Türkiye'de, AYM ve YSK seçimlerinin ardından tarikatların yargı üzerindeki etkisi bir kez daha tartışmaya açıldı. Pehlivan ve Karadağ, tarikatların yargı üzerinde etkili olduğunu kılcal damarlarına nüfus ettiğini söyledi.

Yargı, tarikatların pençesinde
Fotoğraf: AA

Mustafa BİLDİRCİN

AKP iktidarında Türkiye, yargının araç olarak kullanıldığı çok sayıda siyasi soruşturmaya tanık oldu. İktidarın destek ve yönlendirmeleri ile toplumsal yaşamın tümünde etkili olan cemaat ve tarikatlar, yargı alanında da etkilerini giderek artırdı. Yüksek Seçim Kurulu’nda (YSK) 24 Ocak’ta boşalan beş üyelik için gerçekleştirilen üyelik seçimlerinde de tarikat ve cemaatlerin de içinde olduğu siyasi pazarlıklar yapıldığı iddia edildi.

Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) yapılan başkanlık seçimlerinde İrfan Fidan ile yarışan Zühtü Arslan’ın sekiz oy ile kazanmasında da tarikatların etkisi olduğu öne sürüldü. İrfan Fidan’ın seçimleri kaybetmesinde, AYM’deki İskenderpaşa Cemaati’ne bağlı olan Hakyol grubu ile Milli Görüş Vakfı’na yakın üyelerin tavrının etkili olduğu savunuldu.


AYM ve YSK seçimlerine yönelik iddiaların arından, tarikat ve cemaatlerin yargı sistemi üzerindeki etkisi bir kez daha tartışmaya açıldı. Yargıçlar Sendikası Başkanı Ayşe Sarısu Pehlivan ve Yargıçlar Sendikası eski başkanı Mustafa Karadağ, yargı-tarikat ilişkisine yönelik BirGün’e değerlendirmelerde bulundu.

LAİKLİK VURGUSU

Yargıçlar Sendikası Başkanı Ayşe Sarısu Pehlivan, 5 Şubat’ın laiklik ilkesinin kabulünün yıldönümü olduğunun altını çizerek, laikliğin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki temel taşlardan birisi olduğunu vurguladı. TBMM'ye getirilen Anayasa değişikliği teklifi ile bu temel taşın yerinden sökülmesinin söz konusu olduğuna dikkati çeken Pehlivan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Herkesin dini inanç ve özgürlüklerinin korunması ve kanun önünde eşitliği düzenlenmişken tasarıda, 'Dini inancı gereği giydiği kıyafet' olarak öne çıkan düzenleme ile aslında kendi içinde bir çelişki ve eşitsizlik yarattığı görülmektedir. Meslek grupları içinde bu şekilde bir düzenleme sonucunda ayrımcılık doğuracağını düşündürmektedir. Bu nedenle öncelikle bu konuda duyarlı olmak ve türbana anayasal güvence kazandırmak olarak reklamı yapılan düzenlemelerin sakıncalarını görmek ve göstermek gerekir.”

Yargıda tarikatların etkisinin son dönemlere has bir konu olmadığını ifade eden Pehlivan, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Tarikatlar ülkemiz siyasetinde etkili olmak istemektedir. Siyaset izin verdiği ölçüde de etkilidir.

Ülke yönetimine talip olan siyasilerin bilinçli veya bilinçsiz olarak boş bıraktığı alanlar o dönemin en güçlü ve taraftarı çok olan tarikatları tarafından doldurulmaktadır. 2010’da daha görünür olan tarikatların, 2017 Anayasa değişikliği kapsamında HSK’nin üye seçimi usulünün değişmesi ile yargıya müdahalelerinin önü açılmıştır. Ben de herkes gibi basında çıkan haberler ile öğreniyorum ki yargıda söz sahibi olan, Adalet Bakanlığı’nda daire daire, genel müdürlükler bazında tarikatların paylaşımı var.

