Saray, ülkeyi süper güçler arasında pazarlık konusu haline getirdi. F-16’lardan umduğunu bulamayan Ankara, dümeni SU-35’lere kırdığının sinyalini verdi. Uzmanlar “Bir yanlışı, yanlışla kapatamazsınız” diyor.

Yanlış, yanlışla kapatılamaz

MEHMET EMİN KURNAZ

Dış politikada uzun vadeli stratejilerden uzak, günlük hamleler peşinde koşan Saray yönetimi ülkeyi egemen güçler arasında pazarlık unsuru haline getirdi. ABD’nin, Türkiye’yi F-35 sisteminden çıkarmasının ardından bu kez F16 uçakları için harekete geçen Ankara, buradan da henüz umduğunu bulamadı. Hükümet cephesinden, “Göbeğimizi kendimiz keseriz” tepkileri gelse de iki süper güç arasında mekik dokuyan Ankara rotayı bir kez daha Rusya’ya çevirdi.

Rusya’nın Federal Askeri-Teknik İşbirliği Servisi’nin (FSVTS) Direktörü Dmitriy Şugayev, iki ülkeden heyetlerin Rusya yapımı SU-35 ve SU-57 için masaya oturduğuna yönelik sinyaller verdi. Şugayev, "Rusya, 5’inci nesil savaş uçağını geliştirmesi konusunda Türkiye Cumhuriyeti’ne yardım etmeye hazır olduğunu defalarca ifade etti, şu an için bu proje konusunda görüşme aşamasında bulunuyoruz" dedi. Öte yandan Bosna ziyareti sırasında gazetecilerin sorularını yanıtlayan AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş ise, "F-35’lerin alternatifi F-16’lar değildir ama Türkiye kimseye de bir kuruş parasını bırakacak bir ülke değildir” yanıtını verdi.

F-16 TALEBİ DE TEHLİKEYE DÜŞER

Dış politikada sıkışan Ankara’nın son günlerdeki çıkışlarını değerlendiren uzamanlar iktidarın bir yanlışı bir başka yanlışlıkla kapatma gayretinde olduğunu ifade ediyor. Moskova’dan benzer açıklamaların ikinci parti S-400 konusunda da zaman zaman yapıldığını hatırlatan Prof. Dr. Mustafa Aydın, “Bu açıklamalar aslında iki nedenle yapılıyor. Birincisi Türkiye-ABD ilişkilerini olabildiğince bozup Ankara’yı NATO’dan uzaklaştırmak. Türkiye’yi masaya çekmek. Çükü Türkiye CAATSA yaptırımları başladığından bu yana Rusya ile askeri ilişkilerde firene bastı. İlk parti S-400’leri aldı ancak ikinciyi almadı” dedi. Türkiye’nin şu an SU-35 ve SU-57 alımına yöneleceğini düşünmediğini aktaran Aydın, “Ankara şu an F-16 alma sürecini başlattı. Böyle bir sürece girilmişken F-35’den sonra F-16’yı da tehlikeyi atacak bir girişimi tahmin etmiyorum. Ama F-16 olayının tıkandığını görürse belki Rusya alternatifi gündeme gelebilir” değerlendirmesini yaptı.

İKİ YANLIŞ BİR DOĞRU ETMEZ

Türkiye’nin böyle bir hamle yapması halinde yaşanacak olasılıkları da değerlendiren Aydın sözlerini şöyle sürdürdü: “Birincisi ABD ve NATO ile ilişkiler daha da gerilir. Bugün CAATSA yaptırımlarının sadece S-400 ile ilgili olduğu yanılgısı var. CAATSA yaptırımları Rusya’dan büyük silah sistemleri alınması ile ilgilidir. Bu doğrultuda yeni yaptırımlar gündeme gelebilir. S-400’ler konusunda haklı ya da haksız Türkiye’nin kendince bir açıklaması vardı. Ama ABD’den F-16 alınamıyorsa oradan ayrılıp Rusya alternatifine gitmek şart değil. Bence en önemlisi bu durum Türkiye’nin kendi askeri yapılamasında ciddi bir sorun oluşturur, çünkü bunları otomobil değiştirmek gibi düşünmemek gerekir. Aynı pilotlar iki farklı uçak modelini kullanamıyor, Türkiye’nin de bir pilot lüksü yok. Şimdi başka bir silah sistemini kullanacak pilot yetiştirmesi gerekiyor. Bu durum kendi içinde çok çelişkisi olan bir probleme dönüşebilir. Uçak modelleri ve aslında füze sistemleri de bir doktrin ile birlikte gelir. Sadece uçak değil uçağın beraberinde yedek parçası, eğitim modeli vs gibi uzun döneme yayılan çok ciddi bir yatırım ve dönüşüm gerektirir.” İzmir Ekonomi Üniversitesi Doktor Öğretim Üyesi Sıtkı Egeli ise “S-400 siparişinin, Türkiye’nin dış ve güvenlik politikalarını zora sokan hatalı bir adım olduğu aradan geçen 4 yıl içerisinde çok bariz şekilde ortaya çıktı” dedi. Son birkaç yıldır savunma ve hatta dış siyaset alanında tüm enerjinin S-400 adımın yarattığı olumsuzlukları aşabilmek için harcandığını ifade eden Egeli şu değerlendirmeyi yaptı: “S-400 kararı alınırken, sonuçlarının ve gelecek projeksiyonlarının yapılmış olması gerekirdi. Ama belli ki yapılmamış. Şimdi oluşmaya başlayan açığı kısmen de olsa kapatabilmek için ABD’nden F-16 rica eder (!) konuma düştük. Bu kapsamda, Rusya’dan Su-35 ya da Su-57 alımı gerçekçi ve çare olacak bir seçenek değil. Çünkü savaş uçakları kapsamlı bakım, eğitim, doktrin, mühimmat altyapılarını gerektiren komplike silah sistemleri. Ülke kaynaklarının olduğu gibi yurtdışına aktarılmasının yaratacağı olumsuzlukları da hesaba katmak gerek. İki yanlış bir doğru yapmayacak, mevcut yanlışın sonuçları da daha derinleşecek. En azından operasyonel ihtiyaçlar ve savunma sanayii perspektifinde durum bu.”

SU-35 VE SU-57’NİN ÖZELLİKLERİ

Sovyetler Birliği’nde tasarlanan ve ilk uçuşunu 1977’de düzenleyen, Su-27 savaş uçağı üzerinden geliştirilen Su-35, aerodinamik tasarımı, itiş vektör sistemi ve yüksek itiş ve ağırlık oranı ile dikkat çekiyor. Su-35 aynı zamanda aynı zamanda hava-hava ve hava-kara silahları taşıyabiliyor ve birçok görevi üstelenebiliyor. Dünyanın en genç muharip uçağı olarak bilinen Su-57, beşinci jenerasyon bir uçak olarak düşük görünürlük, entegre gelişmiş uçuş sistemleri ve gelişmiş iletişim, veri paylaşımı ve hedefleme sistemlerine sahip.