‘Özgürlük Sanatı’ esas olarak dağcılığı esas alan bir yaşam öyküsünü içermesine rağmen Voytek Kurtyka’nın özgürlüğe ve dağcılık sporuna bakışını aktaran bir kitap.

Yaratıcı bir eylem olarak dağcılık

KUVVET LORDOĞLU

Okunacak kitaplar arasında seçim yaparız, genel olarak ilgi duyduğumuz alandaki kitapları okumaya gayret ederiz.

“Niçin bir kitap üzerine yazı yazarız veya yazmayı düşünürüz?” diye kendime sorduğumda, buna verdiğim yanıt çoğunlukla hoşunuza giden bir fotoğraf, bir resim veya bir oyun hakkında karşınızdakine aktarılan heyecanlı bir anlatış gelir aklıma. Çoğu kez yaşamışınızdır, bir şeyleri aktarmak ister sözel isterse yazılı olsun aktarana katkısı vardır. Bunu yaptığınız esnada yani gördüğünüz bir filmi anlatırken bazen de çok hoşunuza giden bir müziği mırıldanırken bulursunuz kendinizi.

Sonuç olarak belki toplumsala daha yatkın yaratıklar olmamız bizleri paylaşım yapmaya ve aktarmaya ittiğini düşünüyorum. Sanıyorum ki bu yazı da aynı istekle kaleme alındı.

Çoğunlukla dağcılık veya doğa sporlarından birine ilginiz yok ise bu kitabın sadece kapağına göz atıp, okunmayacak kitaplar arasına itebilirsiniz. Bazen “Dur ey yolcu...” demek için bu türden bir tanıtım yazılarına ihtiyaç olabilir. En azından belki de bir kitabın daha zihin dünyamıza aşina olmak konusunda bir fırsat çıkmış olabilir.

Aslında belki de çok sayıda kitabın okunma şansı sadece başlığı nedeniyle kaybolmuştur. Bu durumu kitabı okuyamayanlar için olduğu kadar, yazar ve çevirmenler için de şansızlık diye düşünürüm. Sözün uçup, yazının kalacağını çoğu kez unuturuz. Artık sadede gelme vakti; işte size söylemek istediklerim.

EGO İLE MÜCADELE

‘Özgürlük Sanatı’ esas olarak dağcılığı esas alan bir yaşam öyküsünü içermesine rağmen Voytek Kurtyka’nın özgürlüğe ve dağcılık sporuna bakışını aktaran bir kitap. İşte tam bu noktada kitabın içerdiği malzemenin önemi ortaya çıkıyor.

Voytek için bu kitapta aktarılanlar onun dağcılık dışındaki dünyasına da ışık tutuyor. Bu nedenle dağcı olmayanları da ilgilendiriyor. Üstelik bunu yaparken egosu ile müthiş bir dalga geçme halini onun kendi yazılarından anlıyoruz. “... kendimi eğlenceye ya da çılgınca yaratıcı bir projenin içine atarım ve başımı eğip sinmiş olan egom eriyip gider. En kötü durumda elime bir bardak şarap alırım… ve egom kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp sıvışıp gider…” derken, Voytek’in de kendi egosu ile olan sorununu anlamış oluruz ince alaycı tutumu ile…

Sadece dağa çıkanların değil, belirli bir extrem işle uğraşanların sahip oldukları yüksek egonun farkındasınız. Bazen bu yüksek egoya hayranlıkla bakarken onun bununla mücadelesini görmek okuyucuyu şaşırtabilir. Kitabın öyküsü içinde birçok noktada özellikle ip arkadaşları ile ilişkide bu mücadelenin örneklerini sezebilirsiniz.

Gasgherblum IV Batı zirve çıkışı esnasında tehlikeyi sezip zirve yapmadan dönüşü ve 8000 metrede açıkta geceleme acı çekmenin, bedenin sınırlarını yaşam ile ölüm arasında hesaplaşmanın ince çizgisi oluştururken ego ile olan mücadeleyi içinizde ürpererek izlersiniz. Kitabın bir solukta okunacak yerlerinden biri de bu bölümü.