YARGI ELİYLE DİZAYN

Tarikatların ne yazık ki siyaseti beslemesi ve pazarlık payı ile yer kapması sadece taraftarının memnun edilmesi ile sınırlı değildir. Yargı, toplumu dizayn etmekte en etkili araç olarak kullanılabilir. Tarikatların etkisi altına girmiş bir yönetimin kurmak istediği bir sistemin tezahüratı yargı kararlarında olacaktır. Şimdilik bir kısmı müzakere odalarında kalsa da yakın zamanda kararlara daha çok İslami kararların yansıması imkan dahilindedir.”

İKTİDAR İŞ BÖLÜMÜ YAPIYOR

Yargıçlar Sendikası eski Başkanı Mustafa Karadağ ise iktidarın Türkiye'deki tarikatlar arasında iş bölümü yaptığını söyleyerek, “Yargıda etkili olan tarikatların kimler olduğu tartışmasından çok siyasette bir şeyleri değiştirmek gerekiyor” dedi. Tarikatlara siyasi gücü veren siyasi yapının tartışmaya açılması gerektiğini kaydeden Karadağ, “Gülen Cemaati, iktidar ile ortak olduğu dönemde yargıda ciddi bir dönüşüme imza attı. Cemaat ile AKP'nin arası açılınca bu yapı, yargıdan tasfiye etti. Şimdi ise başka cemaat ve tarikatlar koalisyon yaptı” diye konuştu.

LAİKLİĞE SARILMAK GEREK

Türkiye'deki tarikatların kendi içlerinde de birçok dala ayrıldığına dikkati çeken Karadağ, “Her biri bu ayrılmalı neticesinde siyasetin arka bahçesi haline geldiler. Devletin ve dolayısıyla yargının kılcal damarlarına nüfuz etmeye başladılar” ifadesini kullandı. Karadağ, tarikatların yargı üzerindeki etkisinin laikliğin önemini bir kez daha açığa çıkardığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Laiklik meselesini çözmeden, tarikatların boy vermesine engel olamayacağız. Yargı üzerindeki tarikat etkisi eskiden daha ana hatlarıyla konuşulurdu ama bugün olduğu kadar yargıya egemen değillerdi. Laiklik meselesini çözmeden tarikatların boy vermesine engel olacağız. Eskiden de vardı bunlar. Eskiden daha ana hatlarıyla konuşulurdu, ama devlete bu kadar egemen değillerdi. Laikliğe inanan bir hükümetin gelmesi gerekiyor. Yargıda dönüşüm ancak böyle sağlanabilir.”

Yargıdaki kapalı mülakat sistemine yönelik de konuşan Karadağ, şunları söyledi:

“YARSAV’ın açtığı dava ile kapalı mülakat sistemi kaldırılmıştı ancak daha sonra bu sisteme yeniden dönüldü. Bu sistem, iktidarın kendisine yakın bulduğu adayları seçmesi için kullanıldı. 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilen darbe girişiminin ardından Adalet Bakanlığı’nda gayrı resmi ön bürolar kuruldu. Adaylar gidip bu bürodakilerle görüştüler. AKP’den referansı iyi olanlar bu ön bürolardan geçerek mülakat sınavına katıldılar ve kazandılar.”

KARARLARDA DİNİ REFERANS

Yargıdaki tarikat ve cemaat etkisinin kararlara da yansıdığına dikkati çeken Karadağ, şunları kaydetti:

“Kusurun tespiti normal hukuk sistemindeki gibi değil, inanç sistemi üzerinden değerlendiriliyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının nedeni de budur. İstanbul Sözleşmesi’nde, inançların, geleneklerin, adetlerin ve törelerin hiçbir şekilde istismarın nedeni olamayacağı belirtilir. Sözleşmeden çıkılmasının nedenlerinden birisi de budur. Mesleğe yeni alınan hakimler ve savcılar, kararlarında dini referanslara çok itibar ediyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan da ‘Yasaları boş verin vicdanınıza göre kararlar verin’ diyordu. Hukukçuların vicdanı soyut bir vicdan değil, Anayasa ve yasalara uygun bir vicdandır.”