de toplumsal meselelere değiniyorsunuz. Farklı içerikler müziğinizde hep dikkat çekiyor…

Aslında doğru. Yani sadece belli konularda, belli formlar üzerinde çalışmayı sevmiyorum. Hem içerik olarak, hem müzikal olarak farklı şeyler yapmak istiyorum. Elime gitarı aldığımda, kalemi aldığımda o boyutta çıkıyor. Sonra dönüp baktığım vakitte kendi yaptığım projeleri, albümleri iyi ki öyle yapmışım diyorum. Çünkü biraz balık hafızalı bir yaratığız. Unutmayız dediğimiz depremi bile bakın bir anda unuttuk. Halbuki o sırada asla unutmayacağız dediğimiz konulardan biriydi. Geçtiğimiz 10-20 yılda asla unutmayacağız dediğimiz birçok şeyi unuttuk. Tabii ruhumuza işlenen kayıtlarımızda mevcut o bilgiler. Bazen o şarkılara baktığım vakit "İşte iyi ki bunları kaydetmişim" diyorum. Sonuçta ölüp gideceğim ama bu şarkılar kayıtlı kalacak. Dolayısıyla tarihe not düşmek açısından da iyi olduğunu düşünüyorum. 

Siz sadece solo çalışmalarınızla değil Pentagram’la da özdeşleşmiş bir isimsiniz. Türkçe rock müziğin seyrini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Bence güzel bir yol katettik. Pentagram’ın 1992 yılındaki albümünde vokal olarak yer almıştım. O zamanki durumdan bu zamana baktığımızda aslında çok bebek adımlarıyla ilerledik ama çok da yol katettik. Hâlâ da müzik yapmaya devam ediyoruz. “Rock müzik öldü mü, heavy metal öldü mü?” geyiklerine de yıllarca maruz kalmış birisi olarak da, hiç de ölmediğini görüyorum. Bazı dönemler farklı müzik tarzları popüler olabiliyor. Biraz trend oluyor. Sonra o trend kayboluyor. Başka bir müzik tarzı biraz öne geçiyor gibi oluyor ama klasik ya da köklü müzikler çok fazla kaybolmuyor. Yurtdışındaki festivallere bakıyorum, mesela Metallica hâlâ çok sağlam projeler yapıyor. Birçok rock grubu stadyumları dolduruyor. 

Biz ise genelde yasakları, iptalleri konuşuyoruz…

Son 10 yıldır bu konuyla ilgili çok ciddi sıkıntılar yaşandı. Ama geçecektir. Çünkü hep müzisyenlerin bu konuyla ilgili sıkıntılarından bahsediliyor ama en çok bahsedilmesi gereken konunun dinleyici olduğunu düşünüyorum. Yani dinleyici bundan mahrum kalıyor. Buna da aslında kimsenin hakkı yok. Geçici bir dönem olduğunu düşünüyorum. Çünkü yüzyıllardır baskılar ya da engellemelere karşı sanat, hamur gibi oradan sıksan buradan bir yerden kendine yol buluyor. Dolayısıyla hiçbir dönemde hiçbir tiran bunu başaramadıysa, bu başarılamıyordur. Dolayısıyla geniş bir dip hareket var. Onu da görüyorum. Bağırmak isteyen veya haykırmak isteyen gençler olduğunu da görüyorum. Umarım önümüzdeki günlerde bu dönem geçer birazcık daha özgür, sanata, daha ruhsal konulara, daha olumlu birleşmelere ihtiyaç olduğu da çok aşikar. Birazcık da umutluyum doğrusu.