Dünyada çekilen yalnızlıkların tümü aynı değil, ben birini biliyorum. Bahsetmeye çalıştığım bu yalnız, böyle yalnız, insanın insana her zaman deva olamayacağını daha önce öğrendi

Yalnızlıkların tümü aynı değil

Önder Abay

Can Binali Aydın’ın Everest Yayınları’ndan çıkan ilk kitabı 'Yalnızım İnsanla Geçmiyor' geçen günlerde raflardaki yerini aldı. Can’la kitaptaki 26 öyküyü, yalnızlığın insanla geçip geçmediğini, kitapla çıktığımız uzun yolculukları konuştuk.

İnsanla geçmeyen yalnızlık olur mu?
Bana göre olur çünkü dünyada çekilen yalnızlıkların tümü aynı değil, ben birini biliyorum. Bahsetmeye çalıştığım bu yalnız, böyle yalnız, insanın insana her zaman deva olamayacağını daha önce öğrendi. Yaraya başka bir kesikten kan damlayınca akan kan durmuyor, açlıkla tok terbiye edilir mesela, aça bir şey yapmıyor. Hasret en kudretli duygudur fakat bir aradayken özlenmiyor. Burada durum bahsi geçen yalnızın tercih etmekten çok kendini içinde bulduğu hayatla ne aslında yapacağını bilmemesiyle ilgili.

Bu yalnızlığı nasıl tanımlarsın, kitap yatıştırdı mı? Açsana biraz.
Okyanusun ortasında ya da çölde bir yerlerdeyken hayat koştura koştura yanınıza gelip kum saatini tersine çeviriyor: “Süren başladı, yaşa.” İki küçük küreğin ya da iki çıplak ayağın var. İşte burada yönünü bilmeden gitmeye çalışandır yalnız. Kitap benim için bu çileli, ıstıraplı yolculuğu bitirmek; hiç değilse başlatmak için bir bilet, kesmiş bulundum.

Kitap çıktığına göre bilet elinde olmalı, yolculuğun başladı mı, bitti mi?
Açıkçası bilmiyorum bittiyse hiç de fena değildi fakat başladıysa fena halde çuvalladım. Var olmayı biz istemedik, hayatlarımıza atandık, iradi tercihler değil bunlar. Düşünsene bir gün aniden doğuveriyoruz adımızı bile kendimiz koyamıyoruz mesela. Perde açılıyor ve sahnede yanan tek spotun altına apar topar ittiriliyorsun işte. Ya çıkıp rolümüzü oynayacağız ya perdenin arkasına kaçacağız.

Kitapta da yolculuklar görüyoruz. Ölmek, yaşamak, kurtulmak için yola çıkanlar. Neden ve nereye gitmek istiyorsun?
Gitmek istiyorum evet ama nereye gideceğimi bilmiyorum bir yere gidebileceğimi de sanmıyorum, açıkçası. İnsan geçmişi düşünerek, dolayısıyla geçmişi değiştirmek için hayal kuruyor. Bu nedenle yeni bir hayata başlamak için başka bir şehre taşınmak yeterli olmayabilir.

yalnizliklarin-tumu-ayni-degil-701176-1.

Peki insanla geçmeyen neyle geçer? Kitap buna bir cevap sunmuyor gibi.
Geçmez. Geçmeyebilir yani. Tutkuya dair neyi varsa yitip gitmiş insanın elinden, şampuan reklamı gibi mecburen mevcudu köpürtüyor.

Söylediğin gibiyse bu bir çeşit kurmaca, bir ilizyon. İnsan bunla neyi perdeliyor?
Bence değil, ilizyonu erdemli bulurum. İlizyonda gerçeklik aranırken kurmaca olduğu bilinir, icrada tutarlılık aranır yani. İnsanın ilizyon denemesindeyse –buna deneme diyeceğim– herkes hakikatin farkında, sürpriz doğum günleri gibi. Sürpriz doğum günlerini genelde doğanlar tasarlar. O gün doğmamış olanlar rolünü oynar yani. Oysa yere kapaklanmak pek de fena değildir insana nerede olduğunu hatırlatır. Kimse tefelenmek istemiyor fakat hırpalama fırsatı bulunca da kaçırmıyor. Diyeceğim o ki, gaddar ve kırılganız.

Kitabı üç şaire, Mustafa Irgat, Metin Akbaş ve Arkadaş Zekai Özger’e ithaf etmişsin. Öykülerde de Kaan İnce, Özge Dirik gibi şairlere atıflar görüyoruz. Bu şairlerin çoğu erken ölümlü, ya da müntehir. Şairlere bu ilgin nereden geliyor?
Yıllar önce Kadıköy-Pendik banliyösünde cam kenarında bir şey okumuştum: “İçimize asit döktüler.” Belki bir otobüste koltuk arkasına kazınmıştı yanlış hatırlıyor olabilirim bulanık biraz. Nerede gördüğümü tam hatırlamıyorum ama gördüğüm şeyi unutmadım. Araştırınca yazar Hüseyin Şimşek’in 1996’da Radikal İki‘de kaleme aldığı şair Can İren’den de bahsettiği makalesi “Politik İntiharlar”da aynı cümleyle karşılaştım. Bu cümle beni kazak söküğü gibi çekip götürdü peşinden. Sonra Türkiye’de çok fazla müntehir şair olduğunu fark ettim; sonra şiirleri, kitapları, intihar biçimleriyle birbirlerini selamladıklarını. İnsanın kendini öldürmesinin değil, kendini öldürten tutkunun meraklısı oldum. Özellikle Kaan İnce’nin intiharı çok sarsıcıdır. İkinci kitabı Gizdüşüm’de nerede, ne zaman, nasıl öleceğini; dize dize, şiir şiir kurmuş, kurduğu gibi de gerçekleştirmiştir. Dünyamda, yani gerçek ve kurmaca hikayemde her zaman müntehirin çevreden sakınıp kendine yönelttiği şiddetin sızıntısı olacak.