Mevcut adımla hem yargıya hem kamuoyuna hem de yasama organına dair birçok boyutu bulunmakla beraber öncelikle, tasarının Anayasa'ya aykırılığına değinmek gerekir

Yargıtay ve Danıştay’da hasat zamanı

MUZAFFER ŞAKAR
Demokrat Yargı Eşbaşkanı

Hükümetin yargıya ilişkin son adımıyla, temyiz mahkemesi üyelerinin görevine son verilmesine rağmen gerek kamuoyunda gerekse yargı dünyasında ciddiye alınabilir bir karşı çıkışa rastlamak mümkün değil. Yargıtay ve Danıştay üyelerinin mevcut performansları, her gün yaşanan sayısız hukuk ihlali ve yargının her fırsatta iktidarın bünyesine dahil olma çabası gözetildiğinde, bugünkü sessizliği anlamak mümkün. Hatta Yargıtay ve Danıştay merkezli bu oyunun, Türkiye’nin yakın tarihindeki tecrübelerinden de alıştığı üzere sıfır toplamlı bir oyun olduğunu bilmesek sevinç gösterisi ayinlerine katılmak mümkün olabilirdi. Lakin ilk büyük sezonu 1954-56-58 ve 61 yıllarında ikinci sezonu ise 2010 yılından bu yana yaşanan temyiz mahkemesi operasyonları gerçek bir yargı tartışmasını ve hesaplaşmasını içermediğinden yargıyı, daha fazla “mülk” hâline getirerek ilelebet sürecek mülkiyet savaşları meydanına sürmektedir.

Mevcut tasarının hem yargıya hem kamuoyuna hem de yasama organına dair birçok boyutu bulunmakla beraber öncelikle, tasarının Anayasa'ya aykırılığına değinmek gerekir.

Anayasa’ya aykırılık;

Yakın zamanda yürürlüğe giren dokunulmazlıklara ilişkin Anayasa değişikliği AKP hükümetinin yasal ve hatta Anayasal düzeyde bir hakikat üretmekle ilgilenmediğini açıkça göstermektedir. Bununla birlikte bu konuda bazı hatırlatmalarda bulunalım.

İlk olarak, Yargıtay ve Danıştay Anayasa’da “Yüksek Mahkemeler” başlığı altında düzenlenerek Anayasal teminat altına alınmışlardır. Anayasal teminatın bir boyutu iki dereceli yargılanma hakkına yönelik iken diğer boyutu Yargıtay üyelerine yöneliktir. Yoksa Anayasal teminat Yargıtay ve Danıştay’ın binalarına tanınmış değildir. Bu nedenle Yargıtay üyelerinin görevlerinin kanunla sona erdirilmesi mümkün değildir. Aksinin kabulü hâlinde Yargıtay ve Danıştay’ın üye sayısı görev yapamayacak bir sayıya indirilerek bu mahkemelere Anayasa’da tanınan teminat işlevsiz kılınabilecektir.

İkinci olarak, TBMM gündeminde bulunan değişikliğin en önemli dayanağı olan Anayasa’nın 154. maddesinde belirtildiği üzere Yargıtay üyeleri hakkında kanunla düzenleme yapma yetkisi üyelerin nitelikleri ve seçim usulleri ile sınırlı tutulmuştur. (Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri ile hâkimlerden farklı olarak) Anayasa maddesinde Yargıtay üyelerinin görevlerinin kanunla sonlandırılabileceği belirtilmemektedir. Bu sebeple, Yargıtay üyeleri hâkimlik vasıflarını taşıdıkları sürece görevlerine devam edeceklerdir. Görevlerine kanunla son verilemeyecektir.

Daha evvel temyiz mahkemesinin yapısında değişiklikler yapılmış olmasına rağmen bugüne kadar Yargıtay üyelerinin görevlerine son verilmemiştir. İmparatorluktan Cumhuriyet'e geçiş sürecinde dahi temyiz mahkemesi üyeleri görevlerine devam etmiştir (7 Haziran 1920 tarihli ve 4 sayılı Muvakkat Temyiz Heyeti Teşkiline Dair Kanun ile Merkezi Sivas olan bir temyiz heyeti teşkil olunmuş ancak İstanbul’daki Temyiz Mahkemesinin görevi devam etmiştir). Aynı şekilde 1973 ve 1983 tarihli Yargıtay Kanunlarının yürürlüğe girdiği tarihlerde görev yapan Yargıtay üyelerinin üyelikleri de sona ermemiştir. İlgili yasalarda Yargıtay üyeliklerinin devam edeceği dahi belirtilmemiştir. Yargıtay üyelerinin görevleri kanun ile sona eriyor olsaydı en azından görevlerinin devam ettiğinin belirtilmesi gerekirdi.

Üçüncü olarak, Anayasa’nın 154. ve 155. maddelerinde, diğer mahkeme üyeliklerinden (Anayasa Mahkemesi, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi gibi) farklı olarak Yargıtay ve Danıştay üyeleri için bir görev süresi getirilmemesi de görevlerinin süreyle sınırlı olmadığını göstermektedir.

Dördüncü olarak, Anayasa ve mevzuat hükümleri nazara alındığında Yargıtay üyelerinin hâkimlerden farklı bir statüye tabi tutuldukları açıkça ortadadır. Mevzuatın “Yargıtay hâkimi” yerine “Yargıtay üyesi” unvanını tercih etmesi de bunun bir göstergesidir. Bu konuda ayrıntılı bir tartışma için 1730 sayılı Yargıtay Kanununun Adalet Komisyonu raporuna bakılabilir. 1982 Anayasası da Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa Mahkemesi, HSYK üyeliklerine seçilme konusunda, hâkimlere kıyasla, Yargıtay üyelerine ayrıcalıklar tanımış, Yargıtay üyelerinin, yüce divanda yargılanacağını belirtmiştir. Mevzuatın incelenmesi durumunda, Yargıtay üyelerine hâkimlerden farklı statü tanındığı açıkça görülecektir.

Yargıtay ve Danıştay üyelerine çağrı

Yukarıda yapılan açıklamalara rağmen Yargıtay ve Danıştay üyeleri yasa tasarısının Anayasa’ya aykırı olmadığını düşünmekte iseler bu durumda görevlerine son verilmesi yerinde bir tercihtir. Sonuç olarak, “yüksek” mahkeme üyelerinin Anayasa’yı birçok hukukçudan daha iyi bilecekleri kabulüyle düşüncelerine saygı duyulmalıdır.

Yargıtay ve Danıştay üyeleri de bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğunun farkındaysa, görevlerine son veren bu tasarıya karşı derhal eylemde bulunmalıdırlar. Bulunduğu mevkiye sessiz kalarak, karşı çıkmayarak ve susarak gelmiş olanlar dahi bugün kendi kaderlerini etkileyen bu tasarıya karşı çıkmalıdırlar. Bugün dahi direnmeyi başaramıyorlarsa Yargıtay ve Danıştay üyeliklerinin yanı sıra hâkimlik sıfatlarına da son verilmelidir. Çünkü hâkim, en azından kendi hakkını korumaya tevessül edecek kadar metin ve müstakim olmalıdır. Bugün kendisine yönelen açık hukuksuzluğa karşı harekete geçemeyenlerin bir başkasının hak ve hürriyetini koruyabileceğini düşünmüyoruz.

Kamuoyuna;

Son olarak, Demokrat Yargı Derneği olarak, 700’ü aşkın üyeye, tetkik hâkimleri ve Cumhuriyet Savcıları ile birlikte başlı başına bir yargı teşkilatı sayısına ulaşan temyiz mahkemelerinin mevcut düzenine karşıyız. Temyiz mahkemesi üyeliklerinin daimi olmasına da karşıyız. Yargıtay ve Danıştay üyeleri ile hâkimler arasında statü farkı oluşturulmasına tamamen karşıyız. Bugüne kadar sayısız haksız karara imza atarak emsalleri arasında yükselen Yargıtay ve Danıştay üyelerinin akıbetleriyle de ilgilenmiyoruz. Başta, Yargıtay ve Danıştay olmak üzere yargının kapsamlı bir yeniden inşa tartışmasının konusu haline getirilmesini talep ediyoruz. Bugün, Cumhuriyet'in geleneksel güçlerinin, İslamcıların, cemaatçilerin sırasıyla kaybettiği ve daha da sırasıyla kaybedecekleri sahte mülk oyunlarından kurtulmanın yollarını aramak temel görevdir. Aksi takdirde boşaltılan her kurumsal alan bir siyasal güç tarafından doldurulacak ve bir politik tekelin önü açılacaktır...

Son not: HSYK içinde şu aşamada “en büyük azınlık” konumunda olan Hükümet, eğer HSYK içinde ittifak eğilimleri değişir ise hazırladığı tasarıyla kendi kuyusunu kazmış olabilir. Buraya yazalım.