YOLDAŞ VE İP ARKADAŞI

Genel çerçeve içinde kitap, bir kişinin gözünden dünyayı ve dağları yorumlayışın üzerine geniş bir panorama sunuyor. Bu anlamda Voytek’i ilginç kılan onun bir tırmanışçı olmasının ötesinde felsefesi, arkadaşlarına ve dostlarına bakışı, değerleri. Kitabın yazarının da “onu sadece dağlara tırmanan bir adam yapmaktan öte bir düşünür olduğu üzerine” kuşkuları var. Bu anlamda kitap sadece çıkılan dağları ve macerayı bizlere aktarmaktan çok okuyucusuna birçok farklı çerçeve de ilham kaynağı haline gelebilmektedir.

Bu kitabın okuyucusu için önemli ipuçlarını ve yaşam felsefesinin çizgilerini aktardığına tanık olmaktayız. Ciddi anlamda hayati risk içeren bir sporla uğraşanların sahip olabildikleri ‘kibir ve yukarıdan bakma’ olgusu Voytek için çok yabancı konular. Onun gerek dağda gerekse dağların dışındaki dünya içinde gerçek tevazuyu ve hoşgörüyü, yoldaşlığı, ip arkadaşlığını zorlanmadan hayatına geçirdiğini anlıyoruz.

Örnek çarpıcı; birlikte dağa gittiği arkadaşlarının hiçbiri bir kaza geçirmiyor. Voytek’ten ayrı ekiplerle dağlara giden bu arkadaşların kaza geçirdikleri ve yaşamlarını yitirmeleri onun için adeta acılı bir onur belgesi. Voytek her şeye rağmen zirve yapmak ve zirveye çıkmak gibi bir tutkunun esiri olmadan kendini ve arkadaşlarının yaşamlarını her zaman önde tutabilmiştir. Bu anlamda hem müthiş işler yapıp hem de hayatta kalmayı başaran en iyi dağcı unvanı da kendisinde kalmış. Birbirlerinin üzerine basarak yükselmeyi hedefleyenlerin bulunduğu bir dünyada Voytek’in mütevaziliği imrendirici ve yol gösterici. 2003’te Alpinist dergisine yazdığı yazıda Voytek “...Tırmanış bir sanattır, şunu da görüyorum ki reklam zehirdir ve kendi reklamını yapmak, insan ruhunun en eski hastalığıdır.” Bu ilkeye sadık kalan Voytek reklamdan daima kaçınmıştır. Öyle ki yıllarca kendisine verilmek istenen “Piolet d’Or” (Altın Kazma) ödülünü almayı sırf reklam olur endişesiyle reddetmiştir.

YARATICI EYLEM: TIRMANMAK

Bütün bu tablodan okuyucu için Voytek Kurtyka’nın son derece disiplinli ve kurallara bağlı bir kişilik olduğu sanılabilir. Oysa kendisi yıllarca kimi dağlara kaçak tırmanış yapıp izin almadan dağlara gitmeyi, oradan getirdiği malları satarak dağın masraflarını karşılayan yani kurallara uymamayı tercih eden bir kişilik olarak görmekteyiz.

Tırmanmak onun deyişi yle tırmanıcıya yaratıcılığın en kıymetli şeklini sağlayan bir spor dalı. Tırmanıcı tırmanırken zihni oksijenle dolar, bu dolma hali sadece tırmanma esnasında değil, her yaratıcı çaba için de geçerli olduğunu ekler. Dimdik kaya duvarlarına çıkmak üzerlerinde gecelemek bilinmeyenle dans etmek ve onu keşfetmeye yönelik yaratıcı bir eylem biçimi olarak algılayan Voytek dağlarla kurduğu bağın gücünü doğayla tam bir birleşme olarak tanımlamaktadır.
Özetle bu kitap sadece dağcılığın az bilinen bir yanının değil doğa ile olan beraberlik üzerine düşünen herkesin okuması gerek diye düşünüyorum.