Göçmen işçiler için eşitlik ve hak temelli yapılacak düzenlemeler işçi sınıfının diğer üyeleri ile muhtemel çatışma alanlarını da azaltacaktır. Aksi halde sınıfın kendi içinde bölünmesi ve parçalanması kaçınılmazdır.

Yaşadığımız bir göçmenlik öyküsü
İşverenlerin göçmen işçileri düşük ücretle ve sigortasız çalıştırması Türk işçilerle göçmenleri sürekli karşı karşıya getiriyor

Kuvvet Lordoğlu

“Uluslar göçe karşı bariyerler kurmak için boşuna uğraşırken,teknoloji,iletişim, ve eğitim bir araya gelerek yeni nesillere yeniden göçebe olma cesareti vermektedir.”
Theodor Zeldin

Hayatımızın her bölümünde hareket halindeyiz. Bu hareketli yaşam, bazen ülke içine bazen de ülke dışına doğru olabiliyor. Aynı kentte doğanların sayısı büyük kentler dikkate alındığı zaman yıllara göre bir azalma içindedir. Bu basit gösterge bile bize son yıllardaki göç edenlerin hızı ve yönünü açıklayabilmektedir.

Yani doğduğumuz kentin dışına çeşitli nedenlerle gitmekteyiz. Göç alan kentlerin ve ülkelerin iş ve eğitim olanakları düşünüldüğünde göçmenlik statüsü dışında kalanlar giderek daha az bir nüfusu kapsamakta, hızlı bir yer değiştirme hali özellikle genç nüfus içinde hızla artmaktadır.

Bu yer değiştirme ve göç olgusu sadece ülke içinde değildir. Özellikle son yıllarda Türkiye hem göç alan hem de veren bir ülke haline dönüşmüştür. Sovyet sisteminin çözülmesi, Körfez Savaşı, Irak, Suriye ve Afgan iç savaşı gibi farklı çatışma alanları Türkiye’ye yönelik göç dalgalarının temel nedenlerinden birkaçı olmuştur.

Hepimizin bir ölçüde göçmen olduğu ve olmaya devam ettiği bir süreç içinde bu hareketin gerek ülke içinden gelenlere gerekse ülke dışından gelenlere yönelik olarak durdurulması için bazı yasal ve yasal olmayan yöntemler vardır.

Farklı kültürlere sahip olup, çeşitli nedenlerle ülkesini terk edenlerin ülkeye geldiklerinde ilk karşılaştıkları sorun ekonomik gerekçelerle iş bulmak ve çalışmak olmaktadır.

Ancak bu noktada gerek idari gerekse toplumsal gerekçeler öne çıkıp, göçmen ülke vatandaşlarının iş bulmalarının önünde ciddi engelleri koymaktadır.

Elbette bu engellerin arka planında sıradan yabancı düşmanlığından, gelinen ülke vatandaşlarının işlerini kaybetme korkusuna kadar bir dizi argümanı içermektedir.

Bu argümanların bir bölümü siyasal iktidar tarafından kendi yurttaşlarının dışarıdan gelen yabancılara karşı iş piyasalarında dezavantajlı konuma düşmeleri önleme gerekçesi ile alınmakta, bir bölümü yabancı düşmanlığından beslenen milliyetçi görüşlerin uygun zemin bulmasından ortaya çıkabilmektedir. Kuşkusuz bu konuda ülke ayrımı yapmak hemen hemen mümkün değildir. Vize zorlukları, sınırda engellemeler, ülke içinde sınır dışı etme gibi bir dizi önlem göçmenlerin geri dönüşünü sağlamak için göç alan ülkeler tarafından alınan ortak kararlardır.

Her hâlükârda 1949 yılında Türkiye’nin onayladığı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 23/1 Maddesi'nde “Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır” denmiş olması ve T.C. Anayasası'nın 49. Maddesi “Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir” denmesinin gelen göçmenler açısından bir hak oluşturmadığı açıktır (Herkes ama göçmenler hariç).

Bu konuda 2003 yılında itibaren gelen yabancıların çalışmasını düzenleyen bir dizi yasa çıkartılmış olması, gelen göçmenlerin çalışma hayatlarını bir çerçeve içine almak konusunda bir gelişme sağlayamamıştır.

Bir örnek verirsek, 2019 yılı itibarı ile çalışma izni olan yabancıların sayısı, çalışma çağındaki Suriyeli göçmenlerin sadece yüzde 7'sini oluşturmaktadır. (https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi) Sadece teknolojinin olanakları sayesinde değil, hükümetlerin aldıkları teşvikler sayesinde finans sermayesinin son derece hızlı bir biçimde ülkeler arasındaki hareketliliği, işgücünün sınırlı hareketi ile tam bir çelişki içindedir.

Durum Türkiye’de farklı olmamaktadır. Özellikle son yıllarda gerçekleşen Irak, Suriye ve Afgan göçleri iş piyasasında özellikle kayıtdışı çalışmayı artırmıştır. Kayıtsız çalışma bütün meslek grupları için güvencesizliği, uzun çalışma sürelerini, tehlikeli ve kirli işlerin göçmenler tarafından yapılmasını getirmektedir. Bu işlerin bir bölümü çok fazla nitelik gerektirmeyen işler olabilmektedir. Göçmenlerin bir bölümü nitelikli işlerde yerli işçilerin aldıkları ücreti alsalar bile daha uzun süreli çalışarak ücret oranının düşürmektedirler.

Yabancı bir ülkede çalışmak zorunda olmak, her türlü istihdam koşullarını kabul etmeye rıza göstermek ücretler üzerinde baskı yaratan diğer bir unsurdur. Ücretin seviyesini belirleyen klasik anlamada arz ve talep koşulları ve yapılan işe katkısı veya işi yapanın o konudaki deneyimi değil de kişiyi çalıştıran ya da işi verenin istihdam koşullarını işçiye kabul ettirmesidir. Burada olumsuz koşulların işi alan tarafından kabul edilmesi, yani işçinin rızası işi almak için en önemli unsurdur. Bu rıza unsuru işçinin önüne konulan ya daha kötü koşulları kabul ederek geri dönüş veya yerine mevcut koşullara uyum sağlamaktır. Göçmen işçi ücretlerine en yaygın göçmen unsuru olan Suriyeli göçmenler üzerinden bakarsak, bu işçilerin büyük bir çoğunluğunun Suriye’de çalıştıkları alandan farklı bir alanda çalıştıkları gibi, yerli işçilerden yüzde 50 daha az ücret aldıklarını ortaya koymaktadır. (Lordoğlu ve Aslan 2016: 802). Aynı durum İstanbul bölgesinde de gözlemlenmiştir. Örneğin 2016 yılında bu bölgenin tekstil sektöründe çalışan Suriyeli işçilerin aylık ücretleri, aynı işi yapan yerli işçilere göre yarı yarıya daha düşüktür. Aynı şekilde inşaat sektöründe çalışan Suriyeli göçmen işçilerin ücretleri yerli işçilerden yüzde 60 oranında daha düşüktür. Daha yakın bir zamanda İstanbul’da yapılan bir başka araştırmada Suriyeli göçmen isçilerin “yüzde 46’sının asgari ücretin altında çalıştığı, bu oranın toplam Türkiyeli çalışanlar içerisinde yaklaşık yüzde 20 civarında olduğu görülmektedir. Sigortasız ve kayıtdışı çalışmanın yaygın olduğu sektörde çalışanlar hem cinsiyet hem de Türkiyeli/Suriyeli olmak bakımından ayrışmakta ve emek piyasası en üstünde Türkiyeli erkeklerin, ikinci seviyede Türkiyeli kadınların, üçüncü seviyede Suriyeli erkeklerin, ücret skalasının en altında ise Suriyeli kadınların yer aldığı bir biçimde katmanlaşmaktadır. (Mutlu ve diğerleri 2018: 83)

Ücret ve çalışma koşulları açısından oluşturulan bu negatif farklılık, yerli işçiler ile göçmen işçiler arasındaki gerginliği artırıcı bir unsur olarak ortaya çıkmakta, kimi yerlerde çatışmalar ve göçmen işçilere organize saldırılar haline gelebilmektedir. Özetle göçmen işçilerin düşük ücret, iş riski ve kötü çalışma koşullarının hiçbiri onların iş cinayetleri ile karşılaşma riskinden önemli olamaz. Göçmen işçilerin 2022 yılı içinde iş cinayetlerine maruz kalmaları oransal olarak çok yüksektir. Eylül 2022 sonuna kadar 1359 iş cinayetinin 75'i göçmen işçilere aittir. Bu veri oransal olarak yüzde 5’in üzerindedir. İstihdam içinde göçmen işçilerin oranının tahmini olarak yüzde 8-10 arasında değiştiği düşünülürse iş cinayetine uğrama oranı oldukça yüksek bir seviyedir. Aynı oranın 2022 yılının ilk dokuz ayı içinde yerli işçiler için yüzde 4 civarında kalması oranın yüksekliğini göstermektedir.
Göçmenlerin çalışma hayatına katılmaları ancak onların bu ülkede yaşayan ve çalışan gruplarla bütünleşmeleri ile mümkündür. Göçmen işçilerin başta gelir, sosyal güvenlik ve insanca yaşama haklarının merhamet ve cömertlik gibi gerekçelerin dışında tutulmaları gerekir. Kısaca eşitlik ve hak temelli yapılacak düzenlemeler işçi sınıfının diğer üyeleri ile muhtemel çatışma alanlarını da azaltacaktır. Aksi halde sınıfın kendi içinde bölünmesi ve parçalanması kaçınılmazdır. Bu olgudan fayda sağlayacak olanların sermaye grupları olduğu da açıktır.