"Sanat rahatsızları rahatlatmalı, rahatları rahatsız etmeli" sözünün kendisine ilham verdiğini söyleyen memleketin en üretken söz yazarlarından Can Temiz ilk solo albümü ‘Ahlaken Alçak’ ile sevenleriyle buluştu.

Yaşadığımız hayatlar delilik

Gizem ERTÜRK

Bir döneme damgasını vuran Model grubunun kurucularından olmasının yanı sıra memleketin en üretken söz yazarlarından biri de olan Can Temiz’in ilk solo albümü ‘Ahlaken Alçak’ dinleyicilerden tam not aldı. "Sanat rahatsızları rahatlatmalı, rahatları rahatsız etmeli" sözünün kendisine ilham verdiğini söyleyen sanatçı albümün çıkış parçası Anksiyete’ye dair ise “Çok hastalıklı ve sağlıksız bir ‘normal’ tanımımız var.” Bu her jenerasyonda biraz daha kırılıyor ama hâlâ gidecek çok yol var. Bana sorarsanız, bu içinde yaşadığımız sistemle, doğrular yanlışlarla, ahlak ve toplumsal normlarımızla ilgili ‘normal’ olan hiçbir şey yok. Yaşadığımız hayatlar resmen delilik, diyor.

Uzun yıllardır müzik piyasasındasın fakat ilk solo albüm heyecanını nasıl tarif edersin?

Çok güzel bir duyguymuş. Kariyerim boyunca gerek müzik gerek müzik dışı projelerde hep ekip çalışmasını çok sevdim ve yaptığım her şeyi de bir ekiple yaptım. Bu solo proje hariç, hâlâ da öyle devam ediyor. Ancak bazı şeylerin tek başıma karar mercii olmak hayatımın bu döneminde çok ihtiyacım olan bir şeymiş açıkçası. Can Temiz solo projesi biraz gönlümce, kafama göre at koşturabildiğim bir alan oldu ve o katışıksız özgürlük alanı bana çok çok iyi geldi.

Albümün hazırlık sürecinden de bahseder misin?

A'dan Z'ye her şeyi müzikal ortağım Ali Rıza Şahenk ile ikimiz yapıyoruz. Çok da sağlam, relax ve eğlenceli bir kimyamız oluştu Ali Rıza'yla. O yüzden çok eğlenceli, rahat ve katışıksız bir özgürlük halinde geçiyor stüdyo günleri. Vokal kayıt sürecinde kardeşim Can Bonomo sağolsun çok uğraşıyor benimle. Onun dışında albümdeki şarkıların yazım süreci neredeyse beş yıl kadar geriye gidiyor. Kayıtlara ise iki buçuk yıl kadar önce başladık ama ağır ve istikrarlı ilerledi. Bu kadar uzun sürmesindeyse hem benim hem Ali Rıza'nın yoğunlukları ve pandemi sürecinde oluşan belirsizlik ortamı büyük rol oynadı.

Bilenler bilir ama memleketin en genç söz yazarlarından biriydin, şimdi de olgunluk çağında yine nefis işlere imza atıyorsun. Biraz da yazım sürecinden bahseder misin?

Çok sevdiğim bir söz var, Banksy'nin olduğu iddia ediliyor: "Sanat rahatsızları rahatlatmalı, rahatları rahatsız etmeli" diye. Aslında bana ilk günden beri söz yazmak için en çok ilham veren şey, kafamdaki, kalbimdeki, ruhumdaki rahatsızlıklara ortak olup, yalnız olmadığımı hissettiren, belki en karanlık, en huzursuz anımda, en gerçek, en derin noktamda bana arkadaş ve yoldaş olan, şarkıların, şiirlerin, filmlerin, kitapların, konuşmaların bana hissettirdiği katarsis etkisini insanlara yaşatabilmek. O yüzden ne zaman yoğun duygular hissetsem, o yoğun duyguları paylaşmak istiyorum. Bu güç veren bir his ise bunu paylaşarak çoğaltmak, acı veren bir his ise paylaşarak hafifletmek istiyorum.

yasadigimiz-hayatlar-delilik-1042547-1.

Anksiyete çağımızın en beter hastalıklarından biri olmasına rağmen hâlâ yeterince anlaşılamamış olması hakkında ne düşünüyorsun?

Çünkü çok hastalıklı ve sağlıksız bir ‘normal’ tanımımız var. Bu her jenerasyonda biraz daha kırılıyor ama hâlâ gidecek çok yol var. Bu içinde yaşadığımız sistemde, doğrular, yanlışlar, ahlak ve toplumsal normlarımızla ilgili ‘normal’ olan hiçbir şey yok. Yaşadığımız hayatlar resmen delilik. Gün geçtikçe insanları daha da kısıtlayan, daha da sıkıştıran, para ve toplumsal statü uğruna herkesin ruhsal sağlığından, iç huzurundan daha da taviz verdiği ve bunun gün geçtikçe daha da normal karşılandığı bir çağda yaşıyoruz. O yüzden de herkes bir yanındakine bakıp "ya herkes normal görünüyor, herhalde bende bir sorun var" diyor ama aslında herkes çok stresli ve mutsuz ve sürekli her şey yolunda taklidi yapıyoruz. Daha okulda, ailede sevmeyi, sevilmeyi, güvenmeyi öğrenmiyoruz. Yaşadığımız hayatın temel ruhani değerlerini öğrenmiyoruz. Nasıl mutlu olunur, diye kimse bize anlatmıyor. Hayatta gerçekten neyin önemli olduğunu öğrenmiyoruz sonra hayatımızın geri kalanında bize verilen, statü gibi, para gibi, gereçlerle o boşluğu kapatmaya uğraşıyoruz. Birileri de sürekli bize bunun normal olduğunu söylediği için de sesimizi çıkaramıyoruz. Kendimizi suçluyoruz